Esasında, ‘20 yılın acı hasadı’ demek de mümkündü. Sudan’da, İran devriminden on yıl sonra takvim yaprakları 1989 yılını gösterirken bir darbeyle birlikte iktidara gelen İnkaz rejimi, iktidardaki yirminci yılını kutluyor. Kendileri mutlaka bunun muhasebesini yapıyor olmalılar. Lakin burada yapılacak ilk muhasebelerden birisi, yeni rejimin eski kardeşleri ve ortakları birbirine düşürmüş olmasıdır. Geride acı veya buruk bir tat bırakmış olmalıdır. Ben de İnkaz rejimiyle birlikte Sudan’ı keşfedenlerdenim. Darbenin ilk yıllarında, rüya gibi bir ülkeydi. Umutlar hala taze idi ve solmamıştı. İnsanlar safiyetlerini ve samimiyetlerini kaybetmemişlerdi. Herkes Sudan’ı kıtanın geleceği olarak görüyordu. Turabi ile Ömer Beşir iki kişi ama bir ruh gibiydiler. Belki de benliklerinden tecrit edebilmiş olsalardı Suudi Arabistan’daki gibi devlet ile davetin bileşkesini temsil edebilirlerdi. Lakin Yıldırım Beyazıt gibi düşündüler: onlara göre bir cihana iki baş fazlaydı. Bundan dolayı birbirlerinin başı üzerinde kelle bırakmak istemediler. Mısır’da İnkaz iktidarının 20’inci yılını değerlendiren bir çalışma yayınlanmış. Arap dünyasının bizden biraz farkı, bu tarz gözden geçirmelerin/müracaat eksik olmamasıdır. Müracaat el Hareketü’l İslamiyye fi’s Sudan adlı edisyon çalışması esasen her zaman ve her yerde olmalı ve bunun üzerinden hareketlerin nereden nereye gittiklerini, evrildiklerini ve seyrü seferlerini görebilmeliyiz. Bu takip ve değerlendirmelerle esasında Sudan İslami hareketin tecrübesinden ülkemiz için de yansımalar ve iz düşümler yakalayabiliriz ve yakalayabilmeliyiz de. Zira bugün Milli Görüş geleneği Türkiye’de en kuvvetli siyasi yelpazelerden birisi ve giderek yeni açılımlarla da tesir sahasını genişletiyor. Ülke tarihine damgasını vuruyor. Bu iş iyi mi yoksa kötü mü ayrıca değerlendirilmeli. Ama vakıa olduğu kuşkusuz. 1990’lı yılların ortalarında merkezin çökmesiyle birlikte Milli Görüş’ün yükselişi ve iktidar yürüyüşü başlamış ve 1994’ten itibaren yerel yönetimleri gelmişlerdi.

*

   1994 yılında ve akabinde iki yıl sonra Ankara’da Refahyol hükümeti kurulduğunda kimileri ülkeyi terk etmekten bahsetmeye başlamışlardı. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra da böyle bir dalga uyandırılmak istendi. Lakin her iki durumda da laiklerin korktukları başlarına gelmedi. Sadece Fazıl Say gibiler biraz da piyasa yapmak maksadıyla Türkiye’nin yaşanılmaz bir hale geldiğini savunmaya başlamışlardı. Halbuki, Sakarya’da olduğu gibi ‘Hangimiz laik değiliz ki?’ başlıklı panelde bile Mustafa Akyol gibiler yağlı urgan mesajıyla karşılaştılar. Kısaca, Milli Görüş ve uzantıları neredeyse 17 yıldır ülkeyi yönetiyorlar. Merkezi hükümette de yıllar var ki, iktidardalar. Bundan dolayı Sudan tecrübesinden çıkarılacak pek çok ders ve ibret var.  İslami hareketler olgunlaşma döneminde. Kimileri muhalif sıfatıyla imtihan oluyor ve sınanıyor. Kimileri de iktidarda sınav veriyor. Hangisinin daha şanslı olduğunu Allah bilir. Lakin artık her ülkenin İslamcıları ayrı ayrı yaşadıkları tecrübeleri masaya yatırıyor ve kendilerine ‘nerede yanlış ve nerede doğru yapmışız?’ sorusunu soruyorlar. Yetmez ama bir başlangıç olarak takdire şayan. Mısır, Fas, Cezayir ve Sudan İslamcıları ‘müracaat’ adı altında kendilerini gözden geçiriyorlar. Bu hem hakşinaslık hem de gelecek açısından öğretici.

*

    Söz konusu çalışmada Sudan İslami Hareketi masaya yatırılarak hallaç pamuğu gibi atılmış ve analiz edilmiş. Öncelikli olarak populist ve pragmatik bir hareket olduğu tespiti yapılıyor. Fikri hareketten ziyade somuta odaklanmış bir hareket. Bu iktidar şansını beraberinde getirirken zamanla kendisini tüketen bir virüsü de dönüşüyor. Hamd Ömer Havi, Sudan İslami hareketi konusunda teşhis-i illette bulunuyor. Acı hasat kadar olmasa da tahlil ağır.  Hamd Ömer Havi, Sudan deneyimi hakkında şunları söylüyor: Sudan İslami hareketi fikri değil faydacı ve pragmatik bir harekettir. Fikri bir teoriye gerek veya ihtiyaç hissetmeden bazı kazanımlar elde etti. Siyasi liderler aralarında fikri liderlerin çıkmasından korkuyorlardı. Siyasi birlik fikri, esasların önüne geçti. İnkaz rejimi eğitim ve kültür faaliyetlerini bıraktı. İdealler gerçekleştirilemese de İnkaz tecrübesi ve deneyimi başarılı bulunuyordu! İslami hareket iktidara gelince; bütün değerlerini terk etti. Kabuk değiştirdi ve realitenin peşine düştü. Havi’ye göre, Beşir-Turabi ayrışması rahmet oldu. Zira bu birliktelikte doğru gitmeyen bir yön vardı. Beraberlik zaten çıkmazdaydı. İkilinin beraberliği yanlış bir istikamette seyrediyordu. Muhammed Vekiullah da, zaten hareketin fikri temeller değil faydacılık ve pragmatizm üzerine kurulu olduğunu teyit ediyor.  Vekiullah yaşanan tecrübeyi kendi bakış açısından şöyle özetliyor: İslamcıların devlet projesi çöktü. Nedeni, devletin özü, yapısı ve formuyla alakalı bir model geliştiremediler. Medine toplumu örneğini canlandıramadılar. Bu yöndeki cılız yapıları mevcut anlayış ve kalıp tarafından yutuldu. Asaletini kaybetti. Siyasi tutum ve algıları eşyanın tabiatına zıt olduğu gibi anakronikti yani tarihi vetireye uygunluk arz etmiyordu. Fikri otorite açısından Turabi, fiili otorite açısından Beşir iflas etmiştir. Geride görüntü olarak didişmeleri kalmıştır. Tayyip Salih’e göre, İslamcılar fikri ve ahlaki otoriteye sahip olduklarını ve hatta bu noktada ötekilerden daha iyi olduklarını düşünerek iktidara el koydular. Lakin sonuç tasavvur ettikleri gibi çıkmadı. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular. Sudan deneyimi, zengin bir deneyim ve mutlaka bizim de öğreneceklerimiz ve alacağımız dersler var.