16 Haziran 1986 tarihinde dönemin Amerikan Başkanı Ronald Reagan, Mücahit liderlerden Burhaneddin Rabbani ve beraberindeki heyeti Beyaz Saray’da kabul etmişti.  Bu karşılamada Mücahitlere sıcak davranmış hatta onlara ‘Mücahit’ sıfatıyla hitap etmişti. Birkaç yıl sonra bu sıfat Amerikan kamusunda nötr sıfatlara ve bilahare de Afgan Arapları ve Kaide gibi yaftalara dönüşecekti.  Bununla birlikte Burhaneddin Rabbani  ile ABD ilişkileri Reagan’dan oğul Bush’a kadar fazla bir değişiklik kaydetmeden devretti.    Bunlar meselenin ayrıntı yönleri. Reagan, Burhaneddin Rabbani de olmak üzere Mücahit heyetini ve liderleri karşılarken aynı imana ve ortak zemine işaret etmiştir.  İncilci veya evanjelik bir inanca ve telakkiye sahip olan Reagan Apokalips döneminin habercisi liderlerden birisiydi.  Allah’ın elini kıyamete zorlama taraftarı olan liderler arasında sayılır.  Sovyetler karşısında ilahi bir misyonu olduğuna inanıyordu. Önce Mücahitlerle yakınlaşmış ardından Prestroika ve Glasnost ilan eden Gorbaçov’la temas hattına geçmiş ve bu sürecin sonunda Gorbaçov 11 yıl sonra Sovyet askerlerini Afganistan’dan çekmiştir. Böylece selefi Carter’ın başlatmış olduğu  Sovyetler’i İslamcılarla veya Mücahitler ile sarma, kuşatma ve tedip etme politikası sonuna gelmiştir.   Reagan’dan sonra Amerikan politikaları da değişmiştir.  Ruslarla ilişkiler normalleşirken eski ortaklar olan İslamcılarla savaş düzenine geçilmiştir. Esasında  Irak ve İran’ı hedef alan ikili çevreleme (dual containment) politikası Reagan döneminde Sovyetler’e karşı başarılı bir biçimde yürütülmüştür. Polonya ile Afganistan hattında Mücahitler ile Katolik sendikaların sıkıştırması üzerine Sovyetler nefes alamaz hale gelmiştir.  İç ve dış nedenlerle çöken Sovyet ekonomisi de savaş giderlerini de karşılayamaz hale gelmiş ve terk-i silah etmiş ve ricata mecbur kalmıştır.  Brejnev’in yorgun ve yaşlı savaş aygıtını zorlaması sistemin sonunu getirmiştir. SSCB’ye karşı Mücahitlerle ittifak Soğuk Savaştaki Yeşil Kuşak projesinin zirvesini temsil etmiştir.

