Sağlık reformu yasasının geçmesi ABD’nin dış politikasına olumlu bir itki sağlayacak mı? ABD Başkanı Barack Obama ‘sahalara dönen’ oyuncu olarak ülkede yeni bir güce ve dışarda kullanacağı daha büyük kozlara sahip olacak mı? Artık önceliği ülke içi meselelerden dış politikaya verecek ve bir dizi göz kamaştırıcı diplomatik başarı elde edecek mi? Cevaplarım: Hayır, hayır ve hayır.
Başkalarının da daha önce dikkat çektiği üzere, büyük oranda günlük olaylara ve sürece dayanan bir hikâye anlatmak, anlatıyı tümüyle farklı şahsiyetlerin yükselişi veya düşüşü üzerinden kurmak kolaydır. Başta Obama yanlış yapamaz, sonra başarısız bir başkan oluverir, derken aniden geri dönüp bir kez daha dönüştürücü bir şahsiyet haline geliverir. Ya da Beyaz Saray Genel Sekreteri Rahm Emmanuel popüler olur, sonra popülaritesini kaybeder, derken hiç olmadığı kadar devleşir. Temsiciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi gözardı edilir, ondan nefret edilir, derken bir bakmışsınız temize çıkarılıp tapılır. Siyaseti böyle analiz etmenin eğlenceli olduğu muhakkak, fakat pek bilgilendirici değil. Bu analiz biçimi siyasi talihin her daim çılgınca ileri geri salındığı hissiyatı yaratır; bir adım geriye çekilip olayları ve tercihleri şekillendiren daha büyük yapısal güçlere bakılmaz.
Benim hissiyatım o ki, Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylama büyük miktarda yeni siyasi güce tahvil olmayacak, bilhassa da dış politika konusunda. Sağlık reformu yasasını geçirmek, Obama’nın ticaret politikası veya Ortadoğu gibi bazı dış politika meselelerine büyük önem atfedebilecek çok sayıda Kongre üyesinin sırtını sıvazlamak zorunda kalmaması anlamına gelebilir ve bu da ona ulusal çıkarlara uygun adımları atmak konusunda biraz olsun hareket alanı sağlayabilir. Fakat toplamda, sağlık reformu oylamasının pek fazla etkisi olacağını sanmıyorum.
En başta şu var: Obama’nın bir numaralı kaygısı hâlâ ABD ekonomisi olmak zorunda. Demokratlar ara seçimlerde sandalye kaybedecek, bu da ülke içi reform çabalarını ilerletmeyi iyice zorlaştıracak. Bu nedenle dış politikaya odaklanmak cazip gelebilir, fakat Obama’nın yeniden seçilmesinin büyük oranda Amerikalılara işlerini geri vermekten geçtiğini herkes biliyor. Ekonomi ve bilhassa istihdam 2011 gibi tekrar rayına girmeye başlarsa Obama yırtacak; girmezse başı belada olacak.
Daha önemlisi, dış politikada pişip ağza düşecek çok fazla armut yok. Obama Rusya’yla bir silah kontrolü anlaşması yapabilir, fakat bundan çok fazla oy çıkmaz ve 2010 sonrası Senatosu’ndan nükleer denemelerin yasaklanmasına yönelik kapsamlı bir anlaşma geçirmesi imkânsız. Sağlık reformunu geçirmek İran’ı işbirliğine yaklaştırmayacak, yaptırımları daha etkin kılmayacak ya da önleyici savaşı daha cazip hale getirmeyecek. Sağlık reformu Irak’ta da hiçbir şeyi değiştirmeyecek; önemli olan onların iç politikası, bizimki değil. Afganistan için de aşağı yukarı aynısını söyleyeceğim; bununla birlikte Obama ‘asker takviyesi’ için öngörülen son tarih 2011 yazında sona erdiğinde bir başka zorlu tercihle yüz yüze kalacak.
Bin Ladin sigortaya mı teslim olacak?
Sağlık reformu yasasını geçirmek ABD’nin Çin’le giderek bozulan ilişkisine etkide bulunmayacak, Kaide lideri Usame bin Ladin’in teslim olmasına yol açmayacak ya da Kuzey Kore’yi piyasa reformları yapmaya, seçim düzenlemeye ve nükleer silahlarından vazgeçmeye sevk etmeyecek. Ve Meksika hükümetiyle savaş halinde olan bütün o uyuşturucu baronları 32 milyon sigortasız Amerikalı sağlık güvencesine kavuşacak diye işi gücü bırakmayacak. Ve Obama Ortadoğu barış görüşmelerini devam ettirmeyi başarsa bile (ki seçim yılında riskli bir adımdır bu), kısa vadede bir anlaşmayı ancak iflah olmaz bir iyimser umut edebilir.
Yani ben olsam, bu ‘tarihi yasama zaferi’nin başkana yeni bir güç ya da dış politika gündemini ilerletmek için kuvvetli bir imkân sağlayacağına dair bütün o hikâyeleri görmezden gelirim. Bugünkü sevinç nöbeti çabuk geçecek, ülke içindeki muhalifler toparlanacak ve dış düşmanlar kaale bile almayacak. Obama’nın sıkışıp kalmış dış politikası ilk görev döneminin sonunda, koltuğa oturduğu günle aşağı yukarı aynı görünecek. (Harvard Üniversitesi’nde profesör, 22 Mart 2010)
Kaynak: Radikal