Portekiz Devlet Başkanı Anibal Cavaco Silva, Temmuz 2013’te beş gün süren resmi bir ziyaret için Angola’ya gitti. Portekiz basınına göre bu, bir Portekiz devlet başkanının yaptığı en uzun ziyaretti. Ziyaretin gayesi, Angola hükümetinin ülkede faaliyet gösteren Portekiz şirketlerine olan vadesi geçmiş borç ödemelerindeki tıkanıklığı kaldırmak, oradaki Portekiz toplumuyla resmi ve gayriresmi temas kurmak ve daha da önemlisi, iki ülke arasında o zamanlar “stratejik ortaklık” olarak adlandırılan ticari ve diplomatik münasebetleri resmileştirmekti. Cavaco Silva tarafından yapılan açıklamalara göre bu, iki ülkenin ortak tarihinden yola çıkılarak bir bağları kuvvetlendirme meselesiydi.
Ama iki ay sonra, ekim ortasında, müzakerelerin sona erdiğini bizzat Angola Devlet Başkanı José Eduardo dos Santos duyurdu. Dos Santos, Ulusa Sesleniş konuşmasında, Angola’nın tutumundaki değişikliğe “üst düzeyde yanlış anlamalar ve mevcut siyasi iklimi” gerekçe gösterdi. Bu haber gündeme bomba gibi düştü. Hem Angola hem Portekiz’de bazı yorumcular için bu değişikliğin gerçek sebebini anlamak zor değildi. Zira Angola’da -devlet başkan yardımcısı Manuel Vicente ve başkanın önde gelen danışmanı General Kopelipa da dahil- siyaset ve iş dünyasındaki seçkin zümreden çok sayıda önemli şahsın ismi Portekiz’de para aklama davalarına karışmıştı. Portekiz, anlaşmayı kurtarmak üzere bakanlar da dahil üst düzey temsilcilerini ülkeye gönderdi. Portekiz’in o zamanki Adalet Bakanı Rui Machete, Angola’dan özür de diledi ama bu yeterli olmadı. Davalar henüz mahkeme safhasına ulaşmamış olsa da Angola tarafı bir daha stratejik ortaklık yapmayı düşünmedi.
Teorik olarak böyle bir ortaklık her iki ülke için de avantajlı olur. Bir taraftan Portekiz, ciddi bir ekonomik kriz içinde ve bundan dolayı işsizlik yükseliyor. Çoğu Portekizli yurt dışında iş aramak zorunda kaldı. Angola’da halen 350.000 kadar Portekiz vatandaşının yaşadığı tahmin ediliyor. Diğer taraftan, Portekiz’in zorlu piyasalarda rekabete giremeyecek şarap gibi ürünleri Angola gibi ülkelerde revaç buluyor. Ayrıca, Angola’nın ekonomisi hızla büyüyor. İç savaşın 2002’de sona ermesiyle mali kaynaklar ordu yerine kalkınma projelerine aktarıldı. Geçtiğimiz senelerde petrol fiyatlarında yaşanan büyük artış da Angola’nın iktisadi beklentilerini artırdı. Bunlardan dolayı Angola’nın ekonomisi giderek daha karmaşık hale geldi, iyi eğitimli iş gücünün uzmanlığına ihtiyaç hasıl oldu. Salt ekonomik açıdan bakıldığında “stratejik ortaklık” her iki ülkenin de menfaatine olabilir.
Ama Portekiz devlet başkanının ifade ettiği üzere ortaklık “müşterek tarihe” dayanıyor ki asıl mesele de budur. Cavaco Silva, kültür paylaşımı, dil ve kan bağı gibi olumlu konuları düşünüyordur belki ama çoğu Angolalı için Portekiz çıkarlarına hizmet edilmesi sömürgecilikle eşdeğerdir.
Yeni sömürgecilik ya da bazı Avrupa ülkeleriyle Afrika’daki eski sömürgeleri arasında görülen imtiyazlı ilişkileri kastetmiyorum. Portekiz’le Angola arasındaki ilişkiler özel bir yapıdadır. Portekiz’in, bağımsızlıktan sonra Angola üzerinde (mesela Fransa’nın eski sömürgelerinde olduğu türde) hiç askeri bir tesiri olmadı. Portekiz ayrıca Angola dışişleri politikasını da etkilemedi. Angola ekonomisinde petrol ve altyapı gibi sektörlerde en avantajlı anlaşmalar aslında ABD, Fransa, Çin ve hatta Brezilya merkezli çok uluslu şirketlerin hakimiyetinde. Portekiz’le Angola arasındaki iktisadi ilişkiler daha çok kültür, lisan ve kan bağına dayanıyor. Portekizlilerin çıkarları, mesela mali ve hukuki işlere bunlar için gerekli olan dil ve kültürel beceriler kullanılarak yardım edilmesiyle, Angola ile dünya arasında bir tür aracılık yapma şeklinde tezahür ediyor.
