Bazı algılar insanı yanıltıyor. Mesele Suudi Arabistan’ı muhafazakar bir ülke sanırsınız. Zahiren öyledir de. Ama ülkelerin ve şehirlerin de bir başka iç kimliği veya benliği içinde başka bir benliği var. Sözgelimi on yıl kadar önce Cidde’deki boşanma oranlarının Türkiye’deki bazı şehirlere denk olduğunu hatta yarıştığını keşfetmiş ve bunu okurlarımla paylaşmıştım. Hatta sosyal çöküntü veya boşanma oranlarında en laik ülkelerden sayılan Tunus ile en muhazakar kategoride yer alan İran ve Suudi Arabistan'ın yarış halinde olduklarını anlamıştım.

Son günlerde 100 akademisyen ve ilim ehli Cidde ile ilgili olarak ortak bir manifesto ve bildiri yayınlıyorlar ve bu şehrin ateizm dalgalarına teslim olmanın kıyısına geldiğini ifade ediyorlar. Daha doğrusu ortak bir çığlık atıyorlar.  Sesimizi duyan olur mu diye. Elbette herkesi göreve davet ediyorlar. Nedenleri ve ilaçları üzerinde duruyorlar. 

Al Misruyyun gazetesinden Abdulaziz Muhammed Kasım (http://www.alwatan.com.sa/Articles/Detail.aspx?ArticleID=11533 ) ‘Suudlu Ateistler ve Öfkeli Ciddeli “başlığıyla yazmış olduğu makale ile birlikte meseleye yeniden neşter vurmuş oldu. Eskiden Mustafa Mahmut gibi kimi yazarlar ‘Ateist Dostumla Diyalog’ misali daha ziyade fantastik boyutta kitaplar kaleme almışlardı.

Dr. Furkan Aydıner’in  ‘Rabbini Arayan Thomas’  kitabı da merhum Mustafa Mahmut’un tarzının veya serisinin devamı sayılabilir. Ateist birisiyle iman üzerine muhavere ve diyaloglar gerçekleştiriliyor.  Lakin bizim bahsini ettiğimiz husus tekil bir durum değil.  Bir akımdan ve dalgadan söz ediyoruz. Ateizm akımından ve hem de Kabe-i Muazzama'ya 60 km yakın bir şehirde.  Galiba iktidar kavgaları yaparken ve birbirimizin boğazını sıkarken, ontolojik yapı ayağımızın altından kayıp gidiyor.

Abdulaziz Muhammed Kasım adlı yazar, saygın bir mecliste bulunduğunu ve orada bu meselenin gündeme geldiğini ve gayyur Ciddeli bir zatın ‘ Ne münasebet! Benim şehrim Cidde’de bunların olduğunu bana kimse inandıramaz. Kimse benim şehrimin namusuna ve dindarlığına dil uzatamaz ve laf edemez!” diye memleketçilik yaptığını hikaye ediyor. 

Hamasetle verileri veya gerçekleri tersyüz edeceğini düşünüyor olmalı. Besbelli ki zeminin ayakları altından kaydığına bir türlü inanamıyor. Halbuki son sıralarda Hamza Kaşgari gibi kimi gençler sosyal paylaşım sitelerinde ateizme ne kadar eğilimli olduklarını gösterdiler.

*

Cidde’de ateizmin bir akım ve onun ötesinde gençler arasında örgütlü bir şebeke haline geldiğini sağır sultan bile duydu.  Mekke-i Mükerreme'ye 60 kilometre yakın bir şehrin psikolojik anlamda binlerce kilometre uzak bir şehir haline gelmesini veya Cidde’nin Mekke’ye yabancılaşmasını neye bağlamalı ve nasıl anlamalı? Kapitalist şehirler, ruhlarını ve dokularını yitiriyorlar. Yabancılaşma, başkalaşma ve sosyal çözülmeler yaşanıyor.  Alioğlu tarzı yapılaşmaların sonucu bu olsa gerek!

