Prof. Muhammed Muhammed Hüseyin’in İslam ve Batı Medeniyeti adlı kitabını birkez daha karıştırınca dikkat çekici bir ayrıntıya rastladım. Muhterem müellif, Kur’an-ı Kerim’in ‘itişme kanunu’ dediği ama günümüze ‘güçler dengesi’ olarak uyarlayabileceğimiz tedafü kanunu üzerinden küreselleşmeyi  ve İslam’ın küreselleşmesini adetullah ve sünnetullaha ters görüyor ve reddediyordu. Elbette İslam’ın evrenselliğini ya da küreselliğini reddetmiyor ama fiili tahakkukunu reddediyor. İkisi birbirinden  farklı şeyler.   İslam’ın küreselliğini hem zamani (coğrafi) hem de mekani olarak reddedenler vardır.  Bunlar İslam’ı muayyen bir zaman diliminde ve kalıbında donduran ve ona hapseden anlayışlardır.  Muhammed Halefullah gibiler aynen Yahudilikte veya Hıristiyanlıkta olduğu gibi İslam’ı Araplar üzerine donduruyor ve sınırlandırıyorlar.   Dolayısıyla ona ve benzerlerine göre İslam mesajı Araplara mahsustur ve onlarla sınırlıdır.  Zorunlu olarak diğer milletleri geçişli değildir.  Bunun yanında bir de İslam’ın coğrafi olarak evrenselliğine ve peygamberimizin siyaha beyaza ve kırmızıya gönderildiğini kabul edip de bunun kıyamete kadar geçerli ve baki olmayacağını mesela ilk bin yılla sınırlı olacağını savunanlar veya söyleyenler de çıkmıştır. Ekber Şah en tipik misalidir.  İslam’ın geçerliliğinin veya yetkinliğinin bin yılla sınırlı olduğunu ve dolaysıyla yeni bir dine ihtiyaç duyulduğunu savunmuştur.  Muhammed Muhammed Hüseyin’in gerekçesi ise bambaşka. Ona göre,  birçok ayet dengeye atıfta bulunuyor ve dolayısıyla bu ayetler zımni olarak küreselleşmeyi reddediyor.  Bunu yaparken şu ve benzeri ayetlere dayanıyor“Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.” Muhammed Muhammed Hüseyin’e göre, İslam da dahil olmak üzere hiçbir fikir, düşünce veya sistem fiili anlamda küreselleşemez ve evrenselleşemez. Evet! Kur’an’da tedafü kanununu ifade eden birden fazla ayet var. Bu dengeyi ifade ediyor. Genel kural itişme veya defetmle veya  birbiriyle savuşturma kanunudur.  İslam tam küreselleşmeden, tedafüü kanunu yani güçler dengesi kanunu geçerlidir.  İslam’ın tam zuhuru ile birlikte İslam denge yerine adaleti ikame eder.  

*

Bununla birlikte hem dinen hem de siyaseten İslam’ın özünde evrensellik vardır. Siyasi olarak ideal devreler azdır.  Lakin yok değildir.  Çöldeki vahalar gibi ideal siyasi devirle olmuştur.  Asr-ı Saadet, Ömer Bin Abdulaziz devri gibi devirler buna misaldir.  Elmalı Hamdi Yazır gibi müfessirler Fetih Suresi 28’inci ayetinin tefsirinde İslam’ın iki küreselleşme dönemi geçireceğinden bahsetmişlerdir. Bu İslam’ın siyasi olarak iki ideal devrine tekabül eder. Birincisi, Asr-ı Saadettir ikincisi de, üçüncü bir yılın ilk yüzyılına rastlayan bir dönemde tahakkuk etmesi beklenen İslam’ın beşinci devresidir. Kimileri buna Mehdiyet devresi kimisi ikinci hilafet devresi demektedir.  Kimi ayet ve hadisler bu devreye natıktır.  İslam özünde her zaman evrenseldir ama bunun tam tahakkuku bazı zaman dilimleriyle sınırlıdır.  Fetih 28’inci ayette Cenab-ı  Hak, İslam’ın zuhuruna ve üstünlüğüne ve küreselleşeceğine işaret ediyor , “ Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, doğruluk rehberi Kuran ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.” Tarih içinde İslam’ın zuhuru demografik olarak bile tahakkuk etmemiştir. Nüfus itibarıyla Hıristiyanlar Müslümanlardan kalabalık olmuşlardır. Lakin bu denge değişmektedir. 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde nüfus olarak İslam Hıristiyanlık da dahil olmak üzere bütün dinler üzerine galebe çalacaktır.  Bu galibiyetin demografik seyrini Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak kitabın üzerinden takip edebilirsiniz.   Günümüzdeki dinler zemininde ve bazında demografik akışı İngiliz muhtedi  T.J.Winter, bütün safahatıyla ortaya koymaktadır. Kamil Ebu Sakar adlı Arap yazarı da Arap Baharının İslam’ın küreselleşmesinin ayak sesi mesabesinde olduğunu ifade ederek 21’inci yüzyılda Kur’an müjdesinin  gerçekleşeceğini ummaktadır (  http://www.albayan.ae/opinions/articles/2012-02-10-1.1589437).

*

 Muhammed Muhammed Hüseyin’in, ‘ İslam ve Batı Medeniyeti’ kitabı gelenekçilerin el kitabıydı.  Yazar da gelenekçi ekolün fikir rehberlerinden sayılır.  Lakin bu küreselleşme hususunda hata ettiği kesin. Bununla birlikte, ben de kendisinden çok istifade ettim.  Söz konusu kitabı klasikler arasına girmiştir.  Lakin her yiğidin bir tökezlemesi olur. Elbette Batılı veya kapitalist veya komunist küreselleşme modelleri üzerine çekincelerimiz vardır ve bakidir.  Bununla birlikte evrensel İslam’ın küreselleşmesi bir vaad-i  haktır ve ilahidir.  Muhammed Muhammed Hüseyin’in hilafına Arap dünyasında İslam’ın küreselleşmesi etrafında birçok kitap kaleme alınmıştır.  Sudanlı Muhammed Ebu’l Kasım Hac Muhammed’in 1979 yani hicri 1400 yılında yazmış olduğu ve uzun bir tefekkür ve araştırma döneminin mahsulü olan İslam’ın İkinci Küreselleşmesi (Alemiyyetü’l İslam es Saniye) günümüzde İslam’ın küreselleşeceğini müjdelemektedir. Geminin içindekiler kavga etse bile gemi akıntı istikametinde seyretmektedir. Fransız oryantalist Olivier Roy de ‘Küreselleşen İslam’ başlıklı bir kitap kaleme almıştır. Bu da intakı hak olsa gerek.

  Keza Ümmü Hani Binti Salahaddin Zeynelabidin adlı bayan yazar da ‘ İnnehu’l fecrü ya ümmeti/Ümmetin bu gör düğünüz  fecrin doğuşudur’ kitabı da bu müjdeyi ispata adanmış kitaplardan birisidir.  Kamil Ebu Sakar da, ‘ Küreselleşmeye İslami Bakış’ adıyla küreselleşme ve İslam ilişkisini irdelemiştir.  Mutlak küreselleşme ile tedafü kanunu arasında bir çelişki vardır. Lakin İslam’ın küreselleşmesiyle tedafüü ( itişme kanunu/ güçler dengesi kanunu) arasında bir çelişki yoktur.  İslam  potansiyel olarak insanlığın kaffesine gönderildiği gibi bunun fiili olarak tahakkuk edeceği devre de vardır ve toz duman arasında şekillenmektedir.  Kainatın yaratılması da sisler içinde olmuştur. İnsanlığın sonu başlangıcına benzeyecektir.   Farklar ortadan kalkacak ve insanlık ebedi değerler etrafında yeniden ve belki son kez buluşacak ve kenetlenecektir.