1789 yılında Fransız Devriminin patlak vermesiyle birlikte devrimin ürettiği sinerji bütün dünyayı titretmeye yetmişti. Osmanlılar farklı bir din ve farklı kültürün havzasına olsalar da Fransız Devriminin rüzgarlarının etkisinden kurtulamamışlardı. Devrim hem sosyal hem de siyasi rüzgarlar estirmişti. Osmanlılar modernizmle bu devrim sayesinde tanıştılar. Bu devrim, Osmanlıların son yüz yılını etkilemiş ve ardından da Türkiye Cumhuriyetinin yüz yılını şekillendirmiştir. Fransız Devriminden sonra en büyük kitlesel devrim Arap Baharı olmaya namzettir. Şimdi o da rüzgarlar estiriyor ve gölgesini sağa sola vuruyor. Arap Baharıyla birlikte Körfez ülkeleri yeni bir tehditle tanıştılar. Bu iç tehditti ve adını 'Müslüman Kardeşler' tehdidi olarak koydular. Daha önceleri, dış tehdit ve İran'dan çekiniyorlardı. Bu tehditle alakalı olarak ilk uç veren BAE oldu ve Polis Şefi Dahi Halfan yeni bir McCharty gibi ortaya çıktı ve İhvan rüzgarının etkisiyle Körfez ülkelerinin domino taşları gibi düşeceğini öngörüyordu. Halbuki Körfez'de Kuveyt'in dışında İhvan'ın örgütlü olduğu pek başka ülke gözükmüyordu. Körfez ülkelerinin serveti korkularını daha da artırıyordu. Nüfus azlığı, ordularının cılızlığı ve dış hamiye ihtiyaçları ve bu çerçevede ABD'nin de Körfez ülkelerini kumar masasında sermaye yapması hem kendilerine hem de yabancılara olan güvenlerini silip götürmüştür. Körfez gerçek manada bir sonbahar yaşarken Arap Baharının rüzgarları körfez kıyılarını dövmeye başladı. Dahi Halfan'ın açıklamalarının kendinden menkul ve tesadüf olmadığı anlaşılacaktı. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayd Al-i Nahyan, Ekim ayının (2012) başlarında bir açıklama yaptı ve Körfez ülkelerinin kendi aralarında Müslüman Kardeşlere karşı işbirliği yapmasını istedi ve onların bölgeyi istikrarsızlaştırma ve yönetimlerini ele geçirme planlarına karşı uyanık olmaya çağırdı.
*
Açıklamalar, İhvan korkusunun artık bir paranoya haline geldiğini gösteriyor. Körfez ülkelerini korkutan İhvan'ın zati gücü değil. Müslüman Kardeşlerin gerçekten de böyle bir güce haiz değil. Lakin Arap Baharı katma değerini artırdı. Ortalıkla bütün sahilleri vuran bir rüzgar var. Arap Baharı rüzgarları hala Suriye'den çıkamamasına rağmen Ürdün ve Kuveyt'i etkisi altına aldı bile. Esasında Kuveyt yönetimi Körfez'de Müslüman Kardeşlere karşı en dostane rejimlerden birisi. Bununla birlikte özellikle Müslüman Kardeşlerin de içinde bulunduğu İslami kitleler reform istiyorlar. Hem Ürdün ve hem de Kuveyt'te Müslüman Kardeşler seçimleri boykot edeceklerini duyurmuşlardı. Ürdün'ün sorunları başka Kuveyt'in sorunları daha başka. Kral Hüseyin düşmanlarını dost yapan bir kimyaya sahipken oğlu Abdullah II dostlarını düşman yapmakla meşgul.
