Bizde ilginç bir tekerleme veya deyim var: ‘Adın çıkana kadar canın çıksın’ denir. Son sıralarda özensizlik nedeniyle hükümetin dışarıda adı kötüye çıkmıştır. Bunda bazı bakanların özensiz konuşmalarının ve kutuplaşmaların ve çekişmelerin ve süren hukuk davalarının etkisi var. Sözgelimi, (eski) İçişleri Bakanı Beşir Atalay bizdeki basının Amerikan basınından daha hür ve özgür olduğunu söylemişti. Bu sözler haklı ya da haksız tebessümlere neden olmuştur. Bu bize Bush’un kadrosundan birisiyle Ortadoğu gibi bölgelerde hüküm süren zorba rejimlerin bir temsilcisinin temsili bir muhaveresini ve diyalogunu hatırlatır. Amerikalı ‘bizde Bush’u eleştirmek serbesttir ve basın özgürlüğünün kanıtı da budur’ der. Bunun üzerine Ortadoğulu temsilci cevap verir ve: "Bizde basın sizden daha özgür. Bizde de Bush’u eleştirmek sonuna kadar serbesttir" der. Elbette ve bence de Amerikan basınının özgürlüğü görece yani izafidir. Savaşlar sırasında nasıl maiyet yani embedded gazeteciliği yaptıklarını örnekleriyle birlikte gördük ve yaşadık. Bununla birlikte kerli ferli Beşir Atalay’ın yine de Türk basınını Amerikan basınıyla mukayesesi ‘hafife alınmasına’ neden olmuştur. Haklı olarak espri konusu olmuştur. Beşir Atalay örneğini bütün diğer bakanlar da sergiliyor. Sözgelimi Ali Babacan da, “Büyümede Avrupa birincisiyiz, şampiyonuz’ demiş. Buna ilave olarak adalet saraylarının (!) ve Safir Binasının büyüklüğü ile de övünebiliriz. Zaten Başbakan Erdoğan onu besmele ile açtı! Yani birincilik kompleksine tutulmuş haldeyiz. Biraz da tevazuu kompleksine tutulsak hiç de fena olmayacak. Başbakan da bu ‘takıntılı’ sayılan tutumlardan birisi olarak Libya’da hami devlet olduğumuzu söyledi. Irak’ta da hem Necef hem Erbil hem de Bağdat’a gitmemiz ve son zamanlarda Şiilere yönelik geliştirilen politikalar da yine bu hamilik rolüyle ilgili olmalı. ‘Ortadoğu kanatlarımızın altında’ mesajı veriyoruz. Bunun belki böyle olması lazım ama bu üslupla değil. İttihatçılar bu üsluptan dolayı kaybettiler. Osmanlı ise 400 yıl boyunca bu bölgedeki varlığını, tevazusuna borçludur. Dolayısıyla dış politikayı, iç politikayı alet etmek yıpratıcı bir etkiye haizdir.
*
Son sıralarda özensizlik diyebileceğimiz husus ayyuka çıktıktan sonra hükümetin yerinde kararıyla birlikte HSYK üzerinden Ergenekon Özel Savcısı Zekeriya Öz, davadan el çektirilmiştir. Yerinde bir karar olmuştur. Zira söz konusu savcının üslubu yadırganmaya ve onun ötesinde vicdanları kanatmaya başlamıştı. Daha da vahimi Ergenekon davası üzerinden kahramanlar üretmeye başlanılmıştır. Son dalga olmasaydı CHP kesinlikle Silivri Cezaevi tutuklularını aday gösterme cesaretini kendinde bulamazdı. Dolayısıyla CHP’ye bu cesareti davadaki özensizlik vermiştir. İlk defa taraflardan birisinin yeminlisi olmayanlar bardağın taştığını görmüşlerdir. Lakin Zekeriya Öz’le ilgili tasarruf çok gecikmeli olarak gelmiştir. Zira içeride ve dışarıda meselenin politize edildiği kanaati pekişmeye başlamıştır. Bundan dolayı bu noktada bir kez daha ‘adın çıkacağına canın çıksın’ deyimini hatırlamalıyız. Mesele bu aşamaya gelmeden değişen dış izlenim görülmeli ve hemen bir ayarlama ve tamir yapılmalıydı. Dolayısıyla davanın aldığı seyir itibarıyla hükümet haklı iken haksız pozisyona düşmüştür. İşte bunun nedeni üslupsuzluk ve özensizliktir. Aslı Aydıntaşbaş gibilerinin de yazdığı gibi, artık Batılı mahfillerde bu imaj yerleşmiştir. Bunun değişmesi ve sökülmesi yılları alır. Belki de hükümetin ömrünü aşar. Yani bilmeden davaya çok büyük zarar verilmiştir. Bu özensizliğin sonuçları nasıl telafi edilebilir bilemiyoruz.
*
Irak ziyareti de abartılıyor ve ilklerden bahsediliyor. Halbuki, bu ziyaret bir tamir ziyaretidir. Özellikle Maliki’nin ikinci hükümeti Türkiye’nin tercihleri dışında kuruldu. Keza Talabani yine bize rağmen seçildi. Bununla birlikte Iraklıların yine de Türkiye’ye ihtiyaçları var ve bağırlarına basıyorlar. Türkiye ülkede denge rolünü oynamalı ve görünür kalmalıdır. Lakin yine de bir uçtan diğer uca savrulmak sağlık işareti sayılamaz. Asıl söylemek istediğim şudur: Dış politika konusunda kırıklar artmakta ve bu da sırıtmaktadır. Arap dünyası değişim dönemini yaşıyor, hükümet bu hususta tavırlarını çok iyi ayarlamalı. Lakin Libya konusunda çark hali yaşanması Arapların da gözlerinden kaçmadı. Bir iki yıl öncesine kadar Arap dünyasında AKP hükümeti aleyhinde kalem oynatanların tamamı PKK sempatizanı kalemşörlerdi. Bugün ise AKP eleştirileri yol olmak üzeredir. Bunun derin nedenleri var ama en temel neden saydığımız gibi özensizliktir. Özensizlik de tutarsızlığı getirmiş ve hükümet birçok noktada açığa düşmüştür. Bu kırıklar telafi edilemez değil. Ama bunun için başkalarının değişmesini beklemekten ziyade hükümetin kendisine ayar vermesi ve icraatlarının ve politikalarının özene kavuşturulması gerekmektedir.