Modernizm zamanın hükmü veya zamanın kriteri anlamına gelmektedir.  Veya Türkçe tabirle yenilik ve yenileşme hareketidir. Din sabit zaman ise değişkendir. Dolayısıyla ikili arasındaki ilişkide hangisi hangisine hükmedecek?  Ya da orta bir yerde buluşmaları veya uzlaşmaları veya bir araya gelmeleri mümkün müdür? Yoksa  ateş ile su gibi birbirlerini iterler mi? Bir araya gelemeyecek iki zıt mıdır ( dıddani ya yectemiani)? Bakış açısına göre değişiyor.  

Son sıralarda bazı çevreler İslami bir modernizm olabileceğini savunuyorlar.  Yani zamanla, değerler veya değişken ile sabit arasında uyum sağlamak, denge kurmak veya bir buluşma köprüsü yakalamak mümkün. 

Fas AKP’sinin önemli isimlerinden ve teorisyenlerinden Prof. Sadettin Osmani ‘Fi fıkhı’d din ve’s siyase’ adlı eserinde bu tezi işliyor ve savunuyor. Bu tez İslami kesimler açısından oldukça yeni bir tez.  Sadettin Osmani modernizmin Batıcılık olarak algılandığını veya Batı ile bütünleştirildiğini ve bu yönüyle tek bir kalıba döküldüğünü düşünüyor. Ve bunu hatalı buluyor. Osmani’ye göre, farklı modernizm tipleri ve türleri pekala olabilir.  Zamanla bileşenlerini Batı üzerinden götürmek şart değil.

Batı ve modernizm problemi çoktandır İslami kesimlerin kafalarını kurcalayan bir husustur. Bunun temel nedeni Batılı değerlerin taşıyıcısı addedilmesidir.  Modernizm sanki Avrupa’nın merkeziyetini benimseme ve tek paradigma olarak algılama olarak değerlendiriliyor. Modernizmin bu tarif veya kalıp ile çerçevelenmesi geleneğin külli olarak yıkılması anlamına geliyor. Modernizmi, Batı kalıbı veya deneyimi ile sınırlayanlar onu sanayileşmenin de nedeni olarak görüyorlar. Öyleyse kalkınma ve gelişmenin tek ölçüsü modernizmdir! Öyleyse bu tezi seslendirenlere göre modernizm münhasıran bir Batı deneyimidir.

*

Modernizmi bu kalıplar içinde algılayan Batılılara göre modernizmin sonu, Batı medeniyetinin tamimi ve genelleşmesidir. Süreç sonunda kültürleri teke irca edecek ve indirecektir. Zamanla yerel kültürlerin yerini üniter Batı kültürü olacaktır.  Halbuki, Sadettin Osmani bu kalıpta bir algının artık günümüzde fazla cari ve geçerli olmadığını savunuyor.

Brzezinski dünyayı siyasi olarak 6 bloka ayırırken ( out of Control kitabında), Huntington ise günümüzde 7 medeniyetten ve bunlar arasında çekişme ve çatışma ortamından ve alanlarından bahsetmektedir. İslami hayatın modernizm ile uyum   gösterebileceğini savunan Sadettin Osmani bu hususta başörtüsünü örnek olarak verir. Kimilerine göre, başörtüsü geleneğin sembolüdür. Sadettin Osmani farklı düşünüyor ve Batı’da özellikle Fransa da başörtüsüyle lise ve üniversitelere giden kızları  bu uyumun nişanesi ve göstergesi olarak takdim ediyor.

İşte tam da bu noktada Elizabeth Özdalga ve Taha Akyol devreye girerek başörtüsünün, okuyan kızları gelenekten kopardığını ve bu anlamda emansipasyon yani kurtarıcı bir nitelik gösterdiğini belirtir. Tam da bundan 100 yıl önce Kasım Emin başörtüsü yerine açıklığın modernizmin iletkeni olduğunu söylemiştir ve bundan dolayı da kızları açıklığa çağırmıştır. 100 yıl sonra modernizmin araçları değişmiştir.

*

Ali Abdurrazık  siyasi alanda hilafeti ve siyasi kurumları reddederken Kasım Emin de sosyal boyutta başörtüsü vecibesini reddetmiştir. 100 yıl sonraki yeni algıya göre pekala başörtüsü modernizmin aracı ve iletkeni olabilir!

Sadettin Osmani açıklığı şekli modernizm olarak görüyor.  Mefhumu muhalifinden, başörtüsünün muhtevası da modernizmin parçası olabilir.

Sadettin Osmani modernizmi uluslararası ilişkiler bağlamında da ele alıyor. Rabin’in bir sözünü hatırlatıyor. Bazen İsrailli liderler ülkelerini demokrasi vahası olarak nitelendirirler. Rabin de ülkesini modernizm vahası olarak değerlendiriyor ve Hamas ve benzeri örgütlerin barışa karşı çıkarak modernizm aleyhtarı bir çigiye düştüklerini  farzediyordu. Sadettin Osmani İsrail’in hem din devleti hem de modern bir devlet olduğunu hatırlatarak neden aynısının modernizm ile İslam ilişkisi açısından düşünülemeyeceğini soruyor!