Kaddafi giderayak dosta ve düşmana ne menem bir adam olduğunu gösterdi ve açıktan Batılılara ve İsrail’e sığındı. Libya’nın yani kendi rejiminin Akdeniz barışını ve dünya barışını koruduğunu ve aksi taktirde kaos ve istikrarsızlığın ve devrim kıvılcımlarının Akdeniz üzerinden Batı ve İsrail’e kadar uzanabileceğini savundu. TRT Türk’e konuşması El Cezire.net gibi haber sitelerinde Kaddafi’nin koltuğunu korumak için Batı ve İsrail’e kur yaptığı şeklinde algılandı ve yorumlandı. Dolayısıyla çoklarına yabancı olan Kaddafi’nin gerçek sureti ve foyası olayların aynasında tamamen anlaşılmış ve vuzuha kavuşmuş oldu. Kaddafi ısrarla Barbaros’u korsan olarak takdim ederken korsan devlet olan ve son olarak Mavi Marmara ile korsanlığını bir kez daha tescillemiş bulunan İsrail’i kuzu postunda gösterdi. Yani hem tarihi hem de hakikatleri tersyüz etti.  Halbuki, Babaros kurt postunda bir kuzu iken İsrail kuzu postunda bir kurttur. Tersini düşünenin kimyası bozuktur. ‘Biz gidersek Barbaros gelir’ diyen Kaddafi esasen panzehirini söylemiştir. Kaddafi’nin hitabı neden damardan ve şuur altına hitaptır? Zira, Batılıların şuur altına Barbaros korkusu ve nefreti sinmiştir. O ki, Akdeniz’i ellerinden alan ve Kuzey Afrika’nın Hıristiyanlaştırılmasının yani yeni bir Endülüs olmasının önüne geçen çelik adamlardan ve kahramanlardan birisidir. Barbaros arkadaşlarıyla birlikte Kuzey Afrika’nın yeni bir Endülüs olmasına meydan vermemiştir. Öyleyse, Kaddafi’nin sözleri ne anlama geliyor?  Koltuğunu kurtarmanın ötesinde bir Haçlı şövalyesi veya neferi midir? Bu da cevaplandırılması gereken esrarengiz bir sorudur.

*
Barbaros ve çelik arkadaşları o dönemin küresel gücü olan Portekiz ve İspanyolların deniz hakimiyetini kırmış ve Kuzey Afrika’ya sarkmalarının önüne geçmiştir. Onları adeta yerlerine mıhlamıştır. Kıpırdatmamıştır.  Bu ülkeler erken dönemlerin Fransa’sı ve İngiltere’si ve diğer bir zamanların da SSCB’si ve ABD’sidir. Durum böyle iken Kaddafi’nin Batılıların şuur altlarına hitap etmesi anlamlıdır. Kaide gibi ‘ne idüğü belirsiz bir korkuluk sarmalını’ bir yana bırakacak olursak Barbaros tarihin en önemli gerçeklerinden birisidir.  Akdeniz’de ve Kuzey Afrika’da Haçlı dalgalarını kıran bir dalgakırandır. Sakalları kızıl olduğundan dolayı kendisine ‘Barbaros Hayrettin Paşa’ demişlerdir. İki lakapla anılmış ve tarihe geçmiştir. Bunlardan birisi ‘korsanlık’diğeri de ‘barbaros/kızıl’ lakabıdır. Korsanlık kendisine ötekilerin atfettiği bir lakaptır.  Hür bir serdengeçti olduğundan dolayı ona bu lakabı takmışlardır. Elbette bühtandır.  Böyle bir levent Batılıların elinde olsaydı korsan değil kendisine haklı olarak tarihin yatağını değiştiren adam payesi verirlerdi.  Tarihe ‘Barbaros’ olarak geçmiştir bunda da Batılıların kendisine yönelik kini etkili olmuştur.  Esasen, Batılılar nazarında bizim bütün dalgakıranlarımız korsan ve barbarostur. Misal mi istiyorsunuz? Yine Batı’ya geçit ve aman vermeyen dalgı kıranlarımızdan birisi merhum cennetmekan İkinci Abdulhamit Han’dır. Ermeni çetelere pabuç bırakmadığından dolayı ona da Barbaros lakabı verilmiş ve Kızıl Sultan lakabıyla anılmıştır. Maalesef içimizde kırma ve devşirme aydınlar da Ermenileri takliden ona ‘Kızıl Sultan’ demişlerdir. Halbuki, mazlum sultan olan ve Kızıl Sultan dedikleri İkinci Abdulhamit Han, almış olduğu tedbirlerle Osmanlı’nın ömrüne ömür katmış ve ömrünü uzatmıştır.

*
Maalesef bizim mefahirlerimiz yani övünç kaynaklarımıza benzeri kulp ve lakap takmakta Batılılar çok mahirdir. Bunlardan birisi de Napolyan’a aman vermeyen ve Akka önlerinde durduran ve bozguna uğratan Ahmet Paşa’dır ki, ona da ‘cezzar’ yani kasap demişlerdir.  Napolyon ilk hamlede bozguna uğratılmamış olsaydı sömürgecilik tarihi 100 yıl öne çekilmiş olacaktı. Kimilerine göre, bu lakap ona heybetinden dolayı verilmişse de öteki ihtimaller de varittir.  Halbuki, öteki milletler mefahirlerine önem vermiş, sahip çıkmış ve bizim ‘deli’ dediklerimize onlar büyük demişlerdir. Cücelerini bile büyütmüşlerdir. Deli Petro buna en çarpıcı misaldir. Biz ona Deli Petro derken kendileri ve Batılılar Büyük Petro demektedirler. Şimdi Kaddafi kalkmış koltuğunu sağlama alabilmek için Barbaros’u kendisine siper yapıyor ve Barbaros sütresiyle Batılıları korkutmaya ve onun ötesinde ‘müşterek düşman’  vurgusu üzerinden yaltaklanmaya ve rüşvetle siyasi ömrünü uzatmaya çalışıyor. Lakin devrimbazın yani düzenbazın takkesi düşmüş keli görünmüştür.