Halepli ulemadan merhum Abdulfettah Ebu Gudde’nin ilgi alanlarından birisi ulemanın hayatı idi.  Zaman ve ilim yarış halindedir. Bundan dolayı ulema zamanı tasarruflu ve dikkatli olarak kullanmak mecburiyetindedir.  Zayi edemez. Zaman ilmin en büyük sermayelerinden birisidir. Zira vakit sınırlı, tahsil edilecek ilimler ziyadedir.  Okunacak kitabın haddi hesabı yoktur. Bundan dolayı vakitlerini boşa harcamamak ve tasarruflu olarak kullanmak mecburiyetindedirler. Kimi alimler ilim talebesi için on şart sayarlar. Bulge yani azık veya maddi imkan da bunlardan birisidir. Bu şartlardan birisi de vakte azami riayet ve dikkat etmektir. Vakit israfına düşmemektir. Ve ilim kıskançtır ve bundan dolayı ‘sen kendini tamamen ona adamazsan, vermezsen o sana hiçbir şeyini vermez’ denmiştir.  Bu yüzden ‘kitapları üç kumaya bedeldi’  diye Cahız’ın hanımına atfedilen bir söz vardır. Ulemanın vakit kullanma yöntemleri  harikadır. Geçmişte alim olsalar da anadan atadan varlık sahibi değillerse maişetlerini el emeğiyle karşılarlardı. Alimlerin bir kısmı bundan dolayı Davud Aleyhisselamın sünneti veya kademi üzerinedir. Sözgelimi saatçilik vesaire yaparlar ve vakitlerinin bir kısmını buna ayırırlardı. Medineli Saatçı Osman Efendi, Hasan el Benna’nın babası veya Nasirüddin Elbani gibi zevat saat tamirciliği gibi hem mesleklerini icra eder hem de öğrenmeye ve öğretmeye devam ederlerdi.   Ulemanın vakit değerlendirmesiyle alakalı olarak Muhammed Zahid el Kevseri’nin talebelerinden  Halepli Abdulfettah Ebu Gudde, ‘ Kıymetü'z-Zeman Inde'l-Ulema (Ulema katında vaktin değeri)’ isimli bir eser kaleme almıştır. İlk baskısı Faruk Beşer tarafından Türkçeye kazandırılmıştır. Yine ulemayla alakalı olarak Ebu Gudde ‘el-Ulemaü'l-Uzzab’ yani bekar alimler adıyla başka bir eser kaleme almıştır. Bu eserde 35 âlimin hayat hikayeleri anlatılmaktadır. Bekar alimler de Hazreti İsa’nın veya Hazreti Yahya Aleyhisselamın sünneti ve kademi üzerinedirler.  

*

Çağımızın meşhur İslâm hukukçularından Muhammed Ebû Zehra da, Ebu Gudde’nin hocalarından Kevserî'yi takdir ifadeleri ile hatırlayanlardan biridir. Bu tanınmış Mısırlı alim şunları söylüyor: Onunla karşılaşmayı çok istiyordum. Yerini bilemediğim için bu isteğimi gerçekleştirememiştim. Bir gün Atabe meydanında (Kahire'de bir semt) dolaşırken, simasında hakikatin parıltılarını sezdiğim biriyle karşılaştım. Türk âlimlerinin giydiği bir elbise giymişti. Etrafında talebeleri ile yürüyordu. Talebelerden birine yaklaştım; Bu kim? diye sordum. Üstad Kevserî dedi. Bu ilk karşılaşmamızdan sonra kendisini sürekli ziyaret ettim. Yazdıklarından çok daha fazlası bir ilme sahipti. Evet o, Mısır'da bir hazine idi. Üstad Kevserî'nin kitaplarını okuduğunuzda, kullandığı dil sizde halis Arap bir müellifin bıraktığı tesiri bırakır. 
Tabir caizse ilim ehlinin ve büyüklerin gıyabi tanışmalarının vicahiye dönüşmesi sırasında Muhammed Ebu Zehra, Zahid Efendinin ilminden Mısırlı talebelerin de istifadeye medar olmalarını ister ve doktora talebelerine ders vermesini teklif eder.
Kevseri bu nazik teklifi reddetmek durumundadır.  İşte o noktada Zahid el Kevseri beşeri bir zafiyetini mazeret gösterir.  ‘Dafu basar ‘dedikleri görme kusuruna maruz kalmıştır ve sağlık sebepleri nedeniyle bu talebi yerine getiremeyeceğini söyler.

*

İlim ehli arasında yaşlılıklarında hatta gençliklerinde bu tür hastalıkların pençesine tutulanlar bazen hayatları kadar sevdikleri yazı hayatına veda etme durumunda kalmaktadırlar. Merhum Cemil Meriç gözlerini kaybetmiş ama ilim iştahını ve sevgisini asla kaybetmemiştir.  Benzeri hal yaşayanlardan birisi de Mısırlı Ahmet Emin’dir. İslam’ın Fecri, Kuşluğu ve Öğlesi gibi eserler yazan ve bu seriyi devam ettirmek isteyen Ahmet Emin’in karşısına da sağlık engeli dikilir. Doktorlar daha fazla ve özellikle gece boyu mütalaa yapmasına müsaade etmezler ve o da bunun üzerine ister istemez seriyi bırakır. Köşesine çekilir.  Doktorlar, Cemil Meriç’in başına geldiği gibi ona da okuma konusunda başkalarından yardım almasını öğütlerler. Lakin o alıştığı tarzı terk edemez ve Cemil Meriç ve Taha Hüseyin gibi başkalarının yardımıyla okuma ve yazı hayatını sürdürmeyi kabullenemez. Bundan dolayı projesini yarım bırakır ve Yevmü’l İslam adıyla projesinin hulasası mahiyetinde son bir eser kaleme alır.

Ahmet Emin’in tarzını takip eden ansiklopedistlerden birisi de Faslı Muhammed Abid Cabiri’dir. Ahmet Emin gibi velut bir yazardır ve Alev Alatlı gibi dizi kitaplar kaleme alır.  Lakin çok yazmaktan dolayı son yıllarında elleri adeta iradesine ram olmaz ve kendisine eşlik etmez.  Bazıları göz sağlığını kaybetmelerinden mütevellitı kitap okuma ve yazma serüvenlerini veya görevlerini bırakırlar.  Yine Muhammed Zahid el Kevseri merhumun talebelerinden ve dostlarından olan Ali ULVİ Kurucu Bey de son yıllarında elini pek kullanamaz olmuştur.  Elbette son yıllarda elini kullanamaz olmasından değil ama belki de isteksizlik veya meşguliyet nedeniyle Ali Ulvi Bey fazla eser yazamaz. Lakin bu eksikliği Ertuğrul Düzdağ Bey bir biçimde gerçekleştirdiği konuşmaları ve bu konuşmaların yazıya dökülmesiyle telafi eder ve ortaya  dört başı mamur bir hatırat çıkar.  Allah alimlerimize rahmet eylesin.