Zannederim bizden önceki kuşağın çocukluğu Cevat Rifat Atilhan ve İğneli Fıçı okuyarak geçmiştir. Arap dünyası bile masonlukla ve benzeri gizli teşekküllerle alakalı sırlı bilgileri onun kaleminden okudu. Arap dünyasında tanınan çağdaş birkaç Türk müellifi var. Necip Fazıl'la birlikte Cevat Rifat Atilhan onlardan biridir. Daima Masonluk üzerinden gizli güçleri deşifre etmeye çalışmıştır. Bununla birlikte iddiaları ispata muhtaç bir kaziyye olarak kalmıştır. Zira, Masonluk gibi hususlar kara bir delik gibidir. Şeffaf olmadığından ve bilgi kirlenmesi yoğun bulunduğundan dolayı insan bu alana girdiğinde yanlış bilgilerle karşılaşabilir ve farkında olmadan bunları başkalarına da aktarabilir. Sonuçta bu bilgilerin kurbanı olur ve inandırıcılığı veya itibarı yara alır. Zannederim Cevat Rifat Atilhan'nı başına da bu türden yol kazaları gelmiştir.
Bununla birlikte, künyesinde emekli milis generali ifadesi yeralan Cevat Rifat Atilhan bu tür merakların sahiplerinin kolay kolay vazgeçemedikleri isimler arasındaydı. Cevat Rifat Atilhan'ın ardından bu alanla ilgili olarak bizim camiada en fazla temayüz eden Yesevizede oldu. Adeta Cevat Rifat Atilhan'ın halefi gibiydi. Bu hususta birçok kitap yazdı. Esas adı Alparslan Yasa olan Yesevizade Fransız kültürüne de aşina bir isimdi. Bilderberg Grup'la alakalı kitaplar yazdı. Türkiye Bilderberg toplantılarına ilk kez 1959'da evsahipliği yaptı. Ardından 1975'te yine bir kez daha ev sahipliği yaptı. O dönemlerde Ecevit'in Erol Bilbilik gibilerin ifadesiyle örgüt tarafından 'devşirilmesi' Yesevizade'yi sosyal demokrasiyi irdelemeye ve analiz etmeye itti.
Yapıbozumculuk üzerinden giderek tahlil yeteneğiyle birlikte aslında sosyal demokrasinin önleyici bir fikir veya kavram olduğunu keşfetti. Kitlelerin komunizmin pençesine düşmesini engelleyici ara veya sahte ve uydurma bir ideolojiye ihtiyaç vardı. Bunlar 'tarafsız müttefikler' alanını oluşturuyorlardı. Aslında bu gibi tedbirlere istihbarat dünyasında da sık sık başvurulur.
Hollanda gibi ülkelerde Maoculardan önce Mao yanlısı komunist partileri o ülkenin istihbarat teşkilatları kurmuştur. Böylece safderunlar ağa takılmış olurlar. İran devriminden sonra da İslam aleminin birçok noktasında İran yanlısı hareketleri veya grupları yine o ülkelerin istihbarat teşkilatları kurmuş veya kurdurmuştur. Bu bakımdan en çok Amerikan yanlılarının Türkiye'de maoist hareketlerin içinden çıkmaları bir tesadüf olabilir mi? Anlaşılan o ki, bu tür hareketler başkaları için bir şemsiye görevi görüyor.
***
Aslında Yesevizade'nin devşirici kavramları görmesi başarılarından birisi. Bununla birlikte, Yesevizade yani nam-ı diğer Alparslan Yasa kötü bir final veya kapanış yaptı. Doğru bilgi ile yanlış bilgi arasında gidip gelmelerden ve savrulmalarından dolayı kafası karışmış olmalı ki havlu attı ve eski fikirlerinden hepsinden rucu ettiğini ilan etti. Bu nev-i şahsına münhasır zat ya yazdıklarının altında ezildi ve çarketmek zorunda kaldı ya da yanlışın içinde doğruları ararken sabrı tükendi ve pes etti. Hepsi de mümkün. Sonraları birçoklarının ismi dönekliğe çıktı ama Alparslan Yasa sadece tevbe etmekle kalmadı aynı zamanda tamamen piyasadan da çekildi. Bu nevi şahsına münhasır ve farklı usluplu zat kendisini unutturdu. Yesevizade'den sonra Ali Uğur ayabeyi saymıyorum. Onlar arasında en yakın tanıdığım isim oydu. Bazen Masonluk gibi gizli örgütlerle uğraşırken insan detaylara daldıkça bazen bütünü göremez hale geliyor. Profesyonel körlük arız oluyor. Yani samanlıkta iğne ararken kendisini de kaybediyor. Detayı yakalayayım derken genel trendleri kaçırabiliyor. Bundan dolayı bu netameli alanlarda hem esnek hem de dinamik olmak gerekiyor. Olaylara tek boyuttan değil üç boyuttan da bakabilmeli. Hadiseleri tek renk üzerinden değil birçok renk üzerinden de okumalı. Ve bilgiden ziyade reflekslerine ve sezgisine bağlanmalı.
