Esad, yaralı ve iç savaşla karşı karşıya. Bu yüzden çırpınırken Lübnan'a ve Türkiye'ye dokunması şaşırtıcı değil. Çünkü Esad tek başına devrilmek istemiyor veya en azından düşmanlarının gidişini kutlamalarına razı değil.

Bu sözleri, Suriye'nin amansız düşmanı olarak bilinen Lübnan iç istihbarat sorumlusu Visam Hasan'ın Lübnan'da patlayan bombayla öldürülmesi üzerine söylüyorum. Çünkü bütün işaretler, patlamanın ardında Suriye'nin olduğunu gösteriyor. Sayın Saad Hariri, Beşşar Esad'ı kişisel olarak sorumlu ilan etti. Dürzî lider Velid Canpolat da aynı iddiada. Hatta daha da ileriye giderek, "Suriye devlet başkanı kendi ülkesini yaktı, şimdi de Lübnan'ı yakmak istiyor." ifadelerini kullandı. Burada dikkatle sorulan soru şu: Lübnan'ın en güçlü istihbarat şefi olarak bilinen bu adamın, Beyrut'a indikten bir gün sonra bu kadar kolay ortadan kaldırılması, Lübnanlı siyasilerin veya güvenlik güçlerinin içerde veya dışarıda suikastlarını de kolaylaştırır mı?

Böylesi basit bir suikasta kurban giden sadece Visam Hasan değil. Aynı üslupla Suriye'ye düşman olan çok sayıda Lübnanlı siyasetçi de öldürüldü. Beşir Cemil, Rina Muavvid, Refik Hariri, Cibran Toni bunlardan birkaçı. Burada İsrail'e bağlı Mossad ajanları Lübnanlı, Filistinli veya diğer ülkelerdeki aykırı görüşte olanları tespit etti. Şu anda ise tarihinin en kritik döneminden geçen Suriye rejimine meydan okuyanları belirliyor. Eski enformasyoın bakanı Mişel Samaha'ya yönelik operasyon, Suriye'deki devrimde muhalifleri destekleyen Lübnanlı siyasilerin ortadan kaldırılması için kullanıldığını gösteriyor.

Visam Hasan, Suriye rejiminin sabrını taşırmıştı. Hasan, Beşşar Esad'tan ulusal güvenlik bürosu şefi Ali Memlük'ü ve Buseyna Şaban'ı sorgulamak üzere istemişti. Çünkü her iki kişi de eski enformasyon bakanı Mişel Samaha'nın eyleminde şüpheli şahıslar olarak görülüyordu.

Bazıları Hasan'ın suikastıyla ilgili soruşturma henüz başlamadığı için Suriye veya herhangi bir ülkeyi suçlamanın doğru olmadığını düşünüyor. Bu, aslında yerinde bir düşünce. Bununla birlikte, eski suikastları değerlendiren raporlar, uygulayıcılarının eline ne ara geçti sorusu da kafaları karıştırıyor.

Suriye'nin düşmanı Lübnan'a ve hatta diğer Arap ülkeleri ile Türkiye'ye iletmek istediği mesaj, birden fazla anlam taşıyor. Öncelikle, burada savaşı dışarıya taşıma kararlılığı var. Mesajda Lübnan'ın en önemli adamlarından birini kolayca öldürerek, Suriye'nin buna güç yetirebildiği belirtiliyor.

Aylar önce, Suriye'nin elinde Lübnanlı siyasetçilerin isimlerinin bulunduğu bir ölüm listesi olduğuna dair tereddütler belirmişti. Visam Hasan'ın bu nedenle kendisini koruması gerekiyordu. Listenin en başındaki adam öldürüldü. Bu nedenle önümüzdeki günlerde veya haftalarda bir suikast zinciriyle karşılaşırsak şaşırmamamız gerekecek.

