ABD Irak ve başkanlık seçimi nedeniyle Ortadoğu'daki 'arabulucu' rolünden uzaklaşırken sahneye çıkan bölgesel aktörler daha iyi iş çıkarıyor. Türkiye aracılığında bir İsrail-Suriye barışı ve Mısır aracılığında bir Hamas-İsrail ateşkesi gerçekleşebilirse tarihi bir adım atılmış olacak
Ortadoğu diplomasisinde her geçen ay daha da belirgin hale gelen gelişmelerden biri, ABD'nin olayların merkezinden uzaklaşması. Bush yönetimi ve diğer başkan adayları Ortadoğu'yla ilgili konularda dikkatlerini Irak işgalinin yarattığı karmaşık meydan okumalara verirken, diğer önemli bölgesel meseleler yerel aktörler ve arabulucuların kontrolüne geçiyor gibi görünüyor.
ABD, İsrail'in tavırlarını neredeyse kör bir halde desteklemeye, Arap otokratları güçlendirmeye ve halkçı İslami-milliyetçi hareketlere karşı çıkmaya yönelik miyop eğiliminden ötürü muhtemel arabulucu konumundan ne kadar uzaklaşırsa, Ortadoğu'daki diğer aracılar da ihtilafları çözme veya tansiyonu düşürme konusunda o kadar ilerleme sağlıyor.
Bush gerilimi tırmandırıyor
Özellikle iki vaka dikkate değer: Hamas'la İsrail'in Gazze'de ateşkes için (Mısır arabuluculuğundaki) dolaylı müzakereleri ve İsrail'le Suriye'nin, kapsamlı bir barış anlaşmasına varmak için (Türkiye arabuluculuğundaki) dolaylı görüşmeleri. İkisi de muazzam derecede önemli gelişmeler. Tamamlanırlarsa, yarım asırlık Arap-İsrail ihtilafının çözümü yönünde somut, hatta tarihi adımları temsil edecekler. Başarı şansı az, fakat hiç yok değil ve bu da kendi içinde dikkate değer.
Geçen yıl önemli bölgesel sorunlardaki dört kaydadeğer veya dinamik arabulucunun bölgesel aktörlerden oluşması çarpıcı: Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan ve Arap Birliği Genel Sekreteri Emir Musa. Diğer yandan, ABD Başkanı Bush'un İsrail-Filistin barışını teşvik etme çabaları inanılırlıktan uzak görünüyor; zira bu çabalar, hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin asgari talep ve haklarını karşılamaktan ziyade, İsrail'i memnun etmeyi hedefliyor.
Mısır bir Hamas-İsrail ateşkesi ayarlamaya çalışıyor; Türkiye, Suriye'yle İsrail arasındaki ciddi diplomatik 'yoklama'ların kanalı; Suudi Arabistan geçen yıl sonradan çöken Fetih-Hamas birlik hükümetinin kurulmasını sağladı; Arap Birliği Lübnan içindeki ve Lübnan'la Suriye arasındaki gerilimlere çözüm aramaya devam ediyor. Bunlar iyi haberler. Zira bölgesel aktörlerin, tarafları anlaşmaları için dürtmek konusunda dış güçlerden medet ummak yerine, diplomatik arabulucu gibi davranmak noktasındaki istekliliğine ve kapasitesine işaret ediyor.
Diğer yandan ABD, Lübnan ve Filistin'deki gibi iç siyasi yarışlarda tek bir tarafı destekleyerek, silahlandırarak, finanse ederek ve eğiterek, ideolojik gerilimleri körüklemek istiyor gibi görünüyor. ABD (ve bazı vakalarda Avrupa), Hamas, Hizbullah, Suriye ve İran gibi kilit aktörlerle bağlantıları boykot etme veya bu bağlantıların derecesini düşürme kararı yüzünden engelleniyor. Meşru aktörleri boykot ederken onlarla yerel çatışmaları aktif olarak cesaretlendirmek, bölgede bugünlerde gördüğümüz şeyin 'reçete'si: Ülkeler içinde artan miktarda siyasi ihtilaflar ve bölge çapında savaş halinde olan aktörler arasındaki güçlü bağlantılar.
Zaman zaman görülen yerel gerilimler şumdi, bölge çapındaki bir önemli ve
kronik siyasi savaşlara dönüymüş durumda; ABD ve İsrail'in desteklediği 'ılımlılar', geniş bir yelpazedeki İslamcılarla (Arap dünyası ve İran'daki 'aşırılıkçılar' ve 'militanlarla) karşı karşıya getiriliyor.
Bugünlerdeki en önemli diplomatik ilerleme Suriye ve İsrail'le ilgili olanı. Hem İsrailliler hem de Suriyeliler, sahne arkasında önemli birşeylerin yaşandığını belli ettiler. Müzakere edilmiş ve kapsamlı bir İsrail-Suriye barış anlaşması pratikte zor değil; zira böyle bir anlaşma,
İsrail-Mısır ve İsrail-Ürdün arasındaki tam barış şablonunu izleyecek ve
İsrail'in 1967'de işgal ettiği topraklardan tümüyle çekilmesi için normalleşmeyi içerecektir. İsrail yerleşim birimlerini kaldırmak zorunda kalacak, fakat uluslararası hukua ve BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymanın bedeli bu.
Bir Suriye-İsrail barış anlaşması, Suriye'nin çevredeki her önde gelen aktör veya ülkeyle (İran, Lübnan, Hizbullah, Irak, Filistin ve Hamas) stratejik ve taktiksel ilişkileri bulunduğu için yakın civardaki her önemli meseleye ciddi etkide bulunacaktır. Suriye'nin, bir anlaşmasının getirilerinin -rejimin istikrarı, nakit para yardımı ve uluslararası ekonomik entegrasyon-, kendisinden kaçınılmaz olarak talep edilecek bedele değip değmeyeceğine karar vermesi gerekecek. Bu bedel, İran, Hamas ve Hizbullah'la stratejik bağları koparmak veya elle tutulur biçimde azaltmak.
ABD'nin verdiği zarar açık
Suriye de kendi adına, Lübnan üzerinde doğrudan veya dolaylı nüfuzun yanı sıra, Şubat 2005'ten bu yana Lübnan'da işlenen Hariri cinayeti ve diğer cinayetlerden dolayı suçlanacaklar hakkında dava açacak uluslararası mahkemenin öneminin azaltılmasını talep edecektir. Lübnan ve uluslararası toplum bunları Suriye'ye vermeye isteksiz yaklaşıyor, fakat mantıklı ve vaziyeti kurtaran bir ödünü de tümüyle gözden çıkarmış değiller. Pek çok Lübnanlı haklı olarak, 'satılmak' üzere olduklarından endişelenecek.
Suriye-İsrail barışı bölgedeki siyasi denklemi tümüyle değiştirir ve muhtemelen, Lübnan, Hizbullah'ın duruşu, İran'ın bölgesel rolü, Irak'taki durum ve Filistin'deki şartlarda tarihi değişimlere yol açar. Son neslin gördüğü, potansiyel olarak en önemli diplomatik gelişmenin kaydadeğer bir Amerikan rolünün yokluğunda gerçekleşmesi, ABD'nin Ortadoğu'daki rolü ve nüfuzuna verdiği zararın göstergesi.
Kaynak: Radikal