*

Reagan ile Rabbani görüşmesinden yaklaşık 28 yıl sonra Beyaz Saray’da bu defa Suriyeli muhalifler ağırlanmıştır.  Suriye Milli Koalisyonu Başkanı Ahmet Cerbe Obama ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice tarafından kabul edildi. Heyetler arasında karşılıklı görüşmeler yapıldı. Ahmet Cerbe Londra’daki Suriye Dostları toplantısına yetişmeden evvel  basına yaptığı konuşmada ilişkiler ve işbirliği noktasında  istekli olduğunu ortaya koydu.  Hatta zaaf derecesinde. Amerikan tarafı sessiz ve suskun kalsa da veya ilişkilerin seviyesini geliştirme noktasında somut ve ileri adım atmasa da Ahmet Cerbe  kendisini veya Suriye Milli Koalisyonunu ABD’nin stratejik ortağı ilan ediverdi. Çaresizlikten mi yoksa buna hevesli olduğundan mı, bilinmez!  Ama Beyaz Saray’daki karşılamaya rağmen Oama idaresi hala Suriyeli muhalifler konusunda tereddütlerini yenebilmiş değil. Zira hala arazide Suriyeli muhaliflere üstünlük sağlayacak nitelikli silahlar vermekten kaçınıyor. Boşnaklara yönelik ambargo gibi Suriyeli muhaliflere de ambargo uygulanıyor. Mücahitlerle Reagan arasındaki samimiyetin göstergesi Stinger füzeleriydi.  Stinger füzeleri Afganistan’da savaşın seyrini değiştirmiş ve sonucunu tayin etmiş ve Rusların hava üstünlüğünü sona erdirmişti. Suriye’de de rejimin havada üstünlüğünü kırmak için uçaksavarlara ihtiyaç var. Bu, denklemi değiştirebilir.   Amerikalılar sonunda anti tank füzeleri temin etmeye yanaşsalar da hala uçaksavar füzeleri konusunda kararsızlar. Kendilerine göre bu silahların yanlış ellere düşmesinden endişe ediyorlar! Rusların çekilmesinden sonra Afganistan’da da böyle olmuştu. Amerikalılar stingerleri geri toplamak için epeyce mesai harcamışlardı.  İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hugh Robertson Esat’ın ayakta kalmasını ve hatta cephede üstünlüğü ele geçirmesini üç  faktöre bağlıyor: Rus silahları, İran deneyimi ve uzmanlık katkıları ve Hizbullah milisleri.  Buna mukabil hala ABD Suriyeli muhalifleri desteklemekte veya silah ve mühimmat sağlamakta tutuk davranıyor. Hugh Robertson’ın bu analizinde eksik bıraktığı bir husus var. Dördüncü faktör olarak Batı’nın Suriyeli muhalifleri yüzüstü bırakmasına da değinmesi gerekirdi. Bunu saymamıştır!  Fransa Dışişleri Bakanı Fabius ve Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry kimyasal silah kullanma meselesinde Esat rejimini cezalandırmamalarından dolayı pişmanlıklarını dile getirseler de bu pişmanlığın hayata geçirilmesi sayılacak politika değişikliği görülmüyor.   Batı tamamen keyfi ve keyfine göre hareket ediyor. İslamcılara karşı ideolojik kaygılarını ön planda tutuyor. Ona göre, tehlike skalasının en tepesinde İslamcılar yer alıyor.

Bununla birlikte, Rusların AB ve ABD’yi aciz bırakması karşısında tek çareleri Suriye cephesinde İslamcılar üzerinden rövanş almak. Fakat yine de bunun bölgesel akislerinden korkuyorlar.  Kendilerinin yumuşak güç pozisyonları ve savaş azimlerinin olmaması nedeniyle Putin karşısında şapa oturmuş durumdalar. Buna mukabil yine Ruslara karşı olsa olsa sert gücü İslami kesimler temsil ediyor.  Reagan’dan sonra Rus faktörü yeniden canlandı.  Putin, Batı’nın bütün kanatlarıyla kedi fare oyununu oynuyor. Bu oyun sayesinde aynı zamanda yumuşak gücün ve haşin gücün sınırlarını da öğrenmiş oluyoruz.  Putin’le şaka olmuyor ve şaka yapmıyor.  Batı’nın altını oyuyor. Obama Suriye meselesini Putin ile çözmeye çalışırken Putin Ukrayna’yı bölüm bölüm yutuyor.  Taksit taksit işgal ediyor.  Obama can evinden ve arkadan vuruldu. İki cephede de kazanmaya çalışırken iki cephede de kaybediyor.  Obama çabasını İran’la ilişkileri düzeltmeye teksif etmişti. Suriye dosyasını da kimilerine göre İran ile pazarlık için rafta bekletiyordu.

İran, Afganistan meselesinde Mücahitlerden yana pasif bir şekilde de olsa destek olmuştu.  ABD Afganistan’a nazaran Suriye cephesinde daha temkinli hareket ederken, İran ile Rusya ise tam siper rejimin arkasında duruyor.

Batı açısından Son pişmanlık fayda vermeyecek.  Kaybettikleri her an ve her saniye bumerang gibi peşlerine düşecek. Hem Rusları hem de İslam dünyasını birlikte kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Arap Baharından sonra darbelerle kazandılar ama nereye kadar?  Rusya’yı kontrol edemiyor İslam dünyasını kontrol ediyorlar ama bu denklemde de Ukrayna meselesi gibi meseleler patlak veriyor. Dün Afganistan’dı bugün Ukrayna, değişen bir şey yok. Tam da Obama Afganistan’dan çekileceği yılda Putin Ukrayna’ya girdi.  Sonuç itibarıyla, Obama ya beceriksiz ya da talihsiz!