Birçok İsraillinin yeni yöntemler keşfetmek istemesine rağmen, tedbirli liderleri ülkenin yalnızlığını daha da derinleştiriyor.

Geçtiğimiz hafta bu olaylar halkası hakkında Terabaytlarca eleştiri yazısı yazıldı. El Fetih ve Hamas birleşmiş bir hükümet kurmak için uzlaşma görüşmeleri yaptılar. Bunun sonucunda, Netanyahu hükümeti, Filistin otoritesi başkanı Mahmud Abbas’ın hem barışa hem de Hamas’la birliğe sahip olamayacağını ileriye sürüp Filistin otoritesiyle yapacağı görüşmeleri erteledi.

Öncelikle Haaretz’in birkaç eleştiri yazısını özetlemek istiyorum. David Landau, İsrail’in

El fetih - Hamas yakınlaşmasına karşı tepkisinin Netanyahu’nun gerçek yüzünü ortaya çıkardığını yazdı. Bu nedenle, ılımlı kesim El-Fetih’in zaten Hamas’ın tanımayacağı bir anlaşma yapmasının bir önemi olup olmayacağı hakkında tartışıyor. Yani yaklaşma hareketine olumlu bakılması gerekirken, Netanyahu bunu becerebilecek konumda değil.

Sağcıların buna tepkisi Hamas’ın katil, anti-semitik terör organizasyonu olduğu ve bu “yakınlaşmanın” barışla alakasının bulunmadığı yönünde. Mantıklarının güçleri sayesinde gerçeklerden etkilenmeyen kişiler ne de kutsanmış.

Çünkü aksi takdirde Zvi Bar’el’inde bahsettiği gibi Hamas lideri Halid Meşal’in İsrail’i yok etmek gibi bir planlarının bulunmadığının üzerinde durmasını hatırlatabilirlerdi. Aslında bu 1967 sınırları içerisinde bir Filistin devletinin kurulmasına kadar İsrail’i tanımadığı anlamına gelmiyor. 

Hiçbir şekilde Hamas’ı iyi göstermeye çalışmıyorum; birçok kez Hamas’ın İsrail-Filistin çatışmasında tehlikeli bir rolü olduğunu yazmıştım. Ama Netanyahu Hamas’ın değişmediği hakkında bu kadar emin olabiliyor, özellikle de şu an Arap dünyasında bu kadar yalnız kalmışken?

Kesinlikle İşaya’nın “Kurtlar kuzularla yaşamaya başladığında barış dünyaya hâkim olacak” kehanetini telkin etmeye çalışmıyorum. Ancak birkaç aylığına bir kenara çekilip Filistin birliği hükümeti platformunun gelişimini gözlemlemenin mantıklı olabileceğini düşünüyorum. Eğer bu İsrail’i tanıma ve önceki anlaşmaları kabul etme üzerine olsaydı, Filistin’le yapılacak herhangi bir anlaşmanın Hamas tarafından destekleneceği gerçeği ile birlikte barış görüşmeleri hakkında üzerinde yürüyebilecek bir yol bulurduk, bu ancak İsrail’in hayalini kurduğu bir durum olurdu. 

Ancak Netanyahu görüşmeleri bitirmek için bir bahane arıyor gibi gözüküyor. Netanyahu’nun ruh hali çağdaş tarihte soykırımın en alçakça insanlık suçu olarak geçtiğinden bahseden Abbas bildirimine olan tepkisini gösteriyor. Netanyahu’nun tepkisi Abbas bildirimini bir Filistin hükümeti marifeti olarak adlandırmaktı.

Abbas bildirimi 1982 yılı akademik tezinin bahsettiği şekilde soykırımda öldürülen Yahudilerin sayısının abartıldığı ve Yahudilerin Filistin’e göç etmek için Nazilerle işbirliği kurduğu kesin bir gerçektir. Bu pozisyon Abbas’ı soykırımı reddedenler arasına koyuyor, ancak bu Abbas’ın görüşlerinin değişmeyeceği anlamına mı geliyor?

Abbas’ın zihnine ve ruhuna direkt bir erişimim yok, hakeza Netanyahu’nunda öyle. Hâlâ Abbas’ın birkaç düşüncesini değiştirdiğine inanabilmemiz için iyi nedenlerimiz var. Muhtemelen 1982 yılında Filistin Özgürlük Organizasyonu’nun İsrail’i yeryüzünden silme hedefini inceledi. Son 20 yılda güven verir bir şekilde İsrail’in ve Filistin’in birlikte yaşamasını desteklediğini söyledi. Abbas’ın soykırım hakkındaki görüşlerinin ne derece gülünç ve iğrenç olduğunu anlaması iyi olurdu, ancak şu anda çok daha farklı düşünüyor.

