Amerika Birleşik Devletleri hükümeti, Kanada’yı olduğu gibi, bir başka müttefiki Fas’ı da tehlikeye atıyor. Bu konudan Beyaz Saray kısmen sorumlu olmakla birlikte asıl suçlu, işi diplomatik ilişkileri organize etmekken, diplomatik olarak çuvallayan kurum olan Dışişleri Bakanlığı’dır.
Fas’ın dış politikadaki en önemli problemi, komşusu Cezayir ile sürmekte olan soğuk savaş- ki Cezayir, nüvelerini Fidel Castro, Che Guevara ve Muammer Kaddafi’den alan komünist gerilla silahlı gücü Polisario’yu destekliyor. Polisario, Güney Fas’taki Kuzey Sahra’nın İspanyol emperyalistler tarafından, diktatör General Franco’nun öldüğü yıl olan 1975’te işgal edildiğini savunuyor. Amerikalıların hemen hiçbiri daha önce Batı Sahra’yı duymamışlardır. Ancak yıllardır süren çatışmayı ve Soğuk Savaşı sonlandırmak, Fas’ta yıllardır en önemli gündem maddesi durumunda. Dışişleri Bakanlığı ve onun Fas’taki diplomatlarının ise, Amerika’daki diğer herkesin yaptığının aksine, bu durumda sorumluluk almaktan kaçınmalarının mazereti olamaz.
Ancak şu ana kadar bakanlığın yaptığı tam olarak buydu. Dışişleri Bakanlığı, sadece Sahra konusundaki ciddiyetten uzak tavrıyla değil, aynı zamanda Kuzey Afrika’nın bir bakıma Arap-Müslüman coğrafyasının -orada olan orada kalır ilkesinin işlediği- Las Vegas’ı olduğuna dair, saçma ve tepeden bakan inancıyla da Amerika – Fas ilişkilerinde tansiyonun yükselmesine neden oldu. Diğer taraftan ise bölge, Avrupa’ya silah, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı yapılan hattın önemli bir parçası. Bölge, küresel çapta hedef ve beklentileri olan teröristler için de adeta bir kuluçka alanı.
Libya ise, Somali gibi, başarısız bir milis devlet olmanın eşiğinde. 2012’de El Kaide bağlantılı terörist güçler Kuzey Mali’de kontrolü ele geçirdiler ve bölgede oluşturdukları tehdit sonucu Fransa müdahalesi gerçekleşti. Bugünün Mısır’ı, Hüsnü Mübarek yönetiminde olduğundan daha karanlık ve tekin olmayan bir ülke konumunda. Cezayir’deki Suriye benzeri iç savaş, hiçbir zaman tam anlamıyla sonlanmadığı gibi, gün itibariyle yeniden şiddetlenme potansiyeli taşıyor. Tüm bunlar, Avrupa’ya çok yakın olan bir bölgede yaşanıyor; hatta bölgenin bir noktasından Avrupa’yı görebiliyorsunuz: Tanca, Fas.
Tunus’un durumu kötü görünmemekle birlikte, ülke zayıf durumda. Kuzey Afrika’daki gerçek anlamda istikrarlı tek ülke olan Fas, bizim [Amerika’nın] tek doğru müttefikimiz olabilecek ülke konumunda.
Fas, Birleşik Devletler’le 200 yıldan fazlaca bir süredir ittifak halinde- ki bu Kanada’yla olduğundan daha uzunca bir süre. Aynı Amerika gibi, Fas da bugüne dek Amerika’nın aleyhinde olacak hiçbir eylemde bulunmadı. Fas, Amerika’nın Britanya’dan bağımsızlığını tanıdığını açıklayan ilk ülkeydi ve ülke, Birleşik Devletler Deniz Kolordusu’nun ilk büyük angajmanı olan Kuzey Afrika Berberi Savaşları’nın dışında durdu. Fas, Soğuk Savaş sürecinde Amerika’nın en yakın müttefiklerinden ve Arap dünyasındaki diğer ülkelerden çok daha fazla Washington’la İslamcı terörizm sorununa karşı iş birliği yapan -Ürdün istisnası dışında- ülke oldu. Bush yönetimi, Fas’ı -İsrail ve Japonya’yla birlikte- NATO’ya Üye Olmayan Müttefik Devlet konumuna yükseltti ve Obama yönetimi, Stratejik Diyalog’la ittifak derecesini bir adım öteye taşıdı.
Batı Sahra, Amerika’nın bölgedeki en önemli sorunu değil; ancak Fas’ın en önemli sorunu. Zira Rabat, bu sorunu ulusal toprak bütünlüğü üzerinde bir tehlike unsuru olarak görüyor ve aynı zamanda bu sorun, İsrail-Filistin çatışmasında olduğu gibi- diğer devletlerin bölgede Birleşik Devletler ve Avrupa’yı doğrudan ilgilendiren sorunlarda yakın işbirliği yapmasının da önünde bir engel teşkil ediyor.
Birçok Amerikalı, Batı Sahra olarak adlandırılan tartışmalı bölgenin varlığından dahi haberdar değil. Bazıları bu durumu anlaşılır buluyor. Zira Batı Sahra çatışması, Suriye’de olduğu gibi patlak vermiyor ve Sahralılar, manşetleri belirleyecek kadar acı çekmiyorlar. Batı Sahra’da yaşayanlar aslında iyi durumdalar. Faslılar, bölgeyi yaşanabilir kılmak için çok büyük miktarlarda para yatırımı yaptılar. Fas, kıyı şehri Dakhla’yı Avrupalı turistler için bir çekim merkezi yaparak iyi bir iş kotardı. Bununla birlikte, Polisaro’nun Cezayir’deki göçmen kamplarında –ki bunlar daha çok toplama kampları niteliğinde- yaşayan on binlerce Sahralı, bu kamplarda çok uzun yıllardır rehin tutuluyorlar.
Eğer Amerika, söz konusu sorunu öncelikleri arasına alsaydı, sorunun çözümü de görece daha kolay olurdu. Ne Faslıların topraklarını Castro destekli çetelere bırakması ne de Polisario’nun Fas’ı [bölgeden çekilmeye] zorlaması söz konusu olabilir. Amerika’nın Alaska’dan “çekilip” bölgeyi Rusya’ya bırakmasının yakın gelecekte mümkün olamayacağı gibi, Fas’ın da Sahra’dan “çekilmesi” söz konusu değildir. Bunun sonuçları tartışmaya açıkmış gibi davranmanın da hiçbir anlamı bulunmamaktadır.
Fas, Amerika’dan sorunu ne hemen çözmesini ne de para yardımı istiyor. Fas, Amerika’nın Batı Sahra’nın kendi kendisini yönetebilmesi ve bölgeye özel yabancı yatırımın girmesi için yerel hükümet ve sivil toplum örgütlerine teknik yardım ve eğitim sağlanmasını istiyor- ki bu, Birleşik Devletler’in hayata geçirmekte oldukça iyi olduğu bir konu. Bu tarz bir yardım, Amerikalı vergi mükelleflerinin, Irak ve Afganistan kanalıyla ceplerine doldurdukları paralar göz önünde bulundurulduğunda şikâyet etmelerine neden olmayacaktır.
Söz konusu politika, Clinton, Bush ve Obama yönetimleri tarafından benimsense de, Dışişleri Bakanlığı bunu uygulamayı reddediyor. Kongre, yakın zamanda Dışişleri Bakanlığı’ndan söz konusu [Fas-Batı Sahra ile ilgili] politikayı uygulamasını istemesine rağmen, Bakanlık herhangi bir adım atmadı. Geçtiğimiz yıl Kongre’den ödeneklerle ilgili yasa çıkartılmasına ve Başkan Obama ve Kral VI. Muhammed arasında “Batı Sahra’daki insanların yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik”, Kasım ayında imzalanan ortak anlaşma olmasına rağmen Dışişleri Bakanlığı, gerekli adımları atmamak için ayak diretiyor.
Bu, bir bakıma Beyaz Saray’ın da hatasıydı. Başkan Obama, bölgeye Fas ve Afrika hakkında herhangi bir bilgisi olmayan, dahası diplomatik tecrübesi olmayan Minneapolisli bir hukukçu ve işadamı Samuel Kaplan’ı elçi olarak gönderdi. Amerika başkanları, onlarca yıldır arkadaşlarını ve destekçilerini elçiliklere atayarak ödüllendiriyorlar. Özellikle de Amerika’nın yalnızca birkaç müttefikinin olduğu, dünyanın en istikrarsız, tehlikeli ve karmaşık coğrafyasında bu, kesinlikle bir süper-güce uygun bir davranış biçimi değildir. Bu, tam anlamıyla bir ciddiyetsizliktir. Ancak en azından Beyaz Saray ve Kongre, bunun gittikçe nasıl gülünç bir hal aldığının farkındalar. Şu aşamada sorulması gereken soru ise, bu konuda ne yapacaklar?
Kaynak: World Affairs Journal
Dünya Bülteni için çeviren: Sedcan Altundal