Mantı tarifi gibi olmasın ama cemaat tarifine ihtiyaç hâsıl oldu. Bildiklerimizi yeniden gözden geçirelim.

 

İnsan sosyal bir varlıktır ve bunun kuvveden fiile çıkışı solarak elbetteki sosyal organizasyonlar veya organizmalar olacaktır. Önemli olan bu sosyal organizasyonlarda ferd ile cemiyet arasında dengenin sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesidir. Cemaat sosyal bir çevredir. Ferdiyetçilik ferdi egoizmin bir ifadesi ise cemaatçilik de sosyal egoyu temsil eder. Bu anlamda sosyal çevre ferdi ezmeyecektir. Ferd de sosyal çevreden kopmayacaktır. Bu ideal bir terkibin ifadesidir. Ama maalesef ferd ve cemiyet ilişkileri sürekli bu paralelde yani ideal potada buluşamıyor veya ilerlemiyor. Zaman zaman cemaat egosu ağır basıyor ve ferdi, kümesinin dışına atıyor. Devlet de içtimai veya sosyal yapının daha kurumsallaşmış ve muhkem halidir. Ve bu sıralamayı düşünürken İstanbul'dan bağımsız olarak adaylığını koyan Baskın Oran ' Ne dini cemaat ezsin bireyi, ne de devlet' demiş. Esasen ideal bir söz. Doğrusu da ferdin cemiyetin egosuna kurban gitmemesidir.

 

Ama günümüzde totaliter anlayışlar sadece devleti esir almamış aynı zamanda cemaat anlayışında da benzeri kaymalar ve sapmalar yaşanmıştır. Sözgelimi, ABD'de Davidyenler adıyla bilinen kült böyle bir fenomendi. 1993'te Florida'da bir çiftlik evine kapanan Davidyenlere güvenlik güçleri müdahale etmek istemiş, çıkan yangında 87 Davidyen ölmüştü.  Bir benzeri kült de Japonya'da ortaya çıkmıştı ve 'Aum Shinrikyo' olarak anılıyordu. Bunlarda temel sapma sorgulamadan itaat kuralıdır. Bir başka deyimle körü körüne itaat. Bu sapma sosyal çevrede yaşanabileceği gibi devlet düzeninde de yaşanabilir. Devlet düzenine de hâkim olabilir.

 

Esasında yakın geçmişte Hitler ve Stalin'in düzenleri ve günümüzde Kaddafi düzenleri gibi düzenler Davidyenlerin içtimai sahadan devlet katına yükselmiş türevleri veya simaları sayılabilir. Elbetteki meslek yanlışlarından dolayı hiçbir meslek terkedilmemiştir. Bu bağlamda, ontolojik bir gereklilik, zaruret ve ihtiyaç olan bu organlar yanlışlardan dolayı yok sayılamaz. Veya körelmesini murad edemeyiz. Aksi takdirde, ferdiyetçiliği kurtuluş reçetesi olarak görme eğilimine kapılırız ki bu sonuçta cemiyetin inkırazı üzerinden ferdin inkırazını sağlar. Öyleyse fert, cemiyet ilişiklerini sıhhatli ve sağlıklı bir terkip içine oturtmalıyız. Demek ki asıl mesele budur.  Aksi takdirde, ağaçsız orman olmayacağı gibi ormansız ağaç da olmaz. Veya olsa bile nadirat kabilinden olur.

 

Baskın Oran'ın teknik olarak söylediği doğrudur. Bir itiraz yok. Lakin aynı konuda Pencere köşesinde İlhan Selçuk üstadımız da fikirlerini döktürmüş. Kimi dönek referanslardan hareketle cemaatlerin hangi takımı tuttuklarının çetelesini yansıtmış.  Benim diyen adam cemaatlerin takımlara dağılımını bilemez. 'O dönek referans isim' bütün bunları nasıl tadat etti vallahi bilmiyorum. Fakat bu kesimlerin merakını ve eksikliklerini istismar edip güvenlerini suiistimal edip herifleri işletme ihtimali de var. Var ne kelime, yüksek. Güvendikleri için savunmasızlar. Boş bulunup herzelerine inanabilirler.