***
Son yıllarda Yesevizade'den sonra Bilderberg konusuyla en fazla ilgilenen Fehmi Koru olmuştu. Bu ilgi ve merakı dünyanın gizli patronlarından davet almasına kadar vardı. Bu çerçevede geçen yıl (2006) Kanada’da düzenlenen toplantıya Türkiye’den içlerinde AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış ve Yeni Şafak Yazarı Fehmi Koru’nun da bulunduğu 6 kişi katılmıştı. Koru, “Bilderberg dünyanın en gizli örgütü buna kuşku yok, bütün belgelerin üstünde gizli ve mahrem yazısı yer alıyor” demişti. Fehmi Koru da, bu gizliliğe uyarak yıllarca eleştirdiği Bilderberg hakkında sadece ‘tedbirleri’ kaleme almış ancak konuşulanları yazmamıştı. Bu yıl da adı geçmesine rağmen nedense icabette bulunmamıştır. Bunun nedeni ne olabilir? Makyaj malzemesi veya konu mankeni olmaktan imtina etmesi midir? Bilinmiyor. Ama konu etrafında fazla dolananlar ve çekirdeğe yaklaşanlar zamanla meseleye karşı soğuyorlar ve uzak durmaya başlıyorlar. Yesevizade gibi örseleniyorlar. Bu masonluk veya gizli cemiyetler merakı bizim camia ile sınırlı değil. Solda da bu işlerin piri haline gelenler ve isim bulma veya totu üzerinden sürekavı yapanlar var. Bunlar bizim camiaya da lojistik temin ediyorlar. Bunların pirlerinden birisi elbetteki Yalçın Küçük. Bir sol ayetullahı gibi konuşuyor. Soner Yalçın, Erol Bilbilik de bunlar arasında. Ama kanaatimce en teknik olanı Erol Bilbilik. Olayı Küçük ve Soner gibi batini yöntemlerle değil zahiri yöntemlerle analiz ediyor. Bu açıdan elbette daha güvenilir.
Elbette Bilderberg toplantılarına katılanlar sıradan insanlar değil. Kamuoyu imalatçıları veya kamuoyunu oluşturan isimler arasından seçiliyorlar. Cüneyt Ülsever bunlardan birisiydi. Fakat derinliği olmayanlar veya derinliği olmadığı farkedilenler süreç içinde tabii seleksiyona uğruyorlar. Zamanın elemesi altında kalıyorlar. Bir iki toplantıdan sonra eleniyorlar. 'Büyüklerin' cevher gördükleri ise küpeştede kalmaya devam ediyor. Bilderberg, CFR ve Trilateral'in saç ayağıdır. Bunlar dünyaya nizamat vermeye çalışıyorlar. Örgütün 2007 ajandasında elbette baş köşede Türkiye var. Türkiye ile birlikte unuttuğumuz Yeni Dünya Düzeni de ele alınıyor. Demokrasi, populizm ve tabii ki nükleer silahların yayılmasını önleme çerçevesinde İran da bulunuyor. Enformasyon teknolojisi ve küresel ısınma da diğer bazı gündem maddeleri.
Neden Türkiye sorusunun gerçekten de mühim bir cevabı olmalı. Bendeniz doğrusu bunun cevabını bilmiyorum. Ama onların da çok az şey bildiklerini söyleyebilirim. 1959 yılında Çeşme'de yapılan Bilderberg toplantısına hükümet erkanı da iştirak etmişti. Bu defa da öyle. Ama bir yıl sonra darbe yaşanmıştı. Elbetteki Menderes ve Zorlu veya Polatkan gibiler Bilderberg'in asil ve tabii üyeleri değillerdi. Bir seferliğine veya misafireten davet edilenlerdendi. Ve bu toplantıdan bir yıl sonra darbe oldu ve alaşağı edildiler. O dönemi hatırnxlayanlara göre darbenin dış bağlantıları da vardı. Dış basının da darbe ortamını kışkırttığı belgelenmiş vaziyette. Babacan Bilderberg toplantılarında hükümeti temsil ederken 'Türkiye bizden sorulur' diyen neocon ekipten Michael Rubin de Harp Akademileri'nde tebliğ sunuyordu. Bunlar arasında elbetteki bağlantı yok.
1959 yılında Çeşme'de yapılan Bilderberg toplantısı ile bir yıl sonra gerçekleştirilen darbe arasında bir bağın olmamaması gibi.Bununla birlikte şunu söyleyebilirim ki, Türkiye'yi kaybetmemek ve elde tutmak için gösterilen bunca gayret ve bütün çabalar boşa gitmeye mahkumdur. Bildergbergcilerin şahı gelse tarihin akışını kimse tersine çeviremez. Sonunda Türkiye kendi yolunu ve tabii mecrasını yeniden kavuşacaktır. Anakrosi ve kesinti devri bitecektir. Bu elbetteki onların Türkiye'yi kaybetmeleri anlamına geliyor. Bununla birlikte, meraklı gazeteciler için hayatın damıttığı şöyle bir tavsiye olsa gerek: Fazla merak ya insanı çatlatır ya da öldürür.