'Doğu Sorunu' kavramının sahipleriyle (bilhassa İngiltere) 'Hasta Adam' yakıştırmasının mucitleri (Ruslar) devran değişince Kırım Savaşındaki durumu ve İstanbul üzerinden zıtlaşmayı unuturlar. Almanya ile birlikte olan Türkiye'yi yıkmaya, yutmaya ve paylaşmaya karar verirler. Bu kararlarını da Sykes-Picot gizli anlaşmasıyla birlikte kayıt ve imza altına alırlar. Bu anlaşmaya göre Çarlık İstanbul'u alacaktır. İstanbul Rusya için Kazan ve Astrahan ve Bahçesaray'dan bir sonraki hedeftir. Bir zamanlar Bizans'ın vassalı olan Ruslar İstanbul'a olan ilgilerini unutmazlar. Lakin İngilizler 93 Harbinde olduğu gibi Rus sarkmasının önüne geçerler. Çarlar İstanbul'u almakta kararlıdırlar lakin kader zor günlerinde daima Türklerin yanındadır. 17 Ekim'de (1917) Bolşevik Devrim olunca Rusya ittifak dışına çıkar ve İstanbul kurtulur. Ankara ve Moskova'daki yeni yönetimler yeni dönemde birbirine dost olurlar ve hatta ideolojik alışverişte bile bulunurlar. Lenin ile Mustafa Kemal dostane münasebetler geliştirirler. Rıza Nur yardım almak için tantanalı bir yolculuktan sonra Rus başkentine varır ve yeni yönetimin rumuzlarıyla görüşür. Lenin o sıralarda İslam dünyasını yanına çekebilmek için 'halifenin payitahtını Çarların kabzasından biz kurtardık' diye propaganda yapmaktadır. Adeta İstanbul'u ben kurtardım yarışı vardır. Osmanlı'yı pare pare ve lokma lokma yapan Churchill dahi Boğazlar nedeniyle Sevr'e razı olmaz ve şöyle der :" Türkiye 200 kiloya düşerse bu stratejik toprakları muhafaza edemez. 300 kiloya çıkarsa yeniden yayılmacı emellere girer. Öyleyse250 kilo olarak kalmalıdır." Bundan dolayı Misak-ı Milli olmadığı gibi Sevr de gerçekleşmez.   

Lenin'in halefi Stalin'in elinden İstanbul'u kurtarmak ve korumak daha sonra Hitler'e düşer. Hitler ile Stalin Avrupa'yı paylaşmaktadırlar. Türkiye ise dengede bir ülkedir. Adeta strancın önemli taşlarından biridir. Molotov-Ribbentrop Paktı sırasında Stalin Boğazlar'a talip olur. Lakin Hitler Stalin'e bu büyük lokmayı vermeye razı olmaz. Ona Tahran'ı önerir ve nitekim Ruslar 1941 yılında İran'a girerler. Lakin Stalin'in gözü büyük ödüldedir ve büyük ödül de Rusların yüzlerce yıllık rüyası İstanbul ve Boğazlardır. 

*

Boğazlar pazarlıklarda gidip gelse de talih ve kader onu hep korumaktadır. Sonrasında da öyle olur. Molotov-Ribbentrop Paktı sona erdikten sonra ve İkinci Dünya Savaşı bittiğinde Stalin yine eski hülyalarına dalar ve Hitler'den alamadığı İstanbul'u bu defa kimseye yar etmek istememektedir. Stalin 1946 yılında Kars ve Ardahan ile birlikte İstanbul Boğazında üs istiyor.  Stalin'in bu isteği aslında ABD için bir sok etkisi yapar. Ayni yıllarda Yunanistan da komünistler kargaşa çıkarır, Yunanistan'ı ve Türkiye'yi kaybetme korkusu saran ABD Başkanı Harry S. Truman, daha sonra Truman doktrini olarak anılan Yunanistan ve Türkiye ye 400 bin dolar olarak para yardımı yapar ve iki ülkeyi ittifak şemsiyesi altına dahil eder. Yeni bir takım rivayetlere göre ise İstanbul'un işgalini Hiroşima'ya atılan meş'um bomba engellemiş. Daha doğrusu İstanbul'a ilişmemesi için Truman Japonya üzerinden Stalin'e nükleer bir gösteri ve çalım yapmış.  Buna nükleer mesaj dense yeridir, tabii ki kanlı bir çalım. Böylece Soğuk Savaşta Rusya'ya nüfuzunun sınırları da hatırlatılmış olur.

Eski SSCB lideri Jozef Stalin'in 2. Dünya Savaşı'nda Türkiye'ye yönelik gizli operasyon iddialarına bir yenisi eklendi. Bu bağlamda, eski KGB  Ajanı İgor Atamanenko, Stalin'in işgal planına karşı ABD'nin Japonya'ya nükleer bomba attığını ileri sürdü. Eski Sovyet istihbarat emekli yarbayı ve istihbarat tarihçisi İgor Atamanenko, bir makalesinde şunları yazdı: "Kızıl Ordu 1941'de İran'a girdi. Çünkü Sovyet askeri istihbaratına ulaşan bilgilere göre Türkiye Güney Kafkasya'yı işgal etmek için Ermenistan sınırında yaklaşık 1 milyon askerini bekletiyordu. Ankara işgalini, Nazi Almanyası'nın Moskova'yı ele geçirmesinden sonra yapmayı kararlaştırdı."

Atamanenko, savaşın sonlarına doğru Stalin'in İran'dan İstanbul'a kadar bir operasyon yapmayı ve boğazları da ele geçirmeyi planladığını yazdı. Atamanenko, "Stalin'in planlarında İstanbul'un tarihi ismi Konstantinopol'un iade edilmesi önemli yer tutuyordu" dedi. Bunun üzerine ABD Başkanı Harry Truman'ın ABD'nin sıradan olmayan kitle imha edici bir silah icat ettiğini duyurduğunu anlatan Atamanenko, şöyle devam etti: "Nazi Almanyası'nın teslim olmasının ardından Stalin'in sakin tepki vermesi Truman'ı endişelendirdi ve Japonya'ya nükleer bomba atılması talimatını verdi. Stalin duyduğu zaman odasında gidip gelmeye başladı, sönen piposunu tekrar yakmaya çalıştı, kibrit tanelerini kırdı. Sonunda piposunu masaya bıraktı ve suskun kalan Politbüro üyelerine seslenerek, "İstanbul seferini iptal ediyoruz... İyi zamanlara kalsın. Türkler ise Japonlara teşekkür etsin. Onlar Türkler için kendilerini feda etti. Tamam bitti. Kurçatov'u (İgor Kurçatov ilk Sovyet nükleer bombasını icat eden bilim adamı) hemen yanıma çağırın!" dedi (Sabah gazetesi haberi, 18/11/2009).

Daha sonra Türkiye NATO'nun kanat ülkesi haline gelmiş ve Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği'ne karşı Erhaç, Mürted ve İncirlik dahil birçok havaalanında yaklaşık 500 nükleer başlık stok edilmiştir. Bunlar Stalin anlayışına ve yayılmacılığına gözdağı olsa gerek…