Türkiye, Suriye ve Arap alemine açılması yüzünden eksen kayması ithamlarıyla karşı karşıya kalırken Suriye’nin ise içte İslamcılarla ittifakına son verdiğine dair değerlendirmeler de artıyor. Bu yönüyle Suriye’nin de eksen kaymasıyla karşı karşıya olup olmadığı da merak ediliyor. İslamcılar noktasında Suriye yönetimi pragmatik bir çizgi izliyor. Sözgelimi, içeride Müslüman Kardeşler üyesi olmak yargılanma nedeni iken, aksine ülke dışındaki Müslüman Kardeşler mensuplarıyla hiçbir sürtüşmesi veya alıp veremediği yok. Aksine onları ağırlıyor ve hatta Hamas gibi İhvan kökenli hareketlerle de müttefik durumda ve onların bazı siyasi temsilcilerini Şam’da ağırlıyor. 2003 yılından itibaren de yine çift yüzlü denebilecek bir politika izledi. Bir taraftan ABD’nin bütün gücüyle Irak’a; arka bahçesine konmasından dolayı ciddi olarak rahatsız oldu. Bu rahatsızlığını ise direnişe destek vererek gösterdi. Lakin bu direnişe desteğin de çift yüzü vardı. Kimi kaynaklara göre, Suriye rejimi esasında bu politikasıyla iki düşman gücü Irak’ta birbiriyle çarpıştırıyor ve enerjisini boşaltıyordu. Dolaylı olarak kanı kaynayan gençleri Irak’a yönlendiriliyor ve böylece içeride onların muhtemel gailelerinden kurtuluyordu. Bu politika sayesinde bir taşla çift kuş vurulmuş olunuyordu. Böylece içeride diri vaziyette olan potansiyel muhalifler çaktırmadan arka bahçede oyalanıyor ve elimine ediliyor diğer taraftan da ABD’ye askeri olarak zarar veriliyordu. Onun ötesinde, Suriye rejimi Avrupa’daki Kaide elemanlarıyla alakalı bazı mahrem bilgileri Amerikan yönetimiyle de paylaşıyordu. Teknik ayrıntılar hariç bu politika tamamen İran’ın Irak politikasıyla da uyumlu ya da benzer. Suriye rejimi Hamas gibi örgütlere siyasi şemsiye görevi ifa ederken diğer taraftan da özellikle de 11 Eylül’den itibaren sistematik olarak orada burada uygulanmış bulunan kaynakların kurutulması (tecfif el yenabii) politikasına yöneldi. Bunun ilk adımlarından birisi medreselerin dizginlenmesi ve onlara çeki düzen verilmesi oldu. Medrese yöneticileri görevlerinden el çektirildi. Suudluların istihbaratın sızdığı veya kontrol ettiği kadın grubu olarak tanımladığı benim ise Baciyan-ı Şam olarak adlandırdığım Kubeysiyat da bu baskılardan nasibini aldı. Camilerde toplanmaları ve halkalar halinde ders yapmaları yasaklandı.