 

Zira cemaat takımı olarak futbol takımı tutulduğunu ilk kez, acar dönmeden menkul İlhan Selçuk abimin satırlarından okudum. Bir yanlışlık olmasın. Ancak o dönme referans isimle alakalı bizim uyarılarımızın bir faydası olacağını zannetmem. Çekememezliğimize veya müzevirliğimize verirler. Gerçekten de laf aramızda onun medya tower'lar da arzı endam etmesini çekemeyen ve oralara can atan içimizde bir sürü dönek namzeti var. Ve işin ikinci bir zor tarafı, Selçuk gibi abilerimizin, eski mahallesinin saldırılarından göz açamadığı için zavallı ve gariban duruma düşen  o referans isme cibilli bir taraftarın olmalarıdır.  Teyid etmeye meyilli oluşları işimizi daha da zorlaştırıyor. O tabii meyalan hissinden dolayı abilerimize laf anlatmak da deveyi hendekten atlatmaktan zordur. Ama yine de öyle zannetmelerinde bir beis yok. Herkes bazen tongaya düşebilir. 

 

Bakmayın siz Mahmut Efendi'ye. O yaşlı başlı haliyle ne takım tutar siz bilmezsiniz. Ama Haydar Hocam gibi karedeniz takımlarından asla vazgeçmez. Ne ed olsa adamlar feodolite kalıntısı. Nuh diyor Peygamber demiyorlar. İsmail Ağa cemaati ve Mahmut Efendi hazretlerine Beşiktaşlı yakıştırması yapan haşa huzurdan iftira atmış; dinsizlik olmasa bile densizlik yapmıştır. Bu takım faslını burada bitirelim yoksa bu iş veya aşure pişene kadar daha çok su kaldırır veya taşırır.

 

***

 

'O sabık veya sabıkalı dinci referans isim' cemaatlere göre takımları bölmüş. Bu bölücülükse de ben ne diyeyim!  İlhan Selçuk abimin yine de hoşuna gitmemiş. Hâlbuki adamların da seküler veya dünyevi bir tarafları da varmış diye sevineceğine yine yerinmesi tutmuş veya galip gelmiş. Handiyse pekâlâ memnun kalabilir veya sevinebilirdi. Ne de olsa ortada ortak bir payda var. Ama öfkesinden gözleri ortak paydayı falan da görmüyor. O takımdan ziyade sabık ve sabıkalı referansın cemaat ifadesine kafasını takmış.

 

İlhan Abi desteksiz mi desem başka bir şey mi desem kusuruma bakmasın bilmiyorum ama şunları yazmış: "Hazreti Muhammed döneminde ne tarikat vardı. Ne de cemaat! Bu gibi marifetler sonradan icat oldu..."  Ben de Ali Desetero ağabeyim gibi derim: Tabii ki eyvallah. Hepsi sonradan uydurma. Anladık da ama o topluluğa bir şey denmesi gerekmiyor mu, ne deniyordu acaba? Sosyolojik tanım olarak da cemaat gibi haklarında bir şey kullanılmıyor muydu? İlhan abim emin mi?  İlhan abim bir de onu lütfetse de tenevvür etsek, tamamını öğrensek.

 

İlhan abi'min bugünlerde aklı veya şuuru mütebellit yani karmaşık olabilir. Bundan dolayı arife tarif gibi olmasın ama şunu söyleyebiliriz: O dönemde tek cemaat vardı. Bölük pörçük gruplar veya fırkalar yoktu. Demek ki fırka parça, cemaat bütün demektir. Daha sonra zaman zaman cemaat parçanın veya parça cemaatin yerine kullanılır olsa da.  O halde, Bektaşi hikmetin son varisi İlhan abim bu tespite ne buyurur?  Müzevirlik gibi kabul etmeyecekse sabık ve sabıkalı İslamcı yazar için âcizane küçük bir tavsiyem var. İnsan yanındakilere karşı profesyonel kör olur. Tedbir almakta zorlanır ve güvendiği yerden darbe yer. Darbe deyince İlhan abim zaten yeterince bu işlerden yaralıdır bir de yarasını eşip deşmeyelim.

 

Sürc-i lisan ettikse affola!