Şeytanlar ve şaytansılar (insi şeytanlar) ayartıcıdır. Başka bir ifadeyle her şeytan ayartıcı ama her ayartıcı şeytan değildir. Şeytanı gündüz gözüyle görenlere pek rastlanmamıştır. Bundan dolayı bazıları onu sembolik sayabilirler. Ama çok defa salihlerin rüyasına girmiştir. Süslü püslü, cilveli ve ayartıcıdır. Kolay kolay karşı konulamaz. . Onun ötesinde ‘muhannes’ tabiatlıdır yani yumuşak güçtür. 

Sert olsa hedefine ulaşamazdı. Dediğim gibi her ayartıcı şeytan değildir. Bildiğim kadarıyla Türkiye’nin en ayartıcılarından birisi Hürriyet Yazarı Ertuğrul Özkök olmalıdır. Başarısı ve ünü ortadadır. İslami kesimlerden temas ettiklerini çarpıyor.  Hemen tesirini icra ediyor. Kendi camiasından hiçbir yazara benzemiyor. Emin Çölaşan kendisine İslami kesimlerle köprü kuruyor diye çok kızıyor ama bu ilişkiden kara geçen hep Özkök oluyor. Emin Çölaşan’ın yöntemi ayartmak üzerine kurulu değil. Onun dili, güç ve kuvvetin dili. Halbuki, ayartma taktiğiyle birlikte mağlup olduğunda bile galip konuma geçebiliyor. Yumuşak gücün marifeti burada gizli. Hürriyet mağlup olduğu sırada bile misyonunu galip getirebiliyor.

Bizim camiadan kiminle karşılaşsa sırtını mindere getiriyor. Bir bayan yazarla karşılaşma anını anlatırken kaleminden kendinden emin bir biçimde şu satırlar dökülüyor:” Hiçbir zaman kapalı bayanlara uzattığım el havada kalmadı…” Ya başını açtırıyor ya da onu bez parçası hükmüne indiriyor! Ya da şöyle diyebiliriz: Kapalı kadının örtüsünün temelinde vakarı var. Onun ötesinde kapanmanın temeli vücudu setretmektir. Başı örtmek ise tamamlayıcı bir unsurdur. Temeli yapmadan tamamlayıcı unsuru yaptığınızda tesettür iğreti hale geliyor. 

O vakit, örtünme başörtüsüne indirgeniyor. Daha önce ispat ettiğim gibi Özkök başörtüsü serbestiyetine zinhar karşı biri. Lakin lafı eğip büküyor.  Onun ötesinde içini boşaltıyor. Ne Emin Çölaşan ne de daha hızlısı, bu vadide Ertuğrul Özkök’ün eline su dökebilir. Yumuşak güç olarak ondan daha iyisi yok. Ötekiler keskindirler ama öte mahalleyi devşiremezler. Hatta bazıları devşirmeye bile karşıdır. Başta kendi aralarında Ahmet Hakan’ın yeni konumunu hazmedemeyenler bile çıktı. Ertuğrul Özkök ise bulunduğu yerin kimyasını değiştiren bir adam. Seküler kesimlerin Hızır gücü!

*
Kurumsal olarak keşfedilmiş midir? Bilemem. Ama mason locaları ne güne duruyorlar? Onu üstad-ı azam yapmak için aralarında yarışsalar sezadır. Böyle bir adamı Bilderberg’in başına getirseler ve başına tac etseler yerindedir.  Arkadaşları onu anlamıyor bizimkiler ise ona özeniyor. Batı’da olsa aynen Ferid Zekeriya gibi kapışılamazdı. Tam bir devşirme üstadı. Basındaki görünmez ikna odasının mimarı. Ahmet Hakan, ayar verdiklerinden. Ahmet Hakan deşifre olmuş bir isim. Ama aramızda gizli Ahmet Hakan olarak gezen bir sürü ‘devşirme’ var. Bunlardan birisini Erzurumlu dostumuz Ahmet Fidan anlattı. Anlattığı adam eski aşinalarımızdan. Bir zamanlar 28 Şubat sürecinde yönettiği gazetenin koridorlarında ANAP’tan vekil olacağını haykırıyordu. Hakikaten de oldu.  Dediğini de yaptı ama başka partiden. Kısmet bu ya ANAP yerine başka bir partinin şemsiyesi altında meclise girdi. Ahmet Fidan’ı şaşırtan ise Ankara’da Yazarlar Birliği Merkezine çağırdıklarında söylediği sözler.  Basın üzerine yapılan sohbetten sonra birisi boş bulunarak o zata sormuş: Favori gazeteniz hangisi? Adam utanmadan kızarmadan ‘Ertuğrul Özkök’ün gazetesi’ diye cevap vermiş. Herkesin başı aşağıya düşmüş.  

