Üç yıl kadar önce yayınına son verilen Tahran merkezli Zenan (Kadınlar) dergisi, son sayılarından birinde İranlı kadınlar bağlamda yapılmış farklı  bir araştırmaya yer veriyordu. Araştırmanın başlığı “İranlı Genç Kızlar: Geleneksel Eşitsizliklere Dair Modern Rivayetler”di. Araştırmanın verilerine göre, devrimden sonra özellikle muhafazakâr kesime mensup kadınlar kapalı mekânlardan çıkarak, toplumsal hayat içinde aktif roller üstlenmeye başladılar.

Kadınların bu alandaki iddia ve başarılarının en somut örneklerinden biri, bugün üniversitelerde tuttukları yerde kendini gösteriyor. Kadın öğretim üyesi oranının %16 ila 17 arasında gösterildiği üniversitelerde kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranı, % 60-62 arasındadır.

Başörtüsü, İran’da geçen otuz yıl boyunca dünya medyasında yer alan sahnelerin gösterdiği şekilde, kadınların ufkunu kaplamıyor veya örtmüyor. Çarşaflı ya da gönülsüzce örtündüğü anlaşılan kadınlarla konuştuğunuzda, her iki bağlamda da İran devriminin derinlerinden gelen, kadını erkekle birlikte kültüre ve topluma katmaya çağıran bir dalganın varlığı farkediliyor. Kendilerine getirilen sınırların yanında, açılmış yollar da var ve kadınlar güçlü kişilikler olarak yetişmenin yollarını bulacak bir özgüvene, şuura sahip görünüyorlar.

O açıdan bakılacak olursa İranlı kadınların, bir kısmı başlarını zorla örtmüş de olsa, devrimin sağladığı kişilik hakları etrafındaki güvenceler nedeniyle “kapalı” olmadıkları söylenebilir. Diğer tarafta tesettürlü kadınların örtülü giyimi de, Türkiye’de Cumhuriyet’ten bu yana tesettür kavramı için kullanıldığı şekilde “kapalı” olarak anlaşılamayacak, zihinsel açıklığı ve sosyal katılıma dönük amaçlı ilgiyi güçlendiren bir ifadeye sahiptir.

İranlı hemcinslerine acıma ve korkuyla karışık bir duyguyla yaklaşan sayısız Türkiyeli kadının ki içlerinde tesettürlüler de vardı, İran’a seyahat edip de bu ülkenin kadınlarının özgüvenli, faal ve üretime dönük duruşlarına izledikten sonra şaşkınlıklarını dile getirdiklerine çok tanık oldum.
Fransız sosyolog Alain Touraine’nin geçen hafta yayınlanan Habertürk söyleşisinde İranlı kadınlarla ilgili benzeri bir izlenimi dile getirdiğini gördüm: 

“…ben de İran’a gittiğimde çok şaşırmıştım; İran gençliği internette yaşıyor. Hem Müslüman hem dünyaya açık. Örneğin orada başı kapalı pek çok kadın hallerinden memnunlar çünkü önemli olan iş piyasasına girebilmek ve İranlı kadın o piyasaya girmiş zaten. Bu çok önemli bir değişim.”

Touraine’nin ifadelerinde isabetsiz olan belki, “değişim” kelimesi. Devrimin başından bu yana kadınların kamusal alandaki ağırlığı artmaya devam ediyor. Kadınların piyasaya girmesi yeni bir olgu değil. Gerçi Ahmedinejat hükümetlerinin politikaları, kadınların eve geri dönmesini sağlamaya dönük bir içeriğe sahip. Ancak muhafazakâr kadınların bile hayatlarını büyük bir genellemeyle belirlemeye dönük bu politikalara sıcak bakmadığı söylenilebilir.

