Söylenmiş en saçma laflardan biri, F. Scott Fitzgerald’ın şu beyanatıdır: “Amerikalıların hayatlarında ikinci perde yoktur.” Fitzgerald yaşasaydı ve ABD’nin Ortadoğu politikasını inceleseydi, bu saçma lafı etmezdi.
Laura Rozen ‘Ortadoğu’ya Dair: Süperman’ı Beklemek’ başlıklı makalesinde, Obama yönetiminin İsrail-Filistin görüşmelerini fişeklemek için eski Clinton dönemi yetkilisi Martin Indyk’ı yönetime dahil etmeyi düşündüğünü söylüyor. Bill Clinton’ı özel temsilcisi gibi kullanma ihtimalinden de dem vuruyor. Süperman’i beklemek mi? ‘Godot’yu Beklemek’ desek daha münasip olur.
Obama yönetiminin Ortadoğu meseleleriyle iştigalinin utanç verici bir başarısızlık olduğu ortada, bu personel değişikliklerinin ne gibi bir katkısı olacağını anlamak da zor. 1990’larda koşullar çok daha müspetken, barış fırsatını yakalayıp neredeyse tümüyle çuvallayan adamlar bunlar değil miydi? Mevcut yönetimde meseleyle ilgili çoktandır başrollerden birini oynayan ve eski hatalarını tekrarlıyor görünen Dennis Ross da bu sorunun muhatabı.
Clinton, Indyk ve Ross’a 1993’teki Oslo Barış Anlaşmaları’yla altın bir fırsat sunuldu ve o fırsatı heba ettiler. İsrailliler ve Filistinlilerden yığınla yardım aldılar, fakat ABD’nin bu 10 yıl zarfındaki sicili güven telkin etmiyor. Indyk’in ‘çifte caydırma’ politikasının mimarı olduğunu da unutmayalım; bu politika, ABD’yi İran ve Irak’la sürtüştüğü, feci bir konuma sürükledi.
Aynı bildik melodram
ABD’nin Ortadoğu politikası söz konusu olduğunda, sayısız ‘ikinci perde’ var. 300 milyonluk bir ülkede, sonuç vermeyen politikaları ısıtıp durmak yerine bunları hakkıyla ele alacak birkaç taze yüz bulabileceğimizi sanabilirsiniz. Çok beklersiniz. Aşağı yukarı aynı stratejiyi benimseyen insanları büyük ölçüde iç politika nedeniyle döndürüp duruyoruz, sonra da farklı, mutlu bir son bekliyoruz. Böylece yollar aynı bildik melodrama çıkıyor ve sonu hep kötü bitiyor. (Harvard Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, 27 Ekim 2010)
Kaynak: Radikal