Kaliforniya gibi büyük federal devletler, yarış başlayalı uzun süre olmadan müdahale edebilecek şekilde ilk ön seçimleri takvimden daha önceye alma hakkını elde ettiler. Aynı şekilde onbeş yıldır, "Superbowl"un oluşturulmuş olması da Güney'de aynı anda çoğul ön seçimlerin yapılabilmesine imkan sağladı. Yakın gelecekte, bu kez eskisi gibi 2008 baharına doğru değil de 