*
Cezire meselesi gibi Arap Baharı da sürekli olarak hem de kimi İslami kesimler tarafından karalanmaktadır. Yerden yere vurulmaktadır. Ve yine Arap halkının nasıl böyle bir şeye kalkışabildiği sorgulanmakta ve mesele 31 Mart Vakasındaki gibi yabancılara mal edilmektedir. Özellikle Ulusalcı kesim Arap Baharına 31 Mart Vakası muamelesi uyguluyor. 31 Mart Vakası farklı da olabilir. Belki yabancı parmağı da aranabilir. Lakin bir şeyde yabancı parmağı olması o şeyin bir bütün olarak yabancı parmağıyla döndürüldüğü anlamına gelmez. Kendi öznel şartları da vardır.
Kaldı ki ne Tunus ne Mısır’da yabancı parmağı yoktu. Banu Avar gibiler delilden ziyade ezber üzerinden konuşuyor ve fikir yürütüyorlar. Siyonist filozof Bernard Henri Levi, eski dostu Sarkozy’yi Libya meselesine angaje ediyor. Lakin Libya’da Bingazi halkı ayağa kalktığında kimseyi tanımıyor. Bilahare Bingazi’ye giderek onlarla temasa geçiyor ve kendi kitabında Mustafa Abdulcelil’i böyle tanıdığını ifade ediyor. Dolayısıyla olayların başında Libya’da Kaddafi’ye yönelik harekette batılıların hiçbir dahli yok. Kurdun Yusuf’un kanından beri olduğu gibi Suriye ve Yemen’de de halk ayaklanmasının ardında ne Batı ne de İsrail var. Devrimin kıvılcımını halkın kendisi ateşliyor. Beşşar ve avenesinin yakıştırdığı gibi geri planda Batılılar yok. Bazıları bu hususta ısrarlı ama Batılılar varsa Suriye konusunda neden somut bir adım atmıyorlar? Geçelim.
*
Batılılar her şeyden haberdar değiller ve her şeyi de kontrol edemiyorlar. Kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş! Sözgelimi 1987 yılında Filistin’de ilk İntifada baş gösteriyor ve İsrail Birinci İntifada’nın mayalandığını fark edemiyor. Onca istihbarata rağmen bunu önceden kestiremiyor, haber almakta ve onun ötesinde önüne geçmekte başarısız oluyor. Resmen çuvallıyor. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesine kadar İntifada başarılı bir biçimde yürüyor. İntifada’nın kahramanı halk. Hatta İntifadayı çocuklar yürütüyor. Ve bunlara ‘Etfalu’l hicare’ yani taş çocukları; taş atan çocuklar deniliyor. Büyüklerin başaramadığını çocuklar başarıyor ve İsrail’i köşeye sıkıştırıyorlar. Onlara ‘çocuk generaller ve küçük generaller’ de denildi. Arap Baharı neden farklı olsun? 1987 yılında Filistin’de başlayan İntifada kesinlikle halk yığınları ve kitleleri tarafından organize edildi ve uygulandı. İsrail Halil Vezir’ (Ebu Cihad)den şüphelendi ve onun hazırladığını ve tetiklediğini sandı. Halbuki, İntifada hem İsrail’e karşı hem de bir nevi FKÖ’nün yönteminin tıkanıklığına karşı yapılmıştır. İntifada’dan dolayı İsrail Halil Vezir’i cezalandırsa da İntifada ile birlikte Filistin meselesi Fetih ve FKÖ’nün elinden kaymış ve İslamcıların eline geçmiştir. Gerçi Sedat Sertoğlu gibiler sürekli olarak İsrail’in Fetih’i dengelemek için Hamas gibi farklı fraksiyonlara veya İslami kesimlere göz yumarak yanlış yaptığını ve gulyabanisini kendisinin ürettiğini savunur. Lakin bu Hamas’ın reddettiği bir tezdir. İsrail bazen böl-yönet politikası izlese de bu politikaları da elinde patlamıştır. Türkiye’nin vaktiyle feodal Kürt örgütleri savmak ve tasfiye etmek için PKK’ya göz yumduğu iddialarında olduğu gibi.
*
Arap Baharı ve intifadasıyla birlikte aynı şeyi daha geniş ölçekte görüyoruz. Yine hareketin başında halk ve gençler var. Ve İntifada ile birlikte Filistin’de insiyatif nasıl İslami kesimlerin eline geçmişse Arap Baharıyla birlikte Arap dünyasında da iktidar dümeni İslami kesimlerin eline geçiyor. Ya da en azından eskisinden farklı bir biçimde iktidar için eşin şartlarda yarışabiliyorlar. Bu bir dönüm noktasıdır. Filistin İntifadasıyla birlikte Filistin meselesi İslamileşmiş ve daha geniş ölçekli Arap İntifadası ile birlikte de Arap sokakları ve iktidarları İslamileşiyor. Filistin İntifadası nasıl ki hem İsrail’den hem de Arap siyasi liderliğinden bağımsız olarak gelişmiş ise Arap Baharı da aynı şekilde Hüda-i nabit bir biçimde gelişmiştir. Dana altında buzağı arayanlar delil bulmak için kendilerini yırtsalar da bulamıyorlar. Günümüzde hiçbir şey gizli ve örtülü kalamıyor. Elbette İntifada’dan dolayı İsrail şaşkına dönmüştü Batılılar da Arap Baharı dolayasıyla şaşkına döndüler. Bununla birlikte İntifada ile Arap Baharı arasındaki fark şudur: Elbette Batılılar İsrail’in İntifada’ya karşı tutumu gibi doğrudan Arap baharına karşı aleyhte tutum takınamıyorlar ama onu Batı değerleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyorlar. Arap baharı yeni mevzilerin kazanımıdır ama mücadelenin bitiş noktası değildir. Arap Baharı olmasaydı hem Arap toplumları hem de İslamcılar her yerde yok olmayı veya yaşlanmayı bekliyorlardı. Arap baharı sadece Arap ülkelerine değil bütün dünyaya yeni bir ruh getirdi. Ayağa kaldırdı. Bir diriliş ruhu getirdi. Bu ruh geleceğe damgasını vuracaktır. Bu işlerin arkasında ABD olsaydı Bush ve ekibi İslamcıların eline geçmesin diye kendi projelerini rafa kaldırmazdı.