Suudi Arabistan'ın geçtiğimiz hafta Şii alim Şeyh Nimr Bâkır en-Nimr'i idamının yankıları hala devam ederken, tepkiler git gide büyüyor. Şii- Sünni mezhep gerilimini tırmandıran olaylar, siyasi çıkmaza sürüklediği İran ve Suudi Arabistan arasında siyasi karşılaşmanın ardından askeri bir karşılaşma ihtimalini de arttırıyor. Ancak önümüzdeki haftalar ve aylar, idam edilen "El-Kaide" ve IŞİD örgütü üyesi 43 Sünninin Suudi Arabistan'ın güvenliğini ve istikrarını İran'dan daha çok tehdit ettiğini gözler önüne serebilir.
İran ise, Şii alim Şeyh Nimr'in idamına karşın kıyasıya bir siyaset yürütüyor. Suudi Arabistan aleyhinde siyasi, diplomatik ve medya alanlarında sert bir savaşa giren İran, idam için intikam yeminleri ediyor. İdam edilen el-Kaide ve ışid üyeleri için hiçbir ülke veya cemaatte ayaklanma yaşanmadığı gibi kınama bildirileri dahi yayınlanmadı. Çünkü onlar, dünya ülkelerini tehdit eden en tehlikeli terör örgütlerini destekledikleri için terörizmle suçlanıyor. Terör örgütü üyelerinin intikamını almak için tehditler savuran Işid, görünüşe göre bu konuda İran'dan daha ciddi ve tehlikeli. Geçtiğimiz aylarda yaşanan Paris saldırısı, Işid'in söylediğini yapan bir terör örgütü olduğunu bir kez daha bize göstermişti.
İran'ın yaptığı ise, terör faaliyetlerinden uzak gösteriler ve tahrik çalışmaları ile sınırlı kalıyor. İran, tepki olarak medyada kara propaganda yapabilir, son model füzelerini sergileyen askeri tatbikatlar yapabilir, ya da Suudi Arabistan'a karşı Yemen Huusilerini silah ve mühimmatla destekleyebilir. Tabii bunun için Suudi Arabistan'ın kara, deniz ve hava ablukasını delmesi gerekiyor. Ancak Işid'in tehlikesi Suudi Arabistan'ı içerden tehdit ediyor. Ülkenin çevresinde kendi beslediği binlerce Vahhabi- Selefi genç, yakın geçmişte hükümetin çıkarlarına ve hedeflerine karşı saldırılar düzenleyen bir grup oluşturmuştu.
******************
Bu arada Işid ve El-Kaide, 43 kişinin idamını kınayan herhangi bir bildiri yayınlamazken, Işid'e bağlantılı "haber" dergisinin son sayısında savurduğu intikam tehditleri dışında hiçbir faaliyette de bulunmadılar. Suudi yetkililer hakkında oldukça olumsuz içerik taşıyan dergide, Riyad'daki "El-Hair" hapishanesinin yerle bir edileceği iddia edildi. Ayrıca Kasim'deki aralarında idama mahkum edilen suçluların da bulunduğu binlerce terör suçlusunun yer aldığı terminali yıkmak için de yeminler edildi.
Bu ve bunun gibi tehditlerin yüksek derecede ciddiye alınması gerekiyor. Çünkü, "IŞİD" örgütü, geçtiğimiz aylarda Suriye'nin Tedmur kentinde yer alan hapishaneye geniş çaplı bir saldırı düzenlemişti. Saldırıda, tüm mahkumlar Işid tarafından serbest bırakılmıştı. Ayrıca Irak'ın Rakka, Musul, Ramadi ve Tikrit kentlerindeki hapishanelerdeki mahkumlar da Işid'in baskınları sonucu serbest kalmıştı. El-Kaide örgütü de Yemen'in başkenti San'a da ki merkez hapishanesindeki tüm örgüt destekçilerinin serbest bırakılmasını sağlayan bir saldırı düzenlemişti.
Suudi Arabistan hapishanelerinin kale gibi sağlam ve korunaklı olduğunu ve oraya ulaşmanın neredeyse imkansız olduğunu savunanlar olabilir, hatta bu doğrudur. Ancak bütün Arap ülkelerindeki hapishaneler aynı şekilde korunaklı ve güçlüdür. Suriye ve ırak'taki hapishaneler de buna dahildir. Bu iki ülkede yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda Suudi Arabistan'da da aynısının yaşanması ihtimal dahilinde gözüküyor.
Suudi Arabistan'da gerçekleştirilen idamın liste başında Şii alim Nimr olması ve ardından 43 Sünni cihatçı teröristin idam edilmesi, aslında bu toplu idamın mezhep sınıflandırmalarını reddetmek için olmadığı mesajını taşıyor. Bu toplu cezalandırma aynı zamanda Suudi Arabistan halkına gözdağı veriyor. Suudi gençliğine, günden güne kötüye giden ülke ekonomisini protesto etmeleri ve şiddet eylemlerine girişmeleri durumunda idam kılıcını ve darağacının iplerini hatırlatmayı amaçlıyor.