Bu tehlikeli güvenlik ihlali, hiç şüphesiz Lübnanlı siyasetçilerde bir endişe ve korkuya sebep olacak. Bununla birlikte Şam'daki yönetimi zayıflatmak için Suriyeli muhaliflere silah ve ülkenin iltihaplı bölgelerine gönüllü askerler gönderen bazı muhalif isimlerde de panik havası oluşturacak.

Visam Hasan'ın ölümü Lübnan için çok kötü bir alamet. Bu suikast, genel olarak Suriye'nin etrafındaki ülkeler için de kötü oldu. Hasan, 15 yıl süren ve binlerce kişinin ölümüne neden olan Lübnan iç savaşında iyileştirici rol oynamıştı. İç savaşın hayaletleri, Lübnan'da yerleşmeye başlamış olacak ki belki de bu suikast, maçın ikinci yarısının oynanması için kıvılcım olacak.

Lübnan şu an eşi görülmemiş bir siyasi ve mezhebi kutuplaşmanın eşiğinde. Bir tarafta Suriye'nin askeri kışlası niteliğindeki Hizbullah, Emel hareketi ve Suriye ulusal partisi, diğer tarafta Suudi Arabistan'ın korumacılığını yaptığı 14 Mart hareketi ve bazı Sünni güçler ülkede söz sahibi.

Burada ironik olan, suikastın Sayın Hariri tarafından yapılan açıklamalardan iki gün sonra gerçekleşmiş olması. Sayın Hariri, Ikab Sagr'ı Suriyeli muhaliflerin finansal işlemlerinde koordinatör olarak görevlendirdiğini ve muhaliflere desteğini sürdüreceğini açıklamıştı. Suriyeli muhalifler de İstanbul'dan Ikab Sagr'ı kabul ettiklerini bildirmişler, Sagr'ın rejimin söndürmeye çalıştığı geniş lojistik olanakları ve büyük bir finansal imparatorluğun başına geçtiğini belirtmişlerdi. Bu durum, Doktor Abdullah Azzam ve o zamanlar genç bir delikanlı olan yardımcısı Usame bin Ladin tarafından Peşaver'de Afgan savaşına destek için kurulan ofisi hatırlatıyor. Aynı doğrultuda Peşaver'de kurulan destek servisi, seksenlerin başında kabili saran komünist rejimi devirmeyi ve Sovyet güçlerini ülkeden çıkarmayı hedefliyordu.

Suriye'deki kanlı iç savaşın ateşi Lübnan'a da sonunda sıçradı. Bundan sonra ülkeyi yeniden bir iç savaşa sürükleyebilecek olan suikastları ve güvenlik çöküşüne rastlarsak şaşırmayacağız.

Belki de, Visam Hasan suikastı, bir tesadüften ibarettir. Ama 1975'te içinde Filistinlilerin olduğu otobüse saldırı düzenleyerek iç savaşı başlatan falanjistlerin seçtiği bölgeyle, Visam Hasan'ın öldürüldüğü bölgenin aynı olması tesadüf değil. Tarih tekerrür etmeye başlıyor mu?

Lübnan her zaman vekil savaş alanı olma görevini üstlenmiştir. Topraklarında bölgesel güçlerin birçoğu savaşmıştır. Özellikle Suriye- İsrail arasındaki savaşlar...Burada coğrafyanın ve tarihin gerektirdiği seçenekler ön planda. Topraklar da insanlar gibidir, ne olursa olsun kaderlerinden kaçamazlar.

Bu ülkede yeni bir dönem başlıyor. Güvenlikteki kırılmalar, 50 milyar dolarlık borçla oluşan ekonomik delik, bu dönemin kanlı geçeceğine ve her tür ihtimale açık olacağını gösteriyor. Tek tesellim, Lübnan toplumunun dinamizmini ve canlılığını koruması. En azından bu dinamizm, hayatın devamını, bombanın patladığı Eşrefiyye caddesindeki restaurant ve kafelerin boş kalmamasını ve hiçbir şey olmamış gibi yaşanmasını sağlayacak!

Kaynak: Abdu'l Bari Atvan/ el Kuds
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız