Fatih gibi sultanlarla alakalı anlatılan onca ve bolca menkibe vardır. Bunlardan birisinde İstanbul fethinden sonra yanına yaklaşan iki derviş Fatih'e ' İstanbul dualarımızla fethedildi' diye ehemmiyetlerini hatırlatırlar. Fatih bunun yanlış eğil de eksik olduğunu ve sünnetullah boyutunun göz ardı edildiğini mülahaza ederek şöyle cevap verir :" Kılıcın hakkını/payını da unutmayın…" Elbette salih insanların, dua edenlerin ve ulemanın fetihte payı vardır. Lakin bu pay tek taraflı değildir. Guzzat ve şühedanın da payı unutulamaz. Yani gazilerin de şehitlerin de büyük payı vardır. Bu payı da kılıç temsil etmektedir. Bir başka boyutta bunun adı sünnetullahdır. Fatih'le ilgili bir başka menkibede ise (temsili hikaye de olabilir) kendisine gelen ve din kardeşliği hakkını isteyen iki dervişi görürüz. Dervişler Fatih'e yaklaşırlar ve derler ki, "Allah yolunda kardeş değil miyiz ? Öyleyse ne duruyorsun, bize kardeşlik hakkını ödesene!" Bunun üzerine Fatih iki dervişe birer dinar verir ve savuşmalarını bekler. Bunu azımsarlar ve bunun üzerine Fatih zekavetine işaret eden veciz bir cevap verir. Fatih'in hazır cevaplılığı aynı zamanda onun zeka düzeyini gösteren bir işarettir. ' Diğer kardeşleriniz de gelmeden savulun ve savuşun aksi takdirde bu kadarı da payınıza düşmeyebilir…" Fatih'e mal edilen bu menkibe Mısır'da bir komedi filmine dönüşmüş durumda. 'Ayiz hakkı/Hakkımı istiyorum' benzeri bir mantığı beyaz perdeye yansıtmaktadır. Mısırlılar doğuştan nüktedandır ve doğuştan aktör yetenekleriyle ünlüdürler. Dolayısıyla temsiliyet veya rolcülükyönleri gerçeğine baskındır. Belki de bundan dolayı Ömer Şerif gibiler Hollywood'da mekan tutturabilmişlerdir.
*
Mübarek'in iki oğlu vardır; birisi siyaset dünyasını diğeri de ticaret dünyasını idare edip gider. Mübarek Mısır bir imparatorluk olmadığı için eski padişahlar gibi ülkeyi oğulları arasında fiziki olarak taksim edemediği için sektörlere böler ve paylaştırır. Birisinin payına siyaset sektörü diğerininkine mali sektör düşer. Bunlardan Ala Mısır'ın ünlü bir iş adamadır. Tabii ki, haksız rekabet sayesinde. Diğer oğlu Cemal ise babasının siyasi mirasına taliptir. Kaddafi'nin oğlu Seyfülislam gibi kademe kademe babasına istihlaf etmeye ve yerine geçmeye hazırlanıyor. Mısır'da Yemen'de ve Libya'da son yılların 'en baba tartışma konusu' babalarının yerine geçmeye hazırlanan cumhuriyetçi veliahtlardır. Kral olmadan kralcılık yapan Mübarek hanedanlığına karşı Mısır'da bir öfke birikimi var. Hatta sel gibidir. Bu öfke birikimini yumuşatmak için Cemal egzantrik fikirler ortaya atıyor. Bunlardan birisi de Mısırlıların devlet sektörünün tabii ortağı olmaları ve bu ortaklığa binaen 21 yaşını doldurmuş her Mısırlıya hisse senedi verilmesi ve ileri de bunun borsasının da açılmasıdır. Hisseleri borsa da bozdur bozdur harca! Galiba babasının 30 yıla yakın iktidarından sonra oğlu Cemal de :" Ben de Mısırlıları bir müddet böyle oyalarım ve sadakatlerini celp ederim" diye düşünüyor olmalı. İşte 'Ayiz Hakkı' filmi bunun hiciv yoluyla beyaz perdeye aktarımından ibarettir. BBC'ye göre, aslında film Cemal'in projesini hicvetmiyor aksine Cemal'in projesi, başrollerini Hani Remzi'nin oynadığı 'Ayiz hakkı' filminden ilham alıyor. Ecevit'in tabiriyle bu filmden 'esinlenmiş' olabilir. Evlilik yaşına gelen film kahramanı Sabir Tayip evlilik için gerekli maddi şartları tedarik edemez. Aklına Mısır anayasasının da garanti ettiği surette devlet malına ortak olduğu aklına düşer. Belki bu yolla maksadına erebileceğini düşünür. Sinema salonlarında halkı güldüren ve eğlendiren bu film Cemal tarafından gerçek hayata aktarılmak üzere. Milli piyango gibi 'çareler' halkı oyalamaya yetmeyince bu defa oyunu ve kurguyu biraz daha genişletiyorlar.
*
Şaka gibi ama iktidar partisi İktisadi Komisyon Üyesi Yümn El Hamaki devlet sektöründe halkın hakkı olduğunu ve dolayısıyla bu hakkı halka iade ve devrettiklerini ve gelirini halkla paylaşacaklarını söylüyor. Bu proje halkı yatıştırır mı yokla iyice çileden mi çıkarır sonunda göreceğiz. Filmin sonunda ise Sabir Tayyip (Türkçe'ye İyi Vatandaş diye terceme edebiliriz) Türkiye'deki ulusalcıların refleksiyle birlikte satacağı hissenin dış düşmanın yani yabancıların eline geçeceğini fark ederek hissesini satmaktan vazgeçer. Halbuki Cemal'in projesinde halka iade edilen hisseler ayrım gözetilmeden herkese satılabilir, satış muhayyerliği vardır. Bu durumda, 'Hakkımı istiyorum' filminin kahramanı ülkesini Mübarek'in oğlu Cemal ve iktidar Partisi Vatani'den daha fazla düşündüğü ortaya çıkmaktadır. Bu vesile ile Mısırlı komedyenlerin bile Cemal Mübarek'ten daha ciddi olduklarını düşünmemiz gerekiyor. Cemal'in teklifi Rusya gibi sosyalist ülkeler tarafından tatbik edilmiş ama hüsrana uğramıştı. Duyarsız ve bir o kadar da aç ve muhtaç olan halk kitleleri üzerinden zenginler yeni bir vurgun vurmuştu. Zira halka dağıtılan kuponlar muhtekirlerin ve spekülatörlerin eline geçmişti. Örgütlü güç ve sermaye her zamanki gibi kazanmıştı. Bunların çoğunluğu da beynelmilel sermayenin yerli ortağı olan Yahudiler veya onların taşeronları veya ortaklarıydı. Mısırlıların nakde ihtiyacı olduğundan dolayı hisseler yok pahasına muhtekirlerin ve spekülatörlerin eline geçecektir. Bunların başında da bizzat Cemal, Ala Mübarek ve işadamı arkadaşları olacaktır. Zaten Mısır tam bir sosyalist ülkeyi andırıyor. Sosyalist devletlerdeki gibi halk çalışır gibi devlet de para verir gibi davranıyor. Mısırlıların çalışma performansını değerlendiren derecelendirme kuruluşları devlet sektöründe çalışan bir Mısırlının günde 25 ile 45 dakika arasında bir mesai sarf ettiğini bulmuşlardı. Dolayısıyla Mısır'da hayatın kendisi de büyük bir komedi filminden farksız.