İran kadar olmasa bile Suudi Arabistan’la İhvan arasında uzun zamandır ideolojik, psikolojik bir savaş var. Arap Baharıyla birlikte bu savaş siyasi bin muhteva ve mecra da kazanmıştır. Katar ve Türkiye, Mürsi yönetimine yardım ederken Suudlular geri durmuşlar veya seyirci kalmışlar veya beklenilen düzeyde yardım etmemişlerdir.

Suudluların en büyük muhalefeti hangi kesimden gelirse gelsin siyasal İslam'adır. Müslüman Kardeşleri de siyasal İslam’ın en bariz markası olarak görüyorlar. Mürsi’nin hilafına Nevaz Şerif iktidara gelir gelmez Suudi Arabistan kesenin ağzını açtı ve 5 milyar dolar yardım taahhüdünde bulundu. Bunu hiçbir Arap Baharı ülkesi için yapmadı. Sanılanının aksine Riyad, Suriye’deki halk hareketine başlarda epey mesafeli davrandı. Halbuki karşıt cephenin iddiası Suriye halk hareketinin Amerikalı patronlarıyla birlikte Bender Bin Sultan’ın marifeti olduğu yönündeydi. Son sıralarda Suriye meselesinin kilitlenmesiyle birlikte Suudi Arabistan biraz daha fazla hatta girdi. Daha fazla aktif rol almaya başladı. Bunun nedenlerinden birisi de İran’ın ve müttefiklerinin desteğiyle Hizbullah’ın Suriye'de bütün gücüyle ateş hattına girmiş olmasıdır. 

Suudi Arabistan başlarda Mısır devrimine de karşıydı lakin Mürsi’yi ilk kutlayanlar arasında yerini aldı. Bu kuşkusuz Suudi Arabistan’ın A planı değildi. Mürsi’yi kutlaması B planı olarak okunabilir. Birçok Batılı ve İsrail gibi Mübarek rejimini kaybetmek istemediler, lakin hedef tutmadı. Bu defa Mürsi yönetimini kazanmak ve mümkün mertebe yanına çekme politikasını vizyona soktu.

29 Mayıs 2013 tarihli The Financial Times gazetesinde Suudi Arabistan’ın Suriye devrimine bakışı analiz eden bir araştırma yayınlandı.  Esat’ın yerine İslami bir düzen gelmesinden korkan Suudi Arabistan’ın muhaliflere maddi destek vermekten kaçındıktan sonra burada da dümen kırdığı ve Mısır’da olduğu gibi B planına geçtiği vurgulanıyor. 

*

Suudi Arabistan’ın İhvan karşıtı politikasındaki kırılmayı analiz edenlerden ilki El Vatan gazetesinin eski Yayın Yönetmeni Cemal Kaşıkçı oldu. Cemal Kaşıkçı, Türki el Faysal’ın Londra’daki elçiliği sırasında basın danışmanlığını yapmıştı.  Dolayısıyla Suudi Arabistan istihbaratıyla içiçe olduğu varsayılabilir. Yine eski gazetesi el Hayat’ta yazıyor. Son yazılarından birini, Suudi Arabistan ile Suriye Müslüman Kardeşler hareketi arasında aracılarla yapılan pazarlığa ayırdı.  Aracı kanallardan birisi, Demokratik Kutup olarak sivrilen Mişel Kilo’nun önderliğindeki liberal hareket. Son sıralarda hem Batılılar hem de Körfez’deki ülkeler, Suriye Milli Koalisyonuna yapısını genişletmesi için baskı yaptılar. Genişletme projesinin iki ucundan birinde liberaller diğerinde de içerideki Suriye Hür Ordusu ve savaşçılar yer alıyor. Mişel Kilo ve ekibi bir taraftan Suudi Arabistan ile İhvan arasında arabuluculuk yaparken diğer tarafta da Milli Koalisyon ile de listeye girmek için kıran kırana pazarlık yapıyordu. İstediğinin bir kısmını aldı.

Burada çok yönlü bir oyun var. Birincisi, İhvan’ı da gevşetmek ve yumuşatmak ve liberalleştirmek istiyorlar. İkinci olarak, Milli Koalisyon'un yapısını sulandırmak için Demokratik Kutup üyelerini kalabalık bir heyet halinde bünyeye derc etmek istiyorlar. Pazarlığın tavanını 25 üyeden açmışlardı.  Halit Hoca gibilerine göre zaten genişletme çerçevesinde ancak 25 yeni üye alınabilirdi. Mişel Kilo ve ekibi yeni üyeler listesini kendileri doldurmak istiyorlardı. Suçu da buna direnen Milli Koalisyon Genel Sekreteri Mustafa Sebbağ’a atıyorlardı. Milli Koalisyondaki yapıyı çete idaresine benzetiyorlardı. El Kuds el Arabi'de yazan Mişel Kilo ve arkadaşları İhvan’la Suudi Arabistan arasında arabuluculuk yapmalarına ve İhvan’dan genişlemeye dair söz almalarına rağmen sözde durulmadığını ileri sürüyorlardı. 

Şantajlardan sonra İstanbul’daki toplantıda liberal Demokratik Kutup üyeleri de ortak çatının altına girdiler.  Buyur edildiler ve uzlaşma sağlandı.

*

İhvan ile Suud pazarlığına gelince. Cemal Kaşıkçı ‘ Müslüman Kardeşler, Suriye ve Kader Çatışması…’  başlıklı yazısında pazarlığın mahiyetine temas ediyor. Ürdün ve Mısır Müslüman Kardeşler kollarının, meselenin ciddiyetini kavrayamadığını ifade eden Cemal Kaşıkçı, İhvan ve Suud pazarlığını veya anlaşmasını iki hususa bağlıyor. Suriye’de kan banyosunun sona ermesi ve rejimin düşürülmesi.  Ve iki taraf arasında bölgesel bir ittifakın çatısına da temas ediyor.

Bu ittifakın mahiyeti şudur; Şattu’l Arab su yolundan Akdeniz’e kadar Arap Doğusunun (Maşrık el Arabi) Akdeniz’e kadar olan bölgesinin yeniden şekillenmesinde İran’ı dışarıda tutmak.  Arap Baharının İhvan baharı haline gelmesiyle birlikte korkuya kapılan Körfez ülkeleri bu riskin hafiflediğini düşünüyorlar. Mısır’da Ahmet Şefik gibilerine yatırım yapmaya başlamışlardı. Lakin Mürsi’nin Suriye konusunda ortada dolaşması  ve başarıya uzak olması ve onun ötesinde Suriye Müslüman Kardeşleri ile arasında farklılıkların oluşması Körfez ülkelerini ve bilhassa Suudi Arabistan’ı rahatlatmış gözüküyor. Bunun da aracı kanallar üzerinden iki taraf arasında stratejik bir mihverin doğmasına hizmet ettiği anlaşılıyor.