Bu blogu takip ediyorsanız, uluslararası ilişkiler alanında çeşitli “izm’leri” duymuşsunuzdur. Realizm var; liberalizm, idealizm ve sosyal konstrüktivizm var. Marksizm’i unutmayalım her ne kadar ona inandığını söyleyen pek kimse olmasa da. Bu “izm’ler” müşterek varsayımlara dayalı teori aileleridir. Örneğin realistler güç ve korkuyu dünya meselelerinin başlıca dürtüsü olarak görürler; liberaller ise insanın sahip olma hırsına ve kurumların gücüne daha fazla ağırlık verirler.
Ancak dünya meselelerinde başka bir güç daha var ve bazı zamanlar kendi başına bir “izmi” hak ettiğini düşünüyorum. Çinli bilgeden özür dileyerek ve yarım ağızla bunu “Confusionism/konfüzyonizm” [zihin bulanıklığı-kafa karışıklığı] diye anacağım. Konfüzyonlara göre devletin davranışını anlamakta gerçek anahtar, korku-açgözlülük-sınıf çıkarı veya bu konuyla ilgili insanların aklına gelen diğer şeyler değil cehalet ve aptallıktır. Konfüzyonlar devletlerin niçin davranmakta oldukları şekliyle davrandıklarını açıklamaya giriştiklerinde liderlerin karşı karşıya geldikleri sorunları anlamadıklarını, varmak istedikleri yer hakkında belli belirsiz bir hisse sahip olduklarını ve oraya nasıl varacakları hakkında hiçbir fikirlerinin olmadığını varsayarak işe başlar. Ekonomistlerin, realistlerin ve birçok liberalin aziz tuttuğu rasyonel aktör varsayımıyla başlamak yerine, insanların niçin yanlış yaptıklarının sebeplerine odaklanmaktadırlar.
Konfüzyonizm genelde okumakta olduğunuz komplo teorilerinin aksidir. Bazı insanlar, dünyanın karanlık bir seçkinler ağı (mesela, Üçlü Komisyon, Bilderberg, Amerikan Dış İlişkiler Konseyi) tarafından yönetildiğine inanırlar. Başka bazıları ise her şeyin nihayetinde gizli bir Siyonist tezgâhın veya petrol şirketlerinin, askeri-sanayi kompleksinin çevirdiği dolapların ürünü olduğuna inanır. İslamofobikler, Avrupa ve Amerika’ya sızıp Şeriat Kanunlarını dayatma ve tüm genç kadınlarımızı haremlere sokma amaçlı Müslüman komplonun sorunsuz bir şekilde ilerlediğine kânidirler. Robert Ludlum’u yeterince okuyor, Matrix’i sık sık izliyorsanız yahut blog dünyasının alt katmanlarında devriye turları atarak yeterince zaman geçirmişseniz, siz de kendinizi bu çizgide düşünürken bulmuş olabilirsiniz. Eğer böyle olursa, yardım alın.
Bu çarpık dünya görüşlerinin hepsi de kendi bencil çıkarları için uzun vadeli parlak projeler yürütmekte olan Çok Zeki İnsanlar olduğunu varsayarlar. Fakat kanlı-canlı birkaç politikacıyla görüşmüşseniz, küçük bir işletme yürüttüyseniz veya bir düzine aile üyesini düğünde bir araya getirmeye çalışmışsanız dünyanın işleyişinin böyle olmadığını artık biliyorsunuzdur.
Konfüzyonizm bu noktada devreye giriyor. İnsan aklının limitlerini, insani gayretlere eşlik eden tabiî belirsizlikleri ve kazaları takdir etmekle işe başlıyor. Erkekler ve kadınlar hataya düşebilecekleri için, bilgimiz noksan olduğu için hatalar da kaçınılmazdır. SNAFU [Durum normal, şapa oturduk] kısaltmasında “durum normal” anlamına gelen ilk iki harfin orada niçin bulunduğunu düşünüyordunuz ki? Clausewitz bize savaşta her şeyin basit olduğunu ve fakat en basit şeylerin çok zor olduğunu öğretmiştir; yalnız onun ufku muharebe meydanıyla da sınırlı değildir. Liderler nadiren yeterli bilgiye sahiptirler; farklı şıkların neticeleri hakkında tahminde bulunurlar ve hatta iyi formüle edilmiş planlar bile genelde yanlış gider. Konfüzyonlar nazarında, dünya liderleri şeytani bir zeka ürünü savaş manevraları yapan dev zekalar değil; iyi niyetli zır cahillerdir ve tıpkı bizim gibi karanlıkta tökezlemektedirler. Konfüzyonları destekleyen delilleri bulmak kolaydır. George W.Bush’un 2003 yılında Irak’ı işgal etmesini ne açıklar? Basit: Kafası karışıktı; ona akıl verenlerin kafası da karışıktı. Mao Zedong’un bir facia olan İleriye Doğru Büyük Sıçrama kararını nasıl anlamalıyız? Kolay: Kafası kaçık fikirlerle doluydu, ne yaptığı hakkında bir fikri yoktu ve milyonlar açlıktan kırılana dek ne büyük bir hata yaptığını fark etmemişti. 2007 Rusya-Gürcistan savaşı peki? Her iki tarafta alıp başını gitmiş bir kafa karışıklığının mahsülüdür. Avro krizi? Avroyu oluşturan insanların, zor zamanlarda ayakta tutacak bir kurumsal çerçevesi olmayan ortak para biriminin uygulanabilirliği hakkında zihin bulanıklığı yaşadıkları açık değil mi ?
Konfüzyonizm her hadiseyi açıklamıyor elbette. Ülkelerin açık çıkarlarını teşhis ettiği, bu çıkarları elde etmek için etkili stratejiler oluşturdukları ve bu stratejileri amaçlandığı üzere uyguladıkları zamanlar var. Realizm, güvenlik sorunu ve korkunun önemini vurgulamakta haklıdır; liberalizmin, işbirliğini kolaylaştıran kurumsal düzenlemelere işaret etmesi bazen yerindedir; kaide/norm ve kimliklerin devletin davranışlarını etkilediğini savunan soysal konstrüktivistlerin haklılık payları var. Ancak insanın akılsızlıklarını da unutmamalıyız ki konfüzyonizmin parıldadığı yer burasıdır.
Konfüzyonistler ne zaman olayları başkalarından daha açık görürler? Ölümcül uyarı işaretleri şunlar:
Yeni Durumlar
Liderler yepyeni sorunlarla karşılaştıklarında ne anlama geldiklerini tespit etmeleri zaman alacaktır. O vakte kadar kafa karışıklığı hükümran olacaktır. Amerikalıların ve Sovyetlerin nükleer devrimin tüm neticelerini idrak etmeleri on yıldan fazla bir zaman almıştı; bu süreyi takip eden onlarca yıl bile pek çok budalaca şeyler yazılıp çizilmiştir. Her iki taraf, caydırıcılığın nasıl işlediğine dair derin bir kafa karışıklığı yaşadığı için trilyonlarca dolar harcayarak birbirlerini defalarca yok edecek 60.000’den fazla termo-nükleer silah üretmişlerdir.
Alışılmadık çevre
ABD’nin son yirmi küsür yıldır ayaklarının sürçüyor olması hiç de şaşırtıcı değildir zira bizden çok farklı yerlerin politikalarıyla boğuşuyoruz. Yerimizden fırlayıp Afganistan, Irak ve bir dizi yere fırladığımızda kafamız karıştı ve dünya tarihinden bihaber olan ve dil bakımından büyük bir sorun yaşayan Amerika gibi bir ülkenin bu yerlerde çözüm bulmasına ihtimal yok. Amerikan istisnaiciliğinin olumsuz tarafı: Düşündüğümüz gibi emsalsizsek, o halde dünyanın geri kalanı çok farklıdır ve bizi şaşırtacağı hem de çok şaşırtacağı kesindir.