Bu arada Yemen'de iç karışıklıkla başlayan ve Suudi Arabistan'ın müdahale ettiği savaşta yaşanan kan kaybının yanı sıra maddi ve güvenlik kayıpları, yaşanıyor. Bu bağlamda İran ve müttefiklerinin yalnız Şeyh Nimr için tepki göstermesinin hatalı bir davranış olduğunu söylemek mümkün.
Suudi Arabistan'da yapılan resmi olmayan kamuoyu yoklamalarına göre, ülke halkının %90'ından fazlası, Işid'e ya sempati duyuyor, ya da akidevi ve ideolojik olarak Vahhabi mezhebini benimseyen bu örgütü destekliyor. Suudi Arabistan her seferinde ülke içinde resmi bir referandum yapmayı vaat ediyor, ancak bir kez bile bu vaadini yerine getirdiği görülmedi. Ancak bir Arap ülkesinin yanısıra 3 Avrupa ve Amerikalı ülke ile yapılan referandumu kabul etti. Sadece 8 ülkede yaşayan 50 milyon Arap varken, Amerikalı ve Avrupalılarla referandum oylaması yapıldı.
Işid terör örgütünü destekleyen veya muhabbet besleyenlere geldiğimizdeyse, örgütün aynı zaman zarfında birden fazla ülkede farklı formlar ve isimler altında faaliyet göstermesini sağladıklarını görüyoruz. Bu da bölgede on yıllar boyunca devam edebilecek gerçek bir terör örgütü ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Amerikan başkanı Barack obama ise, Suudi Arabistan'ın yarasına tuz ve biber ekti. Öyle ki İran'ın 5+1 ülkeleri ile yaptığı nükleer anlaşmayı, Suudi Arabistan'ın sırtına saplanan zehirli bir bıçak olarak yorumladı. Obama, Amerikalı gazeteci Thomas Friedman'a verdiği röportajında, Suudi Arabistan'ın korkması gereken asıl tehlikenin ülkenin içinde olduğunu söyledi. Amerika başkanına göre, Suudi Arabistan'ın istikrarı için, hayalleri batırılmış Suudi gençleri Işid'den uzaklaştırmaktan başka alternatif bulunmuyor.
Gazeteci Friedman ise haberinde, Suudi Arabistan'ı terör örgütlerini palazlandırmakla suçlayarak, 11 Eylül saldırısını düzenleyen 19 kişiden 15'inin Suudi Arabistan uyruklu olduğunu hatırlattı.
*******************
Yemen ve Suriye savaşlarına müdahale ederek kan kaybeden Suudi Arabistan gergin günler yaşıyor. Ancak bu endişenin sebebi can kaybı değil mal kaybı. Yani Suudi hükümeti, her alanda övündüğü sermayesini kaybetmekten korkuyor. Ülkedeki istikrarın bozulmasından da korkan Suudi yönetimi, yarası iltihap tutmuş diğer Arap ülkelerinden Suudi Arabistan'ı ayıran en önemli özelliğin istikrar olduğunu söyleyerek vatandaşlarına bu nimeti ellerinden kaybetmemeleri için tenkitlerde bulunuyor.
Bu arada, gömüldüğü yer gizli tutulan Şeyh Nimr'in cenazesi, öyle görünüyor ki Amerikan metoduyla defnedildi. Amerika, El-Kaide lideri Usame Bin Ladin'in cesedini denize atmış, ardından Libya Lideri Muammer Kaddafi de Libya çölünün meçhul bir yerine defnedilmişti. Bu durum, Suudi Arabistan'ın bazı endişeleri olduğunu gösteriyor. Suudi yönetimi, meslektaşı Amerika gibi, öldürdüğü kişilerin mezarının sembolik bir anlam taşımasını istemiyor. Ya da destekçilerinin ve mezheptaşlarının uğrak yeri olan bir türbeye dönüşmesini istemiyor. Özetle Şeyh Nimr'in ölüsünün dirisinden daha çok değer görmesinden korkuyor.
Elçiliklerin kapatılması veya saldırılması, büyükelçilerin geri çekilmesi, diplomatik ilişkilerin kısılması veya ticari ilişkilerin kesilmesi. Bunların hepsi hesaplaşmak için yapılan protesto eylemleri. Bu gidişe bir dur diyen olmazsa önümüzdeki günlerde daha çok şaşıracağımız gelişmeler yaşanacak gibi görünüyor.
Kaynak: Rai Al Youm
Dünya Bülteni için tercüme eden: Merve Soydaş Gök