İnsan haddini aştığında vasıfları tanımlanamayan bir canavara dönüşür. On beş temmuzda ülkece yaşadığımız sorunu anlamaya ve bir daha yaşanmamasını sağlamaya yönelik çalışmaları sürdürmek zorundayız.

Konuyu değişik veçheleriyle ortaya koyan pek çok görüşü değerlendirmek önemli. Bu yazıda insan fıtratı ve vahiy ilişkisi üzerinde anlama çabası açısından yaşananları irdelemeye çalışacağız.

İnsanlar iyi ve kötülük eğilimine sahip doğarlar ve vahiy yoluyla iyiliğe Yaratıcı tarafından davet edilirler. Adaletli hayat sürmenin teminatı olan vahiy, her dönemde kurtuluş çağrısı olarak insanın sığınağı olagelmiştir.

Vahyi özgür iradesi ile kabul edip imana dönüştürüp hayata salih amel olarak yansıtan müminlerin temel özelliklerinin başında zulümden uzak durmaları gelir. Kuran zulme meyletme eylemleri konusunda dahi uyarılarda bulunur. Müslüman yanılabilir hataya düşebilir ancak, zulümde, yanlışta ısrar etmez.

Zulümde ısrar eden bünye, vahiyle kendine bahşedilen mutedil / vasat çizgiyi tahrip edip haddi aşmış olur. Haddi aşmak, mümince amellerin dışına çıkmayı, vahiyle kendine sunulan sınırları aşmak anlamına gelir.

Müslüman olduğunu söyleyen birinin haddi aşması güçlü bir etkinin sonucunda ortaya çıkar. Kibrin bu anlamda büyük işlev yüklendiğini söylemek yanlış olmaz. Kendini müminlerden çok farklı görmek ve hiçbir insanın göremediği, bilemediği ve vahiyle açıkça çelişmesine rağmen bir iddianın içine girmek, haddi aşmanın açığa çıkışını gösterir. Dine karşı din olarak tebarüz eden durum kendi dışındakileri küçümsemeyi ve değersizleştirmeyi yeğleyerek bütün Müslümanları, açıkça zikretmeden, İslam’ın dışında gösterirler. Temelsiz teviller yoluyla, hurafeden beslenerek rüya üzerinden fıkıh üreterek yol alan malum anlayış, din algısını illegal boyutta tutarak, elemanlarına gizli bir ayrıcalık bahşetmiş sayar. İllegal kurtuluş söylemi yanlışı içselleştirme açısından verimli bir durumdur ve gence ayrıcalıklı kılma psikolojisi verir. Bu aşama bilgiye rağmen, duygusal durumla ortaya çıkma eğilimi gösterir.

Temelinde kendini büyük görme, İblise has bir tutum olarak kimi zaman mütevazılık maskesiyle ortaya çıkar ve pek çok defa da bu durum tıbbi sendromla izaha kavuşur.

Ülkemizde on binlerce insanın Kuran’a rağmen ortaya çıkan ve kişisel halüsinasyonlara dayanan bir din anlayışına inanması, her şeyden önce ilim erbabının üzerinde durması gereken bir konudur ve ne yazık ki, en büyük eksiklik burada ortaya çıkmıştır.

Ortada Peygamberle sürekli görüştüğünü söyleyen ve kainat imamı olarak görevlendirildiğini söyleyen kişiye ve ona bağlı büyük kitleye, içine düştükleri yanlışlık Kuran penceresinden izah edilmedi. Karşı tarafın tezleriyle yüzleşme yönüne gidilmedi ve binlerce gencin sapık eğilime kurban verilmesine neden olundu. Diyanet İşleri Teşkilatının ve sivil alimlerin bu konudaki ilgisizliği yaşadığımız terör eyleminin ortaya çıkmasında etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ortada apaçık Kitap’ın olduğu ve iletişimin her yönüyle zirveye ulaştığı dönemde böylesine bir çarpıklığa insanları kurban vermek acı veriyor.

Göz kırpmadan masum insanları öldürecek anlayışın psikolojik durumundan önce vahyin / Kitabın yerine geçen kişinin konumunun yanlışlığı üzerinde durulmadı. Sahih din öğretisi yerine, ramazanda bile mesnetsiz, temelsiz bilgilerin bizzat resmi görevliler eliyle, malum batını kalıbı dolaylı yoldan destekler mahiyette programlar icra edildi.

Neticede haddini aşan, hakikat anlayışı zan üzerine kurulu insanın kendinden olmayanı böcek mesabesinde görmesi, üzerlerine ateş açılmasında beis görmemesine kadar uzanır. Ne acıklı durumdur ki, bir sapkın kişi on binlerce insanı çarpık anlayışla ölüme, öldürmeye sürükleyecek kadar uyuştururken ülkedeki akli selim anlayışın seyirci kalması izah edilebilir durum değildir.

Neticede birbirini tetikleyen büyük eğitim açığının yaşadığımız canice kalkışmada önemli payı söz konusudur. Sakat bakış açısının kendi dışındakini küçümseme, toplumun geldiği aşamayı anlamanın uzağında bulunması temelinde kibir ve kendinden başka herkesi helak boyutunda görmesiyle ilgilidir.

Sahih İslam’ın ortaya konmadığı yerde, onun derunu gücünü çarpık inançlar üstlenir ve herkesi içine alan cinnet durumu açığa çıkar.

Masum insanları öldürterek cennet kazanmaya inandıran psikolojiyi çok yönlü ele alma durumundayız. Yeri geldiğinde haramları helal hale getiren ve kitleler üzerinde her türlü yaptırımı gerçekleştiren ciddi bir ruh yarılmasıyla karşı karşıyayız.

Suç işleyenlerin karşılığını bulması kadar, sempatizan düzeyindekilerin ıslahı da önem kazanmaktadır.