Hazreti Mesih'ten menkul ' Allah'a ait olanı Allah'a; Kayzer'e ait olanı Kayzer'e bırakın' şeklindeki ifadeden dolayı teorik olarak Hıristiyanlığın siyasetle dini alanı birbirinden ayırdığına ve laikliğin temellerine haiz olduğuna inanılır. Lakin daha sonra Hıristiyanlık tarihi, kilise ile ehl-i siyasetin çekişme alanı ve tarihi olmuştur. Üstünlük mücadelesi zamanla laiklik kuramını doğurmuş ve kilise kendi köşesine çekilmiş devlet de kiliseden elini çekmiştir. Bunun istisnaları oluyor. Hitler ve Bush gibiler bir şekilde kilise ile devlet arasındaki kuvvetler ayrımına uymadıkları ve bunu aştıkları söylenebilir. Allah ile Kayzer'in alanlarının ayrılmasına ve ayrıştırılmasına genel olarak laiklik diyoruz. Kilise ile devlet bu durumda birbirine karşı tarafsız olmaktadır. Özellikle de Batı'da Aydınlanmadan sonra bu ikili yapı oturmuştur. Ve Hıristiyanlıkta da bunun temellerine rastlamak mümkündür. Lakin tarih içinde din ile devletin birbirinden ayrışmasını temsil eden Kayzerizm'e zıt bir yapı oluşmaya ve gelişmeye başlamıştır. Bu yapı ile birlikte din, devletin ve Kayzer'in kanatları arasına girmiştir. Bu zıt gelişme ve yapıya da Konstantinizm diyoruz. Hıristiyanlık ile Roma arasında yaşanan putperestlik ve Hıristiyanlığa dayalı dikotomik süreç ve çatallaşma ve çekişme devleti zor durumda bırakmıştır. Yıpratmıştır. Baskı yaptıkça Hıristiyanlık genişlemiş ve bir musalaha (uzlaşma) ve muvasala (kaynaşma) zarureti doğmuştur. Lakin bu daha ziyade muvazaa suretiyle gelişmiştir. Genellikle Roma ile Hıristiyanlığın barışmasından kurum olarak Kilise ve inanç olarak da Roma'nın kazançlı çıktığı söylenir. Hıristiyanlık bu devrede (325-380) tevhitten teslise ve bir nevi putperestliğe (Kilise'nin kanatları arasında) geri dönmüştür.  Bu işin sadece bir kısmıdır.
*
Bir de fiili olarak Konstantinizm devlet ile Kilise arasında yeni bir düzenleme getirmiştir. Bu düzenlemede devlet dine hami olurken aslında kademe kademe hakim olmuştur. Türkiye gibi bazı ülkelerde de hakemiyet yerine hakimiyet suretinde gelişmesi gibi. Devlet dinin değil de din devletin hizmetine girmiştir. Kayzerizm din ile devletin ayrı alanlarda hizmet etmesi ve birbirine karışmaması anlamına gelirken Konstantinizm dinin devletin kontrolü altına girmesi anlamına gelmektedir. Genel olarak Çarlık Rusya'sında da böyle olmuştur ve hala Rusya'da din ile devletin alanları kesinleşmemiş ve kurumsallaşamamıştır. Resmiyette alanlar farklı olmasına rağmen mer'iyette yani uygulamada kilise devletin içindedir. Devletin aygıtlarından birisidir.  Türkiye'de de resmiyette Kayzerizm geçerli olmasına yani laiklik ilkesinin benimsenmesine rağmen gerçekte Konstantinizm uygulanmaktadır. Yani din devletin kontrolündedir ve asla özerk olmamış ve olamamıştır. Peki, günümüzde uygulanan Konstantinizm modeliyle Osmanlı'da uygulanan birleşik modelin farkı nedir? Osmanlı'da ulema bir nevi uygulamalara nezaret etmektedir ve özerk bir yapısı vardır ve azil ve görevden alma süreçlerinde ulemanın görüşlerine başvurulmakta ve bir nevi süreçte etkili olmaktadır. Yeni dönemde ulema özerk olmadığı gibi devletin işleyişine de nezaret etmemektedir. Memur statüsündedir.
*
Esasen, Osmanlı'nın son döneminde Hıristiyan azınlıkların talebi yeni rejimle birlikte resmileştirilmiştir.  Suriye Hıristiyanları, laikliği Osmanlı'dan ayrışmaya hizmet edecek ve yardımcı olacak bir kavram ve bir ideoloji olarak benimsemiş ve öne çıkarmıştır. Şam Hıristiyanları Osmanlı'dan bağımsızlıklarını kazanmak için laikliği bir köprü ve araç haline getirmişlerdir. Dolayısıyla laiklik başlangıçta manipülatif amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır. Ardından da Batı'dan alınmasına rağmen Batı normları doğrultusunda kullanılmamıştır. Yani Kayzerizm çerçeveli değil Konstantinizm çerçeveli olarak kullanılmıştır. Yusuf Kardavi, laikliğin zamanla azınlık talebi olmaktan çıkması ve mer'i bir hal almasıyla birlikte aslında azınlıkların tezlerinin çoğunluğa kabul ettirilmiş olduğunu ifade etmektedir ( Ed Dinu ve's Siyase, Yusuf Karadavi, s : 177-178). İdeolojiler döneminde din devlet ilişkileri maklup yani makus hale gelmiştir. Dinin ve dini anlayışların egemen olduğu dönemlerde din ve dini değerler devlet üzerinde de etkin olurken ideolojiler döneminde ise din devletlerin kontrolü altına girmiştir. Kayzerizm adına İslam dünyasında da Konstantinizmin egemen olması bunu göstermektedir. Bu dönemlerin en önemli gösterge ve arazlarından birisi de da ulema-ı su ve saltanat alimlerinin çokluğu ve öne çıkmasıdır. Özellikle de son dönemlerde Türkiye'de Yaşar Nuri Öztürk ve Zekeriya Beyaz'ın kendi ifadeleriyle birer fenomen haline gelmeleri bunu ispatlamıyor mu?