Merkezi Ankara’da bulunan Türkiye Yazarlar Birliği’nin kongresi dolayısıyla Ankara’ya gitmiştik. Bu vesile ile Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı Mehmet Doğan’la da görüştük. Yeni çıkan kitaplarından birisini de takdim etti. ‘Son Darbe Ergenekon’ kitabında Arapların ‘ bugün düne ne kadar da benziyor/ma eşbehelleyletü bilbariha!’ sözlerini hatırlatan ve tasdik eden kesitlerle karşılaştım. Kitapta,’ Laikliğe ne oldu?’ başlığını taşıyan bir bölüm var. Bu bölümde, günümüzde Mısır’da rastlanan bazı garipliklerin cumhuriyetin ilk yıllarında birebir Ankara’da da yaşandığını görüyoruz.

Sözgelimi, devrin Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin Cumhuriyet Halk Fırkasının Ankara il başkanı olduğunu öğreniyoruz. Mehmet Doğan: ” laiklik bunun neresinde?” diye soruyor. Elbette ki, yerden göğe kadar haklı. Bir taraftan laiklik adına dini kurumları ve lakapları kaldıracaksınız ardından da parti il başkanını diyanet işleri reisi olarak atayacaksınız! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Maalesef, durum tam da bu istikamette. İşte bunu anlatmak amacıyla daha önceki yazılarımdan birisinde  ‘Kayzerizm ile Konstantinizm arasında Türkiye’ başlıklı bir yazı kaleme almıştık. Tarihi keyfiyet bütün çıplaklığıyla arz ediyor.  Mısır’da da benzeri bir durum yaşandı.  Mısır Müftüsü Ali Cum’a’yı sadece lisans üstü eğitimini Ezher’de yaptığı için dun ve eksik görenler ve dolayısıyla Ezher Şeyhliğine layık ve ehil görmeyen zihniyet, bu makama Sarbonne mezunu olan Dr. Ahmet Tayyip’i getirdi. Şunu ifade etmek gerekir ki; gerçekten de Abdulhalim Mahmud gibi geçmişte Ezher Şeyhliği için lisans üstü eğitimini Fransa’da yapan ehil insanlara rastlanmasına rağmen,  öbür taratan da günümüzde yüksek eğitimini Almanya’da yapan Hamdi Zakzuk gibilerin, temsil ettikleri dini ve idari (vakıflar bakanlığı) makamlara yakışmadıklarını görüyoruz.  Keza Abdullah Draz gibi Fransa’da eğitim görmüş kimi Ezherli ulema da fazlasıyla bu makama istihkak kesp edebilir ve  temsil edebilirdi. Lakin Ahmet Tayyip hakkında ulema diliyle ‘fihi nazar/mülahaza hanesi açık’ deniliyor. Bunun nedeni Mısır’ın Rıfat Börekçisi olmasıdır.

*

Aynen Rıfat Börekçi gibidir. Nedenine gelince, Mübarek’le birlikte Mısır’ı yöneten on kişilik iktidar partisi; Hizb-i Vatani’nin Siyasi Bürosu üyesidir. Bu da bize Stalin döneminde Babahanoflar gibi kimi Sovyet ulemasını hatırlatmaktadır. Ya da eski Bulgaristan Müftüsü Nedim Gencev’i düşündürmektedir. Fazla uzağa ve sınırların dışına çıkmaya da gerek yok. Rıfat Börekçi ne güne duruyor; geçmişteki rol modellerinden birisidir. El Ahram yazarlarından ve Mısır’daki laik kesimlerin önde gelen sözcülerinden Ahmet Abdulmuti el Hicazi’nin, Muhammed Seyyid Tahtavi’nin halefi Ahmet Tayyip’le alakalı yazısını okurken, nihayet gelen tepkiler üzerine Tayyip’in iktidar partisinin siyasi bürosundan çekileceğini öğreniyoruz. Elbette hiç yoktan iyidir. Sanki o adresten gelmesi yeterli bir defo ve ayıp değilmiş gibi Hicazi, bu değişimi ve iktidar partisinden ayrılmasını ballandıra ballandıra anlatıyor ve laiklik ilkesinin gereğini yaptığını söylüyor. İstifayla birlikte Tayyip’in Ezher Şeyhliğine, laiklik nokta-i nazarından da liyakat kesp edeceğini ve münasip hale getirileceğini ileri sürüyor. Biçim açısından uydurmaya çalışıyorlar ama içerik açısından uyuyor mu? Yoksa hulle nikahına benzer bir durum mu ortaya çıkıyor? Zaten herkes biliyor ki Tayyip’in bu makama getirilmesinin altında yatan temel neden onun siyasi büroda temsil edilmesi ve seçicileri tarafından bu güvene layık görülmesidir.

*

Sureta laiklik ilkesi kurtarıldı ama Ezher’in şerefi nasıl kurtarılacak? Abdulmuti Hicazi, Fransa’da gerekli eğitimi aldığı için Tayyip’in laiklik ilkesine bağlı kalacağını umduğunu söylüyor. Daha önce ‘Sarkozy hocası’ olarak anılan Tantavi sanki farklı mıydı? Tantavi Fransa’da eğitim almadan da Ezher’i, Fransızlaştırmış veya Frenkleştirmişti.  Arap edebiyatının duayenlerinden olan Taha Hüseyin de Fransa’da eğitim görmüş ve Fransız bir bayanla evlenmiş ve dildeki gücünü de, Ezher’in misyonunu güçlendirmek yerine, batılılaşma akımına destek vermek için kullanmış ve ona hasretmiştir. Keşke Mübarek’in ve hanedanının güvenini kazandığı gibi tarihi duruşuyla Ezher’in de güvenini kazanabilse ve ona hizmet edebilse. Bunun için siyasi görevlerden ayrılmak yetmiyor. Ezher’in vizyon ve misyonunu kavramak ve gereklerini yapmak icap ediyor. Ezher, modernistlerinden ve yarım ulemasından çok çekti.  Ama yeniden eski misyonunu devralabilir ve Afrika’nın ışığı ve nuru haline gelebilir.