Abdullah Fehd Nefisi'nin ifade ettiği gibi Körfez liderlikleri yaşlanmış durumda. Onun ötesinde olayların yükü altında çok yorgun gözüküyorlar. Bundan dolayı savunma pozisyonundalar. Her şeyden korkuyorlar. Bugün Körfez'de atak ve enerjik pozisyonda bulunan tek ülke Katar. Bundan dolayı Muhammed Arifi gibi İhvan'a yakın Suudlu davetçiler Kuveyt Emirinin meşruiyetini kaybettiğini lakin Katar'ın farklı olduğunu savunuyorlar. Katar meşruiyetini içeriden ziyade dış etkisinden alıyor. Katar Gazze'de boy gösterirken Kuveyt yönetimi sınırlarının dışında başka bir şeyle ilgilenecek durumda değil. Saddam'ın işgali ve ardından ABD'nin görünmeyen kayıtları Kuveyt'in sınırı dışındaki etkilerini sınırlandırmıştır. 11 Eylül'den evvel en fazla dış yardım yapan ve İslami teşekkülleri destekleyen ülke Kuveyt idi. İşgal bu rüzgarı kesti. 1975 yılından sonra yani iç savaşla Lübnan'ın bölgesel rolü nasıl kadük hale getirilmişse 1991 yılından sonra Kuveyt de kanatları budanmış ve kırık bir ülke haline gelmiştir. Hem Lübnan hem de Kuveyt'in rolünün gerilemesinde bölgesel dinamikler kadar ABD'nin de rolü vardır.
*
Nasır'ın 1954 yılında Abdulkadir Udeh ve arkadaşları idam etmesi ve İhvan'ı çile dönemine sokmasıyla birlikte Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri Müslüman Kardeşlere kucak açtı. 1971 yılında hapisten çıkmış olan İkinci Mürşit Hasan Hudeybi Mısır'dan sonra en geniş İhvan toplantısını Hicaz'da ve hac mevsiminde icra etmiştir. Lakin daha sonra özellikle Suudi Arabistan örgütlü İslami hareketlere olumsuz bakmaya başlayacak ve mesafe koyacaktır. Bunların başında da İhvan gelmiştir. BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah Bin Zayd Al-i Nahyan'dan önce merhum Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Nayıf Bin Abdulaziz de İhvan hakkında ilk olumsuz ifadeler kullanan Körfezli yetkili olacaktır. Onun ötesinde yeni süreçte İhvan'ı işkenceden geçirmiş Mısır istihbaratının ünlü isimleri Körfez ülkelerindeki güvenlik birimlerinin mutat danışmanları haline geleceklerdir. Ortak cephede savaştıklarına inanıyorlardı. Lakin Mübarek yönetiminin bu deneyimlerine rağmen iktidarı İhvan'a kaptırması Körfez'de şok etkisi meydana getirdi. Dahi Halfan sistematik bir biçimde İhvan'a çatarken BAE'nin resmi uleması arasına giren Saddam'ın eski hocası Ahmet Kubeysi de Yusuf Karadavi'yi hedef alacaktır. Yusuf Karadavi'nin BAE'ye girişi de yasaklanmıştır. Iraklı İhvan düşünürü Muhammed Ahmet Raşid ise bu ülkede hapishanelerde misafir edilmişti. Şimdi ise İhvan'a yakın Suuddlu davetçilerden Muhammed Arif, Kuveyt yönetimine yönelik eleştirilerden dolayı fitneyi körüklemekle suçlanıyor ve BAE televizyon kanallarına çıkması ve bu ülkenin kurullarında fetva vermesi yasaklanıyor. Arifi'nin 2010 yılından beri Kuveyt'e girişi de yasak. İnvan'la rejimler arasında tansiyonun yükselmesiyle birlikte Kuveytli Nebil İvadi, Tarık Suveydan, Suudlu Muhammid Arifi, Mısır asıllı Katar vatandaşı Karadavi tartışma alanlarının en ateşli konuları haline gelmişlerdi.
Körfez ülkelerinin birinci önceliği reform ve ıslahat. Bu ülkeler Arap Baharı gölgesinde buna yanaşmak istemiyorlar. Sair zamanlarda buna hazırlar mı? Bu da tartışma konusu. Eteklerini Arap Baharı rüzgarına kaptırmak istemiyorlar ve bu baharın rumuzu ve sembolleri olarak gördükleri İhvan'a da bu yüzden savaş açıyorlar. Bu biraz da yel değirmenleriyle savaşa benziyor.