Erdoğan'ın İsrail nükleer silahı ve İran'a yaptırımlara yönelik tutumuna dair Almanya Başbakanı Angela Merkel'e söylediklerini hiçbir Arap lideri ifade etmedi. Ayrıca Sirte'deki Arap zirvesinde İstanbul'un geleceğinin Kudüs'ün geleceğiyle irtibatlı olduğuna dair sözlerini de hiçbir Arap lideri ifade etmedi. Ayrıca hiç kimse onun Davos forumundaki tutumunu unutamaz. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in Filistin'le ilgili söylediklerini protesto ederek platformu terk ederken Amr Musa koltuğunda kalmıştı.
Geçtiğimiz pazartesi günü Ankara'da yapılan basın toplantısında Erdoğan, Alman Başbakan'ın açıklamalarına yönelik cesur ve bitirici tutumunu ifade etti. Merkel Ankara'ya nükleer projesi sebebiyle taslağın nisan ayı içinde Güvenlik Konseyi'ne sunulması durumunda İran'a yaptırımlar dayatılması kararında ABD ve AB'nin yanında oy vermesini istemek için gelmişti. Erdoğan Türkiye'nin İran'a yaptırım politikasına karşı çıktığını ve diplomatik bağlantıların sürmesini tercih ettiğini belirtti. Ülkesinin İran'la 380 km uzunluğunda sınır paylaştığını ve İran'ı enerji alanında ortak olarak gördüğünü, bu durumun ikili ilişkilerin değerlendirilmesinde göz ardı edilemeyeceğini ilave etti. Ayrıca geçmişte üç defa çıkarılan ancak İran'ı projesini geçirmekten alıkoymayan yaptırım düşüncesinin etkili olacağından şüphe etti. Türk Başbakan bununla da yetinmedi ve Almanya Başbakanı'na Ortadoğu'da nükleer silahlara sahip olması sebebiyle yaptırımlara boyun eğmeyen bir ülkenin olduğunu hatırlattı. Bu hatırlatma İsrail'e açık işaretti. Erdoğan bu ülkeyi yürürlükteki yasalardan ve geleneklerden müstesna tutulan bir ülke olarak gördü.
Güvenlik Konseyi'nden İran'a yaptırım kararı çıkarsa uluslararası meşruluğun bir parçası olacağı gerekçesiyle yaptırımları imzalamaktan geri durmayan 'ılımlı' Arap ülkeleri liderlerinden hiçbiri bu dili kullanmadı. Geçen hafta Körfez dışişleri bakanlarından birisi, yaptırım kararının çıkması durumunda ülkesinin uluslararası toplumun kararını yerine getireceğini açıkladı. Erdoğan'ın İsrail'e işaret etmesi ve nükleer silaha sahip olmasına rağmen yaptırımların dışında tutulmasına değinmesi, Mısır ve diğer 'ılımlı' ülkelerdeki yetkililerin tekrarladığı tutumdan daha açık ve cesurdur. Bu liderler İsrail'in durumuna işaret etmeksizin bütün bölgenin nükleer silahtan arındırılmasını destekledikleri hususunda ağız birliği yaptılar.
Erdoğan'ın bu cesur tutumları ifade ederken ülkesinin NATO üyeliği, ABD ile irtibatı ve hatta İsrail'le ilişkileri içinde ılımlı Arap ülkeleri safında yer alması dikkat çekici. Bu durum şu temel soruyu körüklüyor: Niçin Erdoğan'ın tutumları Arap dünyamızda ılımlı olarak nitelenen ülkelerin tutumlarından farklı? Bu soruya cevabım şu iki noktada olacak. İlki, bu adamın, ülkesinin yüce çıkarlarını gözeten ve başta ABD'deki 'müttefikleri' olmak üzere büyük ülkelerin çıkarlarıyla çelişse dahi bu çıkarlara bağlı kalmakta tereddüt etmeyen bağımsız bir karar gücüne sahip olması. İkinci nokta ise bu adamın, partisinin seçimleri muteber çoğunlukla kazanmasına dayanarak koltuğunda oturması. Çoğunluğun desteğiyle geldiği için bu çoğunluğun tutumunu göz ardı edemez veya iradesine karşı koyamaz. Aksi takdirde halkın güvenini kaybeder ve ilk gelecek seçimde bu konumunu yitirir.
Arap ülkelerimizde ise şartlar tamamen farklı. Rejimlerimiz karar alma gücüne sahip değiller ve eğitim programları ve kadının iktidara katılımı gibi küçük meselelerde dahi yabancı baskılara boyun eğmeleri garanti. Sonra bu rejimler demokrasi dışı rejimler ve dolayısıyla sokakların görüşü ve duygularıyla ilgili değiller. Örneğin Gazze ambargosuna katılmaları gibi. Ayrıca bu rejimlerin gelecek seçimlerde konumlarının sarsılmasına dair hiçbir endişeleri de yok.
Ortada zikretmekten utandığım ancak emanet babından kaydettiğim başka farklar da var. Türkiye'deki liderlerin ülkelerinin saygınlığı ve büyüklüğüyle övünmeleri söz konusu. Bu liderler İsrail başbakanının Gazze saldırısından bir hafta önceki Ankara ziyaretini ve saldırıyı kendilerine bildirmemesini aşağılama olarak gördüler. Ayrıca Türk büyükelçi Tel Aviv nezdinde hakarete uğradığında İsrail'in özür dilemesinde ısrarcı oldular. Bizler ise saygınlığı ve büyüklüğü sadece kendi aramızda yaptığımız bazı etkinliklerde hatırlıyoruz.
Katar gazetesi El Şark, 1 Nisan 2010
Kaynak: Zaman