Dolup taşmak
Politikacılar sürekli olarak bugünün sorunlarından kurtulamaya uğraşıp ne yaptıkları ve ne söyledikleri hakkında düşünecek zamanları olmadığında (Susan Rice’ın başına dert açan buydu değil mi?) kafa karışıklığı yaşamaya mahkûmdurlar. Konfüzyonizm, büyük güçlerin başlarını niçin belaya soktuklarını anlamanıza yardımcı olur: Çok sayıda yerde çok sayıda iş yapmaya çalıştıklarından dolayı uğraştıkları sorunların pek çoğunu eksik bir şekilde anlayarak iş yapmaktadırlar. Heryerde dahlinizin olması sizi tavsiye için bel bağladığınız yerlilerin tutsağı yapar; istediklerini yaptırmak için 7/24 sizi iknaya çalışacaklardır. Söylemeye gerek yok, kafa karışıklığını artırmanın iyi bir yoludur bu.
Tabu konular
Bilgi ulaşılabilir olduğunda, alternatif görüşlerin özgürce tartışılabildiğinde ulusların sorunları halletmesi daha muhtemeldir. Gizlilik bollaştığında veya konular tabu haline geldiğinde, açıkça tartışmak zorlaştığında kafa karışıklığı yaşayacakları malumdur. Pek şaşırmamalı, demek ki totaliter toplumlar en büyük hatalardan (tarımın kolektifleştirilmesi, başka?) birini yapmaktadırlar; veya açık toplumlardaki hükümetler eylemlerini perdeleyip kamunun dikkatlerinden ve denetiminden kaçırmaya başladıklarında (örneğin Guantanamo, İHA saldırıları, örtülü operasyonlar vb) zihinleri bulanır.
İdeolojik at gözlüğü
Katı ve herkesi kapsayan dünya görüşleri kafa karışıklığı yaratan mümbit bir kaynaktır. Basit bir dogma seti, ona inananlar için büyük bir ruhsal rahatlama sağlayabilir fakat gerçeklikle her daim çatışma halindedirler ve bu yüzden de politika oluşturmak (yahut bugünün Cumhuriyetçi Partisinin ispatladığı üzere ulusal seçimlere katılmak)için zayıf bir temel sağlarlar. Siyaset veya toplum için evrensel ve kesin hakikatler sunan birilerini duyduğunuzda zihin bulanıklığı dedektörleriniz ötmeye başlamalı ve iktidara asla yakınlaşmamalarını umut etmelisiniz.
Başarı
Devletler zafer sonrasında paradoksal bir şekilde kafa karışıklığına karşı daha savunmasız olabilirler çünkü genelde aşırı güveni besler. “Zafer hastalığı” bilindik bir savaş zamanı olgusudur zira bir dizi başarı, liderlerin iştahını artırır ve onları hiçbir hata yapmayacaklarına inanmaya teşvik eder. Ve liderler kafalarıyla düşünmeye ara verip kalpleriyle ve ümitleriyle iş yapmaya bir başladıklarında tökezlemeye mahkûmdurlar.
Konfüzyonizm’in Uluslararası İlişkilerde bir düşünce ekolü olacağını gerçekten sanmıyorum; hem zaten yanılgı/yanlış algılama olgusuyla ilgili oldukça geniş bir literatür var. Fakat konfüzyonizm bize şunu hatırlatmaktadır: ulusal liderlerimizin yaptıkları bizi hayrete düşürdüğünde, bunun açık izahı, onların da bizim kadar kafa karışıklığı yaşadıklarıdır. Bazen daha fazlasıdır.
Kaynak: Foreign Policy
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın