El Ahram veya Mısır’ın ünlü yarı resmi gazetelerinden birisinde ‘saddik evla tüsaddik/ister inan ister inanma’ diye bir köşe vardı. İlmi buluşları ele alır ve sizi inanılmayacak buluşlarla ve karelerle tanıştırırdı. Türkiye’deki gazetelerde de benzeri köşeler vardır. Sadede gelecek olursak, Arap alemi ve özellikle liderlerinin durumu giderek daha fazla şaşırtıyor. ‘Bu kadarı da fazla! İnanılmaz’ dedirtecek sahneler ve detaylar yaşanıyor. Mübarek’in davası asrın davası veya muhakemesi gibi sunuluyor ama sanki şaka gibi. Adamı kafesin içine koymuşlar yargılıyorlar. Ama dikkat çeken taraf yargılanmasından ziyade kafeste debelenip durması. İslamcıları da böyle yargılarlardı lakin İslamcılar yine de dimdik ayakta yargılanırdı. Mübarek ise yatağa uzanmış bir halde mahkeme huzurunda yargı heyetiyle yüzleşiyor. Daha doğrusu avukatları marifetiyle. İslamcıları bu halde yargılayan Mübarek’in aynı pozisyonda olması kimilerine ‘ men Dakka duka/etme bulma dünyası’ hissi yaşatıyor.
Mübarek hem böyle acınacak bir surette takdim ediliyor hem de avukatı salondan atılmasını icap ettirecek tarzda konuşuyor. Tahrir Meydanında niye kan döküldüğü sorulduğunda avukatı firavunluğu devralmış vaziyette :” Mübarek istemiş olsaydı 800 bin kişiyi öldürtürdü lakin bunu yapmamıştır ve Ekim kahramanı böyle yargılanamaz …”diyor.
Arap dünyası spor müsabakaları gibi Mübarek’i yargılanmasını izliyor. Saddam’ın yargılanmasını gören Iraklılar için yabancı bir tablo değil. Kanıksamışlar ve lisan-ı halleriyle dejavu diyorlar. Bundan dolayı onlar spor müsabakalarını yeğliyorlar. Lakin Mübarek’in yargılanmasını karartma gibi algılayan Suriye rejimi ve Beşşar ‘fırsat bu fırsat’ diyerek Hama’nın üzerine çullanıyor. En azından muhalefetin görüşü bu yönde. Mübarek’in kafesler içinde yargılanması halk ve basın tarafından üç vecihle değerlendiriliyor. Asrın firavunu yargılanıyor ve yaptıklarının cezasını bu şekilde çekiyor. İkinci kategorideki Kimileri ise kafes içindeki yargılanmanın bir tertip ve maskaralık olduğunu ve bununla Mübarek lehine duygu sömürüsü yapıldığını ve kamuoyu oluşturulmaya çalışıldığını ileri sürüyorlar. Bundan dolayı Mısır halkı yargılanmanın canlı yayınlanmasına sıcak bakıyor lakin Mübarek’in fotoğraflarının basına dağıtılmasına karşı çıkıyor. Üçüncü kategoride Mübarek’in yargılanmasını değerlendirenler bunun Kaddafi ve Beşşar gibilerine gözdağı ve ibret dersi olmasını temenni ediyorlar. Bunu bir mesaj olarak algılıyorlar. Lakin Arap liderlerin mesajdan falan anladıkları yok. Yarı ölü vaziyetteki Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih bile ‘horoz ölür gözü çöplükte kalır’ misali hala iktidarın başına dönmenin hayallerini kuruyor.
*
Mübarek’in yargılanması tiyatral bir özellik arz ediyor. Mesela gerçek avukatlar müdahil avukatlar olarak duruşmalara sokulmazken yargılanmanın yapıldığı Polis Akademisi sahte avukat kaynıyor ve salonda cirit atıyorlar. Bu baltacılardan birisi şaklabanlık yapıyor yani Mısırlıların deyimiyle tehriçe yelteniyor. Hamid Sıddik isimli sözde avukat gerçek Mübarek’in 2004 yılında öldüğünü ve yerine sahtesinin geçtiğini ve şimdi onun yargılandığını savunuyor. Yargılanmakta olan Mübarek’in intihal ve çakma şahsiyet olduğunu iddia ediyor. Bu kadar gerçekçisi hakiki tiyatroda bile bulunmaz. Hamid Sıddik iddialarında ileri giderek çakma Mübarek olarak tanımladığı yargıya konu şahsiyet için DNA testi yapılmasını istiyor(http://www.ahram.org.eg/The-First/News/93547.aspx ) . Galiba Saddam’ın dublörleriyle alakalı iddialar insanları kafalarını çelmiş ve buna yönlendirmiş. Bazı Yugoslavlar gerçek Tito’nun da öldüğünü yerine sahtesinin geçirildiğini savunurlardı. Hitler’in de ölmediğine dair iddialar şehir efsanesi gibi aramızda dolaşmaktadır. Ama böylesi ilk defa görüldü!
*
Yargılanan Mübarek’in kendisi mi yoksa dublörü mü artık buna mahkeme karar verecek. Lakin Arap liderleri zor zamanlarda ülkeleri kendilerinin yönetmediğini savunuyorlar. Demirel’in ‘kendim için istiyorsam namerdim’ demesi gibi Kaddafi de ülkeyi kendisinin yönetmediğini savunur. Dahası Mübarek’in Hint fakirleri gibi olduğunu ve üstü başındakileri bile kendisinin aldığını ve parasız pulsuz olduğunu savunmuştur. ‘Bin Ali devrilmeseydi zaten kendi inecekti’ diyen de yine oydu. Lakin birinci adam Kaddafi değilse ülkenin hakiki sahibi kim ve ne diye ortaya çıkmaz, bilinmez! Bilen varsa beri gelsin! Suriye cephesinde de durum böyle. Hala bebek yüzlü katil Beşşar’ın ülkeyi yönetip yönetmediği merak konusu ediliyor. ‘Düzgün çocuk ve Batı görmüş birisi’ diye hala bu katliamların onun tarafından irtikap edilip edilmediğine tereddüt gösteriliyor. Duy da inanma. İnsanoğlu balçıktan yaratılmış ve iktidar da fazlasıyla tatlı ve bu nedenle bir türlü kopamıyor. Hele Arap liderler! İktidarda bir ömür tüketiyorlar.
Araplar ramazan şakalarını (fevazir ramazaniyye) severler ve Kahire’de bu yılın ramazan şakası veya bilmecesi şu: Gerçekten de kafesteki Mübarek mi, yoksa onun yerine geçmiş çakması mı? Soruyu bil, parayı kaldır!