Cevabı duyanlar utanmış ama kızarmaz yüzün sahibi müheykel bir biçimde tepkisiz bir vaziyette duruyormuş.  Meşhur gazetecimizin gönlünde Hürriyet aslanı yatıyormuş. Ama o yine bugünlerde başka bir gazeteye transfer oluyor. Zira tek veya çift dönemlik vekilliği bitti. Tilkinin dönüp dolaşacağı kürkçü dükkanı dedikleri gibi o da basına dönüş yapıyor.  Elbette favorisi olsa da döndüğü yer Hürriyet değil. Belki de mekanı Hürriyet’e komşudur. Şimdilik onunla avunsun.  Hürriyet tek ve Ahmet Hakan da yetiyor. Diğerleri artık kendi zeminlerini Hürriyet’leştirecekler.  Sonra Ertuğrul Özkük’ü de kendi gazetelerine çağırabilirler. Niye olmasın? 1990’lı yıllarda bir cemaat Hürriyet’in yemekhanesi kadar bile olmayacak bir mekanda bir gazete çıkarmış ve Ertuğrul Özkök’e kompliman yapmaktadır.  Ertuğrul Düzdağ dururken egolarını tatmin için Özkök’e kur yapıyorlardı. Ama eminim ki bu gibi arkadaşlar Hürriyet’te çalışma imkanı bulamasalar da bulundukları mekanı Hürriyet’leştiriyorlar.
*
  Özkök’de bu maharet ve bizde bu malzeme olduğu müddetçe bizim camia öteye doğru kaymaya ve devşirilmeye devam edecektir. Özkök’le başa çıkamayız. Lakin yine de kendisinden centilmenlik bekleyebiliriz. Kendi kendisini sınırlamasını ve bizi fazla hırpalamamasını istirham edebiliriz.  Mesleğini bırakmasını istesek de bırakamaz. Lakin ayarttıklarını biçim camiada bırakmasa da onlara kendi mevkutelerinde iş güç verse de her şey yerli yerine otursa.  Patronu bütün gazetelerini satarken kendisinden ikinci veya üçüncü Hürriyet gazetesi kurmasını da bekleyemeyiz. Bu eşyanın tabiatına aykırı olur. Bu durumda çaresizlik görünüyor. Yaşar Nuri Öztürk ve Zekeriya Beyaz gibiler olsaydı işimiz kolaydı ve onlarla aşık atabilirdik ama Özkök demir leblebi! Adam normal yazarları değil ilahiyatçıları bile ayartıyor. İlahiyat kökenli yazarlar bile çekiciliğine ve ayartıcılığına karşı koyamıyorlar. İşte dostumuz ilahiyatçı yazar Süleyman Kösmene bile Özkök’e tav olmuş ve onun ibareleri aşkına Kabe’yi gayri Müslimlerle bile paylaşmaya razı ve hazır. Yani Kabe’nin konumunu cahiliye dönemi gibi çok dinli ve çok milletli hale getirmeyi savunuyor.  Gayri Müslimlere hac yasağı konusunda imam-i mübini (Kur’an) bırakıp Ertuğrul Özkök’ü dinliyor ve ona uyuyor. İyi mi? Tam pansiyon ve porsiyon ilahiyatçı böyle yaparsa Ahmet Hakan gibi yarım ilahiyatçılara ne diyebiliriz ki?

Durum böyle olunca ona karşı çaresiz durumdayız. Sadece ‘devşirdiklerini bari al git, camiana taşı’ demekten başka elimizden gelen bir şey yok. Ertuğrul Özkök ayartıcı bir karakter. Bu karakter bulunduğu mekanı da dönüştürüyor ve ayartma kulesine çeviriyor. Özkök ale’l ade bir adam değil. Bendeniz bile onu yazayım derken neredeyse sabah namazını fevt ediyordum.