Mevsimlerin kendilerine has karakterleri var. Kış içe kapanmayı evi, şehri, üretimi öne çıkarırken, bahar dirilişi, ihtişamın ayaklanışının gösterisi olarak geçitte yerini alır. Baharı çocukluğa, yazı gençliğe sonbaharı ihtiyarlığa, kışı ölüm hazırlığındaki ak saçlı yaşlılığa benzetmek mümkün.

Toplumsal akışta yaz mevsimi ülkemizde daha bir esnek yaşanıyor. Tatil beklentisini içinde barındıran yaz aylarında ülke içi hareketlilik, önemli açılımları iddiasız biçimde başarma potansiyeline sahip.

Büyük şehirler okulların tatil olmasıyla boşalmaya durur. Kasabalar, köyler akrabaların ziyaretini bekler olur.

Modern hayatın acımasız yarışında tek düze koşturmacaya küçük bir teneffüs, bereketli açılımları kucaklama imkânı bulur. Akrabalık ilişkilerinin gelişmesi, farklı hayat şartları, değişik beldelerin görülmesi formel eğitimin dışında kalan, ancak, değer olarak etkileme potansiyeli açısından önemli bir eğitim metodudur.

Eğitimde öznenin iştahı ve algı durumundaki ortamın cazibesi önemli göstergelerdir. Didaktik eğitimin sevilememesinin nedenleri arasında, zorlama ile oluşturulmuş topluca eğitilenler ve eğiten pozisyonu ve sınırlandırılmış zaman yanında icbar edilmiş mekân söz konusudur.

Örgün eğitimi sevimli hale getirmek adına çoklu zekâ yöntemi üzerinden çeşitli açılımlar yapılmaya çalışılıyor. Ancak, öğretilenin öğretici tarafından öğrencinin önüne konarak başlayıp devam eden süreç belli sınırları aşamamaktadır. Örgün eğitimin öğrenci tarafından yük olarak kabul edilmesinin temel etkeni doğrudan muhatap alma ve öğrencinin talebini hesaba dâhil etmeme olarak aldığımızda, oluşturulması gereken öğrenme aşkı kendiliğinden ortaya çıkar.

Merak, öğrenmenin tetikleyici etkin gücüdür; içten doğma ile her öznenin kendine has metodunun özgünlüğünü ortaya çıkaran tarafıyla da zengin yöntemler içerir. Yaygın eğitim dayatma yapmadan, kendini fark ettirerek talebi kendine çekerken, yerine göre, duygu ve duyu organlarının önceliğini kullanır.

Yaz mevsimi tabiat ve insan temel konularından yola çıkarak zengin temalarıyla alabildiğine geniş bir okuldur. Tabanı toprak, çatısı sema olan bu okulda öğretmenin kim olduğu çok belirgin değildir. İddiası da buradadır. Tabiatın fıtratı ile insan arasındaki tamamlayıcı, karşılıklı ilişki, uyumu zengin muhtevaya haizdir. Keşifle başlayan bilme yolculuğunun zevki ve kalitesi başka kapıların yoklamasını da beraberinde getirir.

Özellikle büyük kentlerde yaşayan çocuklar,  hayattan kopuk tepkiler vermekteler. Canavarlı, vampirli korku filmlerini izlerken sadizmden gereksiz oranda nasiplenirken, gerçek dünya ilişkilerinde bocalanmaktalar; olmayan canavarı severken gerçek bir sivrisinek karşısında çığlık atıyorlar.

Yaz ayları deniz merkezli ayrıcalıklı tatilden; seyahat, ziyaret yönüyle keşfi ve tanışmayı öne koyan seçeneğe geçildiğinde tatil bir olgunlaşma okulu olabilecektir.

Sosyal dokuda zayıflayan akrabalık, komşuluk ilişkilerinin tedaviye duyduğu ihtiyaç, birey merkezli bencil kişiliklerin kitleselleşmesiyle daha bir sorun haline geliyor. Tabiat, içinde barındırdığı canlılarla, okunmayı bekleyen insaf kitabı olarak karşımıza çıkıyor. Köyünü, kasabasını dolayısıyla köklerini, kültürünü kavrama, yeni insanlarla tanış olma; saygı ve sevgiyi yaşanırken keşfetme imkânı asıl kazancı olsa gerek.

Her şeyden önce, işaret/ayet merakını, “küçük şey yoktur” tespitiyle yola çıkarmaları için, çocuklarla birlikte ebeveynlerin de senkronize olarak keşfe çıkmaları, elzem bir durumdur.