Camp David, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yabancı konukların ağırlanmasıyla ünlenmiş bir dinlenme alanı ve tesisi.  Asıl ünlenmesi ise 1979 yılına denk geldi.  Carter İsrail Başbakanı Menahem Begin ile Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat arasında arabuluculuk yaptı ve burada İsrail-Mısır barış antlaşması teati edildi.  Bunun üzerine Mısır Arap safından ayrılarak, Arap dünyasında ayrı bir adacık gibi hareket etmeye başladı. Ardından yaralar sarıldı ve Araplarla Mısır arasındaki buzlar eridi, ilişkiler eski suretine geri döndü.  Camp David denilen başkanların dinlenme alanı çeşitli siyasi etkinliklerle anıldı.  En son olarak Obama İran ile 5+1 ülkeleri arasında veya özelde ABD arasında varılan ve nihai sureti Haziran’da şekillenecek olan Lozan Antlaşmasını pazarlamak üzere Arap liderlerini Camp David’e davet etti.  Lakin 2009 yılından itibaren köprünün altından çok sular aktı ve Obama’nın yaldızları döküldü.   ‘Herkes yalnız’ romanında olduğu gibi neredeyse Obama idaresi ile güvene dayalı ilişki sürdüren ortak kalmadı.   İlişkiler zoraki  bir surette yürüyor. ABD’ye güvenmeme hali fazlasıyla Obama’ya da yansıdı.  İlişkilerde en önemli test Arap Baharı ve sonrasında yaşandı.  Sabık Suud Kralı Abdullah, Obama’nın Mübarek’e sahip çıkmayışına çok içerledi ve ilişkiler zedelendi.  Arkaik rejimlere sahip çıkmayan Obama kurulu Arap rejimleri nezdinde itibar ve güven kaybetti. Onun üzerine bir de Suriye’de yıpranmayı ve savaşı uzatan tutumu da geride kalan güveni de sildi süpürdü.

*
Camp David toplantısı bu aşınmış ilişkilerin gölgesinde yapıldı. Abdullah'ın Obama'ya serzenişi taktik düzeydeydi. Selman ise ilişkilerin kriterlerini değiştiriyor.  Eski ifadeyle Arapların Obama’dan sıdkları sıyrıldı. Tamiri mümkün olsa bile zaman alacaktır.  Bundan dolayı katılım beklenen seviyenin altında cereyan etti. Emir veya kral seviyesinde katılım düşüktü; 4 kral veya emir şu veya bu sebeple zirveye katılmadı. Verilen mesaj açıktı: Obama’ya güvenmiyoruz!  Bu nedenle Obama  bu toplantı ile birlikte Kongre nezdinde toparlanmak yerine kan kaybetmiş oldu. Kongreyi ikna bu toplantı ile birlikte suya düşmese de daha zora girmiş oldu.  Obama da hiçbir şey vermeden hep almak istiyor.   Arapların da bu ilişkilerden ağzı yandı ve bu nedenle sütten ağzı yanmış olarak yoğurdu üfleyerek yiyorlar.  Bu nedenle Brzezinski, Kral Selman’ın iştirak etmemesini Amerikan idaresine ‘bir azar’ olarak nitelendirmiştir.  Obama hiçbir şekilde güven tazelemeden Arapları çantada keklik olarak görme alışkanlığını sürdürüyor. Halbuki köprünün altından epey su aktı. Nehir eski nehir değil.   Eski arabulucu Dennis Ross’un bile güven tazeleme için bir teklifi var. Obama’nın Arapları ikna etmesi için bir şeyler yapması gerektiğine işaret ediyor.

*

Dennis Ross, kaybedilen güvenin kazanılması ve ilişkilerin yeniden toparlanması için Amerikan girişimleriyle Suriye’de güvenli bir bölge veya tampon bölge kurulmasını teklif ediyor.  Bununla birlikte bu da güveni geri getirir mi? Post mortem (istim arkadan gelir tarzı)  olmaz mı?  Zira bu taktirde de ABD değişen savaşın seyrinden istifade ederek geleceğe siyasi yatırım yapıyor görünümü kazanacaktır. Her halukarda ABD Araplar nezdinde güveninin son limitlerine ve kırıntılarına tüketiyor. Araplar güvendikleri için değil mecbur oldukları için ABD ile ilişkileri belirli bir seviyede tutuyorlar.  Elbette Araplar doğrudan ABD veya  Obama idaresine hayır deme durumunda değiller. Öyle bir güçleri yok. Silahlanma konusunda hala ABD’ye bağımlılar. Zaten ABD’de İran ve ekseni karşısında Arapları kanatları altına almak istiyor.  Saddam Hüseyin döneminde Irak-Körfez ilişkilerinde yaşandığı gibi.  Kuzey Kore’den farklı olarak ABD hem İran’la ilişkileri normalleştirecek hem de İran’la gerilimlerinde Güney Kore örneğinde olduğu gibi Körfez ülkelerinin hamisi olacak.

Sonuç itibarıyla, ABD’nin bölgeye bakışı silah satma ve hamilik üzerine kurulu. Denildiği gibi ABD’nin bölge politikaları üç temele dayanıyor.  Petrol, İsrail’in güvenliği ile birlikte Rusya ve Çin’e karşı bölgenin AB gibi bir sıçrama tahtası olmasıdır.   Özelde Körfez genelde Ortadoğu Amerikan imparatorluğunun kalkış noktalarından (take off) birisidir. 

Obama  ise İran’a ikna ve tav olmuş durumda. Bunun kültürel nedenleri de var. Bu ilgi Persepolis’e kadar geriye gidiyor.  Cyrus (Kurş)   Batı’nın kadim İran’daki ilgi odaklarından birisidir. Batılılar nasıl ki kadim Yunan veya İsrail’e meftun bulunuyorlarsa kadim İran’a da meftun bulunuyorlar ve günümüzle kadim İran arasında siyasi köprüler kuruyorlar.  İrangate skandalında bunun emareleri görülmüştür. Obama tarihe İran ve Küba ile ilişkileri normalleştiren lider olarak geçmek istiyor. Lakin ABD ile SSCB arasındaki Start Anlaşmalarının son halini alması 20 yılı bulmuştu.

ABD’de Netanyahu’nun şansı Obama’nın şansına baskın ve racih görünüyor.