Dışarıya dayanma ve yaslanma konusunda İslami hareketlerle liberaller arasında temel ve derin bir farklılık var. Bu çizgi, Bediüzzaman'dan Gannuşiye'ye kadar böyle gelmiştir. Bediüzzaman 'içerideki hasımlarımı değiştirmek ve devirmek için yabancı çizmesine sığınmam' anlamına gelen bir çizgiyi benimsemiştir. "Bence yol ikidir. Mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver'e, Venizelos ile beraber Said Halim'e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir." Bir benzerini Gannuşi söylemiştir ve 22 yıl kaldığı Londra'daki sürgünde hazırladığı bir broşürde Zeynelabidin Bin Ali'yi devirmek için yabancılardan güç ( istikva bi'l ecanib) devşirmeyeceğini söylemiş ve yazmıştır. Gerçekten de İslami kesimler bu temel çizgiye riayet ediyorlar. Sözgelimi, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgalinden sonra saltanat vaizlerinin dışında Suudlu saygın İslamcıların çoğunluğu yabancılara sığınmaya karşı çıkmışlardır. Sefer Havali gibi zevat buna örnektir. Irak'ta ise tersi olmuş ve Kürt ve Şii muhalefet ABD iye işbirliğine gitmiştir. Türkiye'deki ulusalcılar ile Arap ulusalcıları ve solcuları ( solculuk artık ulusalcılık ile eşdeğer olmuştur) özellikle Arap Baharından sonra İslami kesimleri Amerikalıların işbirlikçisi olarak göstermeye çalışıyorlar. Halbuki, ABD 28 Şubat sürecindeki gibi ikili oynamaktadır. Beyaz Saray ve Amerikan hariciyesi mütereddit görünmesine rağmen ABD'nin Kahire'deki bayan büyükelçisi Mursi karşı muhalefeti örgütlemektedir.
*
Hayat gazetesinden Züheyr Kasibati 'Amerika kiminle?' anlamına gelen bir makale yazmış ve Amerikan hariciyesi ile Kahire'deki Amerikan elçisinin Mursi'yi silkeleme ve düşürme kampanyasında ayrı düştüklerini yazmıştır. Ayrı mı düştüler yoksa rol dağılımı mı yapıyorlar? Birçok kanal, ABD'nin Kahire Büyükelçisinin Mursi muhalifleriyle muvazaa içinde olduğunu göstermektedir. Muhalif çehrelerden Sosyal Demokratik Mısır Partisi Başkan yardımcısı Dr. İmad Cad, Amerikan Elçisi Anna Patterson ile koordineli hareket ettiklerini itiraf etmiştir. Sosyal paylaşım medyası üzerinden de elçi ile Mursi muhalifi siyasi liderler arasında teati edilen mesajlar deşifre edilmiştir. Muhalefetin tertip ettiği gösteriler öncesinde göstericilerle bir araya geldiği gibi ardından da Hamdin Sabahi ve Muhammed Baradey gibi muhalif liderlerle toplantılar düzenlemiştir. Amerikan Elçisi Anna Patterson bize Karen Fogg hadisesini hatırlatmaktadır.
*
ABD baştan beri devrim karşısında şaşkın ve çaresizdir. Sadettin İbrahim'in anlatımına göre, başta Obama'nın Yardımcısı Jeo Biden ve Hillary Clinton Mübarek'in devrilmesine karşı çıkmıştır. İddiasına göre onları ikna etmek kendisine düşmüştür. Amerikalıları ikna ettiği gibi aynı zamanda İhvan ve İslami kesimleri de süreçte ehlileştireceğini zehabına kapılmıştır. Lakin evdeki hesap çarşıya uymamış ve liberaller demokrasi yarışında başarılı olamamışlardır. Böylece demokrasinin liberallerden ziyade İslami kesimlere yaradığı teoriden sonra fiiliyatta da anlaşılmıştır. 2005 yılında bunu söyleyenlerden birisi Ferid Zekeriya olmuştur. Liberalizm kökleşmeden sandıkların İslami kesimlere hizmet edeceğini söylemiştir. Kemal Derviş, Baradey gibiler hamle yapmışlar ama hamleleri boş çıkmıştır. Onlar ancak olağanüstü dönemlerde varlık gösterebilmişlerdir. Pakistan örneğinde Muiniddin Ahmet Kureşi bunlardan birisidir. Şimdi Muhammed Ali Baradey ve müttefikleri hakem olarak sandığa değil orduya başvuruyor ve Batılı güçleri müdahaleye çağırıyorlar. Bu çağrıdan sonra AB içinde bazı çatlak sesler Mursi'ye ekonomik ambargo uygulanmasını istemiştir. Baradey'in Mursi sonrasındaki göz önünde bulundurduğu seçenek ve formüllerinden birisi Cezayir'de demokrasinin kesintiye uğratılmasından sonraki Yüksek Devlet Konseyi formülüdür. Baradey, Hamdin Sabahi ve Amr Musa gibi isimlerle devlet konseyini yönetmek istemektedir. Benzeri bir durum çözülmeden önce Yugoslavya'da Tito sonrası yaşanmıştır.
ABD yönetimi devrimle barışık değildir. Mısır ve Suriye 1974 yılından beri ( Kissinger'in mekik ziyaretleri sonrasında) Amerikan yörüngesine girmiştir. Suriye 2003 yılında ABD ile ters düşmüştür. Lakin arada denge politikaları devam etmiştir. 11 Şubat 2011 tarihi itibarıyla da Mısır ile ABD arasında siyasi talak ve boşanma meydana gelmiş ve Obama bunu şöyle tanımlamıştır: Yeni Mısır ne dostumuz ne de düşmanımızdır! Devrimden sonra seçimlerde İhvan'ın gelmesini yeğlememiştir. Mursi geldikten sonra da laik bir anayasa düzenlenmesini istemiş ve İslam hukukunun tatbiki konusunda uyarılarda bulunmuştur. ABD yeni Mısır'ın Camp David antlaşmasını da muhafaza etmesini istemektedir. Maalesef eski sistemin kalıntıları oligarşik bir biçimde Mursi'yi silkelemek istemektedirler. Basın, yüksek yargı ve şişman kediler ( zenginler) ve Mursi'nin siyasi rakipleri bir olup darbe ve dış müdahale kışkırtmasında bulunmaktadırlar. Özellikle de Kıptiler başı çekmekte ve Kıpti Kilisesi danışmanlarından Necip Cebrail alenen dış müdahale çağrısında bulunmuştur.
Gannuşi ile başladığımız yazıya onun bir sözüyle kapatalım: Mısır'da karşı devrim başarılı olmayacaktır.