*
Suriye’deki kaynakların kurutulması politikası bununla da kalmadı ve milli eğitim bakanlığı çerçevesinde görev yapan yaklaşık bin kadar nikaplı bayan öğretmenin de görev yerleri değiştirildi ve öğretmenlik yapmaları engellendi. Bu, kimilerine ayrıntı gelebilir. Lakin bu politikanın çok boyutlu olması sistematik olduğunu da akla getiriyor. Sözgelimi, nikap ve çarşafın karalanması beyaz perde veya ekranlara da yansımış durumda. Hem de mübarek Ramazan ayında. Esasında, Sovyetlerin ramazan aylarında vazgeçmedikleri bir politikaları vardı: Ateizm propagandasının aktifleştirilmesi. Biz de 28 Şubat sürecinde her ramazan veya kurban ayı insanları dinden ve diyanetten soğutan tartışmalara şahit olmadık mı? Müslüm Gündüz veya Fadima Şahin olayları ve horozdan kurban olur mu olmaz mı tartışmaları gibi. Suriye de canlı olmasa bile kurgu yoluyla Fadime Şahin veya Müslüm Gündüz figürleri üretiyor. Son Ramazan ayında ekrana gelen dizinin adı ise ‘Ma Meleket Eymanüküm ( Sağ Elinizin Altındakiler/Cariyeleriniz)’ adını taşıyor. Adından da dizinin mahiyeti anlaşılıyor. Dizi de din adına dolap çeviren ve dini şahsi emellerine alet eden kadınlarla aynı karakter ve kalibreden erkekler işleniyor. Dizide sübyancı şeyh karakterleri de bulunuyor. Türk dizileri örneğinde olduğu gibi genel seyirci kitlesi beğense de maksadı anlayanlar feryadı basıyorlar. Sözgelimi, Emevi Camii Hatibi ve ünlü alim Muhammed Said Ramazan el Buti, dizinin Allah’ın gazabına müstahak olacağını söylüyor. Yönetmen Necdet Anzur ise Kenan Paşa gibi konuşmuş ve “Benim annem de peçe takıyor amma velakin mesele siyasi amaçlar doğrultusunda kullanılıyor. Dinin doğru biçimde anlaşılmaması yanlış kesimlerin istismarına yol açabilir” diye de kendince dizinin amaçlarını ve saiklerini anlatmış. The Washington Post gazetesinden Carey Mulligan (Syria’s Solidarity With Islamists Ends at Home/Published: September 3, 2010) :” Üniversite, cami ve hayır kurumlarında muhafazakarların sesi kısılıyor ve etkisi kırılıyor” diyor. Dini okullar açıkça denetlenirken hatiplerden cuma hutbelerini tescil ettirmeleri ve onaylatmaları isteniyor. Gazeteye göre, Beşşar Esad geleneksel laiklik ilkesine ve anlayışına geri dönerken 2008 yılından itibaren ‘köklerin kurutulması’ politikasını uygulamaya da hız verdi. Dışarıda Hizbullah ve Hamas’a arka çıkan Suriye yönetimi içeride göz açtırmama politikasına geri döndü. İçerideki İslamcılarla yollarını ayıran Esad yönetimi dışarıdakilerle iyi ilişkilerini sürdürüyor. Olsa olsa bu politika zamanında Fransa’ya yöneten de Gaulle’ün politikasına benziyor. İçeride Allah dahi diyemezken dışarıda Katoliklerin hamiliğine soyunuyor. İçerideki politika değişikliği için Washington Post laikleştirme kampanyası diyor. Sekülerleştirme veya laikleştirme politikasının detayları verilmezken kimi Suriyeli analizciler esasında bu yeni yaklaşımın AB ve ABD’ye yönelik bir kur politikası olduğunu savunuyor. Yani Suriye rejimi İslamcıları bastırarak ABD ve AB’nin gönlünü almak ve yaranmak istiyor. Yani içerideki İslamcılar AB ve ABD’nin hatırına feda ediliyor. Lakin bunu, siyasi veçhesi ağır basan Hamas veya Hizbullah ile ilişkilerini keserek veya sınırlandırarak değil de aksine daha apolitik olan içteki dini kurumları tahdit ederek yapmaya çalışıyor! Suriye rejiminin içteki İslamcılara karşı sırt dönme politikası 17 kişinin öldüğü Eylül 2008’deki bombalama eylemiyle birlikte başlatıldı. Fethü’l İslam’a atfedilen bu saldırıların esrarını ve mahiyetini kimse öğrenemedi. Sır olarak kaldı. Acaba bu saldırılar, aranan bir politika değişikliği için bir manivela görevi mi icra etti?
Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahmanov başörtüsünü Tacikistan geleneklerine yabancı bir kıyafet ilan ederken Suriye rejimi de aynı iddiayı nikap konusunda seslendiriyor. Belki de Suriye rejiminin kolunu güçlendiren bir husus eski Ezher Şeyhi Tantavi’nin Ezher’de bile nikabı yasaklama girişimiydi. Bu girişim mahkemeden döndü. Sarkozy de zaten cesareti ondan almıştı. Suriye’deki bu değişimi en iyi özetleyen husus Mayıs (2010) tarihinde Beşşar Esad’ın Amerikan talk şovcusu Charlie Rose’a sarf ettiği cümlede gizli:” Suriye’nin en hayati meselesi, toplumun seküler yapısını korumak ve bölgedeki aşırılığa karşı meydan okumaktır…”