Sabit fikirli Likud

Bu bizi şaşırtmamalı. Önceki Başbakan Ehud Olmert ve şimdiki Adalet Bakanı Tzipi Livni daha da karalı birer Likud Partili oldular ve kariyer çıkarlarının Batı Şeria üzerindeki sonsuz haklarına dayandığına inanıyorlar. Ancak Olmert yapabilceği şu ana kadar en azami şekilde taviz verdiği bir teklifi Filistin’e sunuyor. Livni’nin şu an ki niyeti Filistinle bir barış anlaşması imzalamak. 

İlginçtir ki, İsrailli Tarihçi Benny Morris’e göre bu mesele aslında tam tersi şekilde. Kendisi aslında aşırı solcuydu ve 1980’lerde memleketine hizmet etmeyi reddettiği için hapse girmişti. Ancak İkinci İntifada’dan sonra tam bir sağcı oldu.

İnsanlar pek çok yolla değişebilir ve bunun Filistinliler için Yahudilere nispeten çok daha az olduğuna inanmak için hiçbir sebep yok. Bu İsrail-Filistin barışının yakın gelecekte olacak anlamına gelmiyor. Ancak İsrail’in niyeti Filistinliler arasındaki gelişmeleri yakından takip etmek. Aslında bir barış anlaşmasından Filistinlilerden daha aşağı kalır kârımız da yok.

Maalesef, denklem içindeki bir eleman hiç değişmemiş gibi görünüyor: Netanyahu’nun karakteri. Netanyahu’nun işgal etmeye devam etmesine karşılık olacakların tehlikesi devasa olacağına dair işaretler var. Ülke daha da yalnız kalacak ve Netanyahu’nun gurur kaynağı ekonomik başarı eğer ülke en iyi ticaret ülkeleri tarafından boykot edilmeye devam ederse kısa bir süre de yerle bir olacak.

Tabii ki Netanyahu siyaset içinde dar boğaz arasında kaldı: Likud partisi üyelerinden 21’de 17’si Batı Şeria’yı bir devlet olarak görmeyip orayı işgal etmenin bir sorun teşkil etmeyeceğine inanıyor. Birleşme aslında Netanyahu’nun nefret ettiği Habayit Hayehudi lideri Naftali Bennett’in elinde. Bennet Filistinlilerle yapılacak bir anlaşma sonucunda halkı savunacak ve hükümetin koltuğunu devretmesi için tehdit edecek.

Netanyahu’nun aslında Bennet’i gönderip yerine Isaac Herzog’u bu pozisyona getirmek gibi bir seçeneği var. Ancak Netanyahu sözüm ona müttefikleriyle olan rütbelerin yıkılmasından korkuyor, Halk ile. Beklenilenin ve karakterinin aksine Netanyahu çok büyük bir risk alıyor.

Netanyahu korkularıyla ve şüphe ile kendini yöneten biri. Yıllardır onla çalışan birçok kişi ile tanıştım ve onlar onun şu ana kadar tanıştıkları en yalnız insan olduğunu söylüyorlar. Kimseye güvenmiyor ve çalışma tarzı insanları birbirine düşürmek.

Netanyahu’nun içgüdüleri diğer mantıki değerlendirmelerden çok daha doğruymuş gibi gözüküyor. O İsrail ve genelinde Yahudilerin yalnızlaştırıldığına, tehdit edildiğine ve güvenilmediğine inanıyor. Laf aramızda çoğu Avrupalı siyasetçi ve diplomat onu idare etmeyi imkânsız olarak görüyor, Amerika Başkanları Bill Clinton ve Barack Obama ve şimdi de John Kerry’nin de düşündüğü gibi, bir yandan Amerika’daki Yahudi azınlık onu geriden gelmiş, yok olmak korkusunu sayıklayan, ileri görüşlülüğü olmayan adımlar atan, Liberal Amerikalı Yahudilerin değerlerinden kendini soyutlamış biri olarak görürken.     

En nihayetinde, Netanyahu İsrail’i kendi tablosunda şekillendiriyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, İsrail’e güvenebilecekler gibi hissetmiyorlar. Köşeye sıkıştırılmaktan ve kandırılmaktan korkuyorlar. İsrail devletinin sözü onlara dayanak sağlayacak güvenilir bir söz değil artık onlar için. Böylece İsrail Netanyahu gibi derin yalnızlığa gömülmeye devam ediyor.

Naetanyahu ve İsrail’in elit kesimi arasındaki eşitsizlik, güvenlik departmanı da dahil, inanılmaz derecede. Netanyahu’nun aksine pek çok İsrail vatandaşı açık görüşlü, meraklı ve yeni yollar aramaya istekli. Ancak Netanyahu ülkenin en uzun süre hizmet vermiş başbakanı olmak üzere. Bu İsrail’in için iyi sonuçlanmayacak.

 

Kaynak: Haaretz

Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Mercan