Angola ve Portekizliler arasında bugünkü sömürgecilik sonrası bağların ortaya çıkışı, 1975 öncesinde başladı. Portekiz-Angola bağlarının özel yapısını anlamak için önce Afrika’da Mozambik, Yeşil Burun Adaları, Gine Bissau ve Angola’daki Portekiz sömürgeciliğinin özel yapısına bakılmalıdır. Portekizli bilim adamları bu duruma hususi bir ehemmiyet atfettiler. Bunlardan en ilginci sosyolog Boaventura de Sousa Santos’tur. O, “Prospero ile Caliban arasında: Sömürgecilik, sömürgecilik sonrası ve kimlikler” başlıklı eserinde, Batı kimliği sömürgeciliğin bir ürünüyse bugün Portekiz dilinin konuşulduğu yerlerdeki kimliklerin de Portekiz sömürgeciliğinin özelliklerini yansıttığını ifade eder. Ve bu bir “alt sömürgeciliktir.” Portekiz sömürgeciliği onun İngilizlerin “egemen sömürgeciliği” olarak adlandırdığı sömürgecilikten farklı olduğu için Portekiz sömürgeciliğinin sonu da aynı şekilde farklı bir anlayış gerektirir.
1960’ların başlarında Afrika ülkelerinin bağımsızlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan Portekiz’deki Salazar diktatörlüğü, çözümün sömürgelerle “anavatanın” entegrasyonunda daha fazla ilerleme sağlanması olduğuna inanıyordu. Yerlileri, hiçbir hakka sahip olmayıp sadece mecburi hizmetle vergi veren, insandan aşağı bir kategoriye sokan kanunlardan müteşekkil rezil yerli yönetmeliği iptal edildi ve bu topraklarda doğan herkese Portekiz vatandaşlığı verildi. Brezilya ve Portekizli antropolog Gilberto Freyre’nin teorileri, uluslararası toplumu Portekizlilerin Afrika’da çok ırklı toplumlar oluşturmakta olduğuna ikna etmek için Portekiz sömürgesi diğer topraklara da teşmil edildi. Yerleşimciler Portekiz’le bağlarını kesmediler. Portekiz ve sömürgeleri arasındaki ilişkiler karşılıklı bağımlılık üzerine bina edildi. Bu söylentiler, Portekiz sömürgeciliğinin bir 10 sene daha sürmesini sağladı. Bu durum halen Portekiz’le özellikle Angola olmak üzere onun bazı eski sömürgeleri arasındaki bağlara sinmiş vaziyette.
Mesela üniversite örneğini ele alalım. Sömürgeci devlet, Angola’da üniversite kurmaya çok geç, ancak 1968’de karar verdi. O zamana kadar tüm yüksek eğitim diplomalarının Portekiz’den alınması gerekiyordu. Angola’da üniversiteden en büyük faydayı göçmen nüfus elde etti ama bunların çoğu 1975’te Portekiz’e döndü. Bağımsızlığına kavuşan ülke üniversiteyi millileştirdi ama pek bir şey değişmedi. Eğitim politikaları halen bilginin yurt dışında üretileceği fikrine dayanıyordu. Ya danışmanlar ithal edilmeli ya da Angola’daki iş gücünün önemli bir kısmı yurt dışında, Sovyetler Birliği, Küba, Rusya, Çin, Brezilya ve yakın zamanlarda da Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerde eğitim görmeliydi. Her iki strateji de halen derinden Portekiz’e bağlı. Birincisi, ortak Portekiz dilinden dolayı. İkincisi iki ülke arasında “akrabalık” bağı var. Örneğin, Angolalı avukatların çoğunun bir Portekiz üniversitesinde eğitim görmüş olmaları muhtemeldir. Angola’da kanunların çoğu, bazen kelime kelime Portekiz kanunlarından alındı. Mevcut ceza kanunu halen 1886’daki sömürge döneminden kalma. Daha önemlisi, Angolalı öğrencilerin Portekiz kurumlarından geçmesi, Angola’da kanun yapma sürecinde Portekiz etkisinin derinleşmesine yol açıyor. Bunun bir sonucu olarak, Angola kurumları hukuk uzmanına ihtiyaç duyduğunda bu uzmanları Portekiz’den getiriyor. Geçenlerde onaylanan Angola anayasası, José Gomes Canotilho ve Marcelo Rebelo de Sousa da dahil çok sayıda Portekiz anayasa uzmanının kontrolünden geçti.