Bunun ötesinde ise Türkiye’deki genç kuşakta gözlemlediğim kariyer edinme çabasıyla ilgili peşin bir yorgunluk halinin Tahranlı genç kızları da etkilediğini söylemek mümkün geliyor bana. Çünkü mevcut işsizlik ortamında bir kadının kariyer çabasını sürdürmesi olağanüstü bir irade ve kararlılık gerektiriyor. Bir kuşak öncesi –kamusal alana katılım konusunda iddialı- annelerinin tersine (veya annelerinin aşırı gayretinin sebep olduğu yetemezlik duygusuyla ) bu gençler, büyük beklentilerinin kararsızlaştırdığı adımlarla çalıyorlar iş kapılarını. Üstelik, çalışma hayatından geri kalmalarına izin vermeyen fiziki ve psikolojik sebeplerle kuşatıldıkları çok açıkken…

Dolayısıyla denilebilir ki kuşakların bir döngüsü var: Siyasal bir adanma içinde görünen kuşakların yetiştirdiği gençlerin, bir bakıma ailelerinin kendi tecrübelerinden yola çıkarak benimsedikleri korumacı tavır nedeniyle de siyasal söylemlerden uzaklaştığı söylenilebilir.   

Hem siyasal bir tavra sahip hem de bir meslek alanında ilerleyen, bir taraftan da evlilik hayatını sürdüren, bütün bunları da İslami hicapla gerçekleştiren annelerin kızları, bir kariyer edinmenin değerine inansa bile bu yolda gerekli güç ve hevesten yoksun görünüyorlar. Tahsil konusunda heyecanlı olan kız öğrenciler kariyer konusu açıldığına kaygılarını açık ediyorlar. Mesleğinde ilerlemek isteyen genç kız, evlilik tasarılarını otuzlu yıllarına ertelemek zorunda kalıyor. Hem evli hem de kariyer sahibi olmanın ödettireceği bedel bulunduğu yerden korkutucu geliyor genç kızlara. Bunun bir sonucu kariyer konusunda olduğu gibi evlilik konusunda da kararsız geçirilen yıllar.

İş hayatı konusundaki kararsızlık aynı zamanda devrimin sağladığı “üretim” ufkuyla da ilgili görünüyor bana. Anneleri hangi işte olursa olsun çalıştı, ama bu kızlar iş hayatında bir anlam da arıyorlar.
Bu konuda konuştuğum öğrenci kızlar, “çalışma hayatına başlarsam, o rutin düzen içinde hayatım bitmiş gibi olacak”, diye ifade ediyorlar düşüncelerini. Akademik kariyer, öğrenciliği uzatmanın bir yolu. Bir işte tutunma yönündeki hevessizlik, herhangi bir işte çalışmama konforunun kimler için ve nereye kadar mümkün olduğu sorusunu getiriyor elbet akla. Bu tespitlerimin özellikle Tahranlı genç kızları kapsadığını, ancak Tahranlı genç kızların duruşlarının her zaman İranlı genç kızlarla ilgili fotoğraflarda bir ağırlığa sahip olduğunu  belirtmeliyim.

Popüler kültürü tüketmeye dönük merak, büyük ilgi gören webloglarda sürüp giden tartışmaların resmi gündemden farklı içerikleri, genç kızların aşırı makyaj yapması,  yaygın estetik ameliyatlar, bu  bağlamda ilginç göstergelerdir.  Franco Moretti’nin ifade ettiği gibi, kitle kültürü sisteminin günlük modalarla körüklediği o telaşlı merak ile çalışma ve siyasete karşı beslenen bön ilgisizlik ve can sıkıntısı simetrik ve birbirini tamamlayan şeylerdir.

Daha yakından tanıyıp da bir söyleşiye oturduğunuzda ise, derin kültür köklü siyasal eleştirilerle birlikte yüzeye çıkıyor kız öğrencilerde. Saçları başörtüsünden taşan kızlar da kendilerini Müslüman ve İranlı  olarak tanımlıyorlar. Tahsil ve iş alanlarında önlerinin daha fazla açılmasını istiyorlar, evet. Hükümet politikası onları bir evin kadını, annesi olarak evlerine dönmeye ikna yönünde sürüyor.  Şu var ki öncelikle evlilik yoluyla değil de, iş hayatında  yüksek beklentilerinin yol açtığı hayalkırıklıkları yüzünden,  yeni bir başlangıç yapmak üzere evlerine dönüyorlar.