Bu dalganın temel nedeni de kapitalist atmosfer.  Seküler şehirler zamanla ateist şehirler haline geliyor. Sekülerleşme bilahare  ateizm üretiyor. Lakin bu Mekke’nin sıcaklığının bir biçimde Cidde’ye yansıtamadığını da gösteriyor. Bu daha da büyük bir felaket.  Ruhtan uzak devasa binalar ve bu suni ve yapay mimari doku içinde elbette ki ruhlar çoraklaşıyor ve yabancılaşıyor. Beton kafes imanın geçirgenliğini engelliyor ve yalıtıyor. Kimliksiz mekan ve mekansız kimlik olmaz. Kitleler imanın ve İslam’ın sıcaklığını hissedemez hale geliyor, zombileşiyorlar. Medeniyet hayat tarzıyla kaimdir ve onunla birlikte geliyor. Hayat tarzını üretim ve tüketim şekilleri belirliyor. 

Ateizm esasında birçok psikoloğun da yerinde teşhisiyle bir fikir olmaktan ziyade bir hastalık ve kainata ve yaratıcısına karşı bir yabancılaşma ve istiğna halidir. Yaratıcısını tanımamaktan kaynaklanır.

*

Beşeri ilişkilerdeki zayıflama ve kopukluğun getirmiş olduğu ruhi boşlukla birlikte insanoğlu yabancılık gayyasına doğru savruluyor. Türkiye’de Nil Karaibrahimgil gibi özgür kızlar nasıl ki el üstünde tutuluyorsa ve hüsnü kabul görüyorsa aynı şey Körfez ülkeleri için de geçerli. Bunlardan birisi meşhur El Hayat yazarı Bedriye Bişr olmalıdır. Ödül üzerine ödül topluyor.

Gençlerin enerjilerini müspete kanalize edebilecekleri ve nefes alabilecekleri bir menfez yok. Geçmişte Afganistan, Çeçenistan ve benzeri yerlerde idealizmlerini yaşatabiliyorlardı. Lakin 11 Eylül ile birlikte büyük oranda bu yolda kapandı.  Suudi Arabistan, ne Irak ne Suriye'de gençlerin faaliyetlerine izin veriyor. Yeniden 11 Eylül atmosferiyle karşılaşmak ve menfur olmak istemiyor. 

Yardım kampanyaları bile 11 Eylül rejimiyle birlikte boğuldu. Dolayısıyla gençlerin önünde kala kala dünyevileşme kaldı ve bu da tatmin etmiyor.  Bizdeki 12 Eylül sonrasında Dev-Genç’in, sev genç haline gelmesi gibi bir durum. 

Gençler seküler şehirlerin atmosferinde tünerken bu defa da manevi emrazla tanışıyor ve ruhları çoraklaşıyor. Dini kurumlar da gençlere ulaşamıyor ve yönlendiremiyor.  Onların pek sağlıklı olduğu da söylenemez zaten. Zira onların da içlerindeki ruh çekilmiş durumda. 

Abdulaziz Muhammed Kasım, Muhammed Gazali’nin bir değerlendirmesiyle meseleyi izah etmeye çalışıyor: "Ateistlerin günahının yarısı dindarların boynundadır. Zira insanları dindarlıktan soğutanlar dindarların ta kendisidir…”

İman cezvesi soğuduğu gibi yöntem de cezbetmiyor.  Suudlu Yazar Mensur Nakidan (Riyad gazetesi, 16/5/2010 tarihli yazısı) şöyle soruyor: Dindarlığın dumura uğramasında ve zayıflamasında kuru Selefi dindarlığın hiç mi payı yok?  Neden Endonezya’da ateizm yayılmıyor da Kabe’nin civarındaki Cidde’de yayılıyor? Bunun nedenlerinden birisi deruni veya içkin dindarlık veya başka bir ifadeyle tasavvufi dindarlıkla bağın koparılması olabilir mi? Kuru dindarlık ve ruhunu yitirmiş şehirler ateizm dalgalarına yol açıyor. 

Yazar Abdulaziz Muhammed Kasım Cidde’li hamiyetli dostunu teskin etmek için ancak şunları söyleyebilmiş: Bu afeti Cidde’ye mahsus ve onunla sınırlı bir afet sanma!  Sadece bütün vatan sathına yayılmış daha büyük bir vebanın görünen ucudur.

Cidde ışığında ruhsuz şehirlere imza atan TOKİ modeli yeniden gözden geçirilmelidir.