Bir diğer bağımlılık konusu da sağlıktır. Angola’da sağlık sistemindeki hassas durum iyi bilinen bir gerçektir. İstatistiklere göre ülkede ancak her 10.000 kişiden birine bir doktor düşüyor. Angola hükümeti, durumun düzelmesi için çalıştı ve doktor yetiştirmek üzere üniversitelerde eğitim başlattı ama yeterli olmadı. Bağımsızlıktan sonra kurulan Junta Médica (Sağlık Kurulu), hükümetin Angolalı hastalara yurt dışında sağlık hizmeti vermesine imkan veriyor. Bu hastalar İngiltere ve Güney Afrika gibi ülkelere gönderiliyor. Hastalar son zamanlarda da Angolalıların vizesiz seyahat edebildikleri Namibya’ya sevk ediliyor. Ama yine de Portekiz, tıbbi, bürokratik ve pratik sebeplerle bu konuda ilk tercih durumunda. Her geçen gün daha fazla sayıda Angolalı artık vizesiz olarak Portekiz’e giriyor. Bu serbest insan akımı, iki ülke arasındaki bağların dokusunun anlaşılması için önemlidir.
Bu durum, belki de siyasi ve iktisadi alanın ötesine geçen sömürgecilik sonrası anlayışa işaret ediyor. Bu bir kültür, dil ve kan bağı meselesidir. Bugün nüfusun önemli bir kısmı, her iki ülkeye de aidiyet hissedebiliyor. Burada önemli husus, vatandaşlık meselesidir. Portekiz, Karanfil Devrimi’nden kısa süre sonra 1974’te vatandaşlık kanununu değiştirdi. Bu, Portekiz sömürgelerinde doğan ve -o zaman kanunen Portekizli olan- Afrikalıların vatandaşlık iddia etmelerini önlemek için yapıldı. Böylece, emeklilik tasarruflarını Portekiz hazinesine transfer eden çoğu Angolalı vatandaşlıktan atıldı. Angola da aynısını yaptı: Göçmenler Angolalı olarak kalmaya devam edeceklerine dair resmi beyanda bulunmadıkça Angola vatandaşlığından mahrum bırakıldı. Portekiz daha sonra jus sanguinis (Portekizli anne-babadan doğanlara vatandaşlık hakkı) getirdi, bununla Portekizli anne-babalardan doğan Angolalılara vatandaşlık kapısı açıldı. Portekizliler için ise Angola vatandaşlığı almak daha zordu. Ama 1990’ların sonlarında Angola kanunları değişti. Artık Angola’da da jus soli (o toprakta doğanlara vatandaşlık hakkı verilmesi) var. Kan bağı halen Angola vatandaşlığı elde edilmesi için önemli olmaya devam ediyor ama artık toprak da önemli bir faktör durumunda. Sonuç, sömürge Angolasında doğan göçmenlerin sadece Angola vatandaşlığı iddiasında bulunmakla kalmamaları, bunu çocuklarına da intikal ettirilebilmeleri oldu.
Artık Portekiz’in Angola’nın dünyanın geri kalan ülkeleriyle ekonomik ilişkilerindeki aracılık rolünü idrak edebiliriz. Portekizli-Angolalı nüfusun artması -her iki ülkeyle kan bağı olan insanlar- sürekli insan, bilgi ve para akımı sağlıyor. Bu, hukuk, iletişim ve bankacılık sektörlerindeki firmalar için önemlidir. Örneğin, çok sayıda Portekizli firma, faaliyetlerinin bir kısmını Portekiz’de tutup Luanda’da sadece küçük bir birim bırakarak lojistik masraflarını kısabildi.
Sonuç olarak, Portekiz’in kriz zamanlarında göç edilmesi için Angola’ya ihtiyacı var. Mesela Angola’da Portekizli göçmenler, (Fransa ve İsviçre’den sonra) en büyük üçüncü döviz kaynağıdır. Diğer taraftan, Angola’nın da hem nitelikli iş gücü hem de uluslararası boyut kazanmış ekonomi ve finans kaynaklarının Portekiz üzerinden geçmesi sebebiyle Portekiz’e ihtiyacı var. Angolalılar ve Portekizliler şimdi karşılıklı bağımlılık sistemine bağlıdır. Angolalıların Portekiz adalet sistemi üzerindeki etkisi bu bağımlılığın örneklerinden sadece biridir.
Şimdilik Angola ve Portekiz arasında siyasi ve diplomatik bağların geleceği konusunda tahminde bulunmak zordur. Ama karşılıklı bağımlılık resmi bağların ötesine geçer. Bunların ilişkilerinin temeli büyük ölçüde kan ve kültüre dayanmaya devam edecek.
Kaynak: This is Africa
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu