Sünni asıllı Tarık Haşimi ile birlikte Adil Abdulmehdi Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin iki yardımcısından birisidir. İlginç bir kişilik. En son Davos'taki çıkışıyla birlikte dikkatleri üzerine çekti. Aslında söz konusu konuşması geç kalmış yani postmortem bir günah çıkartma ve itiraftan başka bir şey değil. Bir faydası olur mu, bilinmez. Sözkonusu konuşmasında 'Irak'ın işgali aptalca bir karardı' diye aslında doğru ama zamansız bir tespitte bulunmuştu. Gerçi Ahmedinejad da Chirac gibi ABD'den Irak'ı işgal etmemelerini istediklerini söylemişti söylemesine ama yine de işgal sonrası uzantıları olan bir takım grupların; siyasi ve milis teşekküllerin Irak'a girmesini teşvik etmişlerdi. İşgalin getirdiği fırsata bigane kalamamışlardı. Bu anlamda, Hatemi'nin yardımcısı Abtahi Afganistan ve Irak işgallerinde ABD'ye katkıda bulunduklarını söyleyecekti. Ardından pay kapma yarışına erken başlamışlardı ve ardından bu Irak üzerindeki bölgesel nufuz mücadelesini tetikleyecek bir gelişme olacaktı. İşgalde öncelik Amerikalıların, nufuz savaşında öncelik ise İranlılarındı. İran'ın Irak'taki ortakları da bu yarışta erkenden yerlerini almışlardı.Şimdi Abdulmehdi postmortem bir şekilde bunun yanlışlığına ve ülkeyi getirdiği çıkmaza işaret ediyor. Bunun için bazı çözüm tekliflerinde de bulunuyor. Öncelikli olarak Davos'taki sözlerine yakından bir kez daha göz atalım. 26 Ocak 2007 tarihli gazetelerde yer alan ifadelerinde Irak'ın işgalini aptalca bir karar olarak nitelendiriyordu. Abdülmehdi, Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu toplantılarındaki bir oturumda, "Iraklılar ve Irak işgal edildi, bu aptalca bir karardı" ifadesini kullandı. Mart 2003'teki müdahaleden sonraki dönemde Irak'ın siyasi durumu hakkında değerlendirmelerde bulunan Abdülmehdi şöyle diyecekti, "Biz büyük hatalar yaptık. ABD de ülkedeki şiddeti körükleyen birçok hata yaptı. Bu hatalardan birçoğu ve şiddet olaylarının bir kısmı önlenebilirdi." Iraklıların yaptığı hatalar arasında, bakanlıkların farklı mezheplere göre dağılımını sayan Abdülmehdi, bunun ülkedeki Kürtler, Şiiler ve Sünniler arasında bölünmeyi hızlandırdığını söyledi. Bu aslında Bremer ve Kissinger'in planından başka bir şey değildi ve Şiiler de bunun uygulayıcısı oldular. Bakanlıklar sadece mezhebi dağılıma göre paylaştırılmış değil aynı mezhep içindeki güç merkezlerine ve partiler de dikkate alınmış ve buna göre tevziat yapılmıştır. Bu yanlışları ve yanlışlıkları tadat ettikten sonra Abdulmehdi çözüme geliyor ve bunun için bölgesel bir ortaklık zemini teklif ediyor. Ülkenin geleceğiyle ilgili olarak da Irak ile 6 komşusu arasında partnerlikten yana olduğunu ifade eden Abdülmehdi, "Irak'taki şiddetin unsurlarından biri bölgesel ortamdır. Bütün ülkelerin partner olduğu bir bölgesel ortam lazımdır" diyor. Bunun için de öncelikle olarak bölge ülkeleri arasında güven inşa edilmeli. İşgalden yararlanılarak elde edilen ve hala Kerkük ve Bağdat üzerinden tahkim edilmeye çalışılan haksız kazanımlar gözden geçirilmeli ve bu anlamda güveni artırmak için en azından Irak bir süreliğine no man's land/ tarafsız bölge ilan edilmelidir. *** Başta Şii milisler olmak üzere milislerin silahtan arındırılması için çalışacağına söz veren Abdülmehdi, "Başka türlü başaramayız, devlet elinde silah bulunduran tek merci olmalı. Başka hiçbir örgüt silaha sahip olmamalı" demiştir. Silah meşru otoritede olmalı. Bunun iki yolu var. Birincisi işgalin sona erdirilmesi, ikincisi, Irak'ta bütün tarafların kabul edeceği yerli bir meşru otoritenin ortaya çıkarılmasıdır. Bu anlamda Sünnilerin güvenini kazanmak için Şii ağırlıklı hükümetin bırakın Şii milisleri koruması ve kollaması bilhassa kendisinin onların üzerine gitmesi gerekir. Ama bugüne kadar bu konuda ne Amerikan telkinleri ne de Sünnilerin tazallum feryatları kar etmiştir. İkisine de kulak asmamışlar ve geçiştirmeyi yeğlemişlerdir. Dolayısıyla, Abdulmehdi'nin çıkışı bu anlamda Şiiler arasında rol dağılımı olabileceği endişelerini de akla getiriyor. Bununla birlikte, aslında akıl için yol birdir. Bu tespitler hayata geçirilebilirse Irak'ta sukunet ortamı sağlanabilir. Ancak bunun için birtakım kişi ve grupların işgal üzerinden haksız kazanımlarından feragat etmeleri gerekiyor. Bu yapıldığında kaybolan güven ve denge kendiliğinden geri gelecektir. Adil Abdulmehdi'nin Davos'ta yaptığı bu açıklamalar İslam dünyasında da yankılar uyandırmıştır. Bunlardan birisi Şarku'l Avsat yazarlarından Muşar ez Zaydi'nin Haza huve'l humk' , 'Aptallık işte bu !' başlıklı makalesidir. Abdulmehdi'nin bu açıklamasının hiç güven vermediğini takiyye gereği yapılmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyor. Zira, Irak'lı Şii gruplar arasında en kışkırtıcı isim olarak tebarüz eden Abdulaziz Hekim'in grubundan Muşar ez Zaydi'ye göre Hekim ise bir nevi Irak Devriminin Rehberi. Ve Zaydi: "ABD'nin hamakati olmasaydı Abdulmehdi şimdi bu koltuğunda oturuyor olmayacaktı' diye de bir hakikata parmak basıyor. Başarısızlığı Bush'un üzerine atıp sorumluluktan kaçınmak dürüstçe bir davranış olmasa gerek. Ama neticede İranlılar ve onun Irak'taki Şii kolları bilvekale ABD'nin hasımlarını temizlemesini arzulamışlardır. Buna mukabil Amerikalılar da Kürtlerle, kimi Şiileri işgal sonrası aracı unsurlar olarak kullanmak istemişlerdir. Ama Amerikalıların beceriksizliği ve Şiilerin uyanıklığı ve fırsatçılığı sayesinde bu ortaklık bozulma aşamasına gelmiştir. Bununla birlikte Abdulmehdi'nin niyeti ne olursa olsun gösterdiği çözüm yolu hem Irak hem de bölge için luzumiyattandır. Önemli olan bunun tatbik mevkiine konulabilmesidir. Gaz alma veya barajın önünü açma seviyesinde kalmamasıdır. *** Türkiye'ye gelen Adil Abdulmehdi'nin en ilginç çıkışlarından birisi Kerkük konusunda komşu ülke olarak Türkiye'nin de müdahale hakkı olduğunu onaylamasıydı. Aslında, bunda pek de şaşılacak bir şey yok. Kürt ile Şii ortaklar arasındaki pürüzlü meselelerden birisi de Kerkük meselesidir. Ve bu meselede Şiilerle Türkiye arasında ortak bir alan var. Sabık Irak Başbakanı İbrahim Caferi'nin yaklaşımı da bundan farklı değildi. Tekrar Adil Abdulmehdi meselesine dönecek olursak : Özellikle de kitle tabanı güneyde Şii bölgesinde yaygın olan Irak Komunist Partisinin bünyesinden geliyor. Sonra Hekim grubuyla yolları kesişmiş. Komunist Parti de iken, Ebu Zer'i ilk komunist olarak kabul eden ve Yezid'i de erken kapitalist ilan eden Şii din adamlarından Abdulkerim Maşita'nın da şakirtlerinden birisi idi. Maşita aslında komunizme Mazdek'e kadar götürebilirdi. Nedense Araplardan başlatmış. Burada şöyle bir sosyolojik gerçek karşımıza çıkıyor : Batini hareketler merkez kaç hareketlerdir. Kolaylıkla öteki ideolojik kalıplara bürünebilmekte ve daha sonra yeniden eski zeminine avdet edebilmektedir. Arap dünyasında komunistlerle ilk bütünleşen kesimlerin başta Yahudiler olmak üzere azınlıklardan olması tesadüf değildir. Özellikle Sünni ağırlıklı ülkelerde Şii veya Alevi kesimler arasından çıkması doku refleksine bağlanabilir. Batinilik heyula gibi ademi merkeziyetçi bir inanç manzumesidir kolaylıkla yeni ideolojilerle bütünleşebilme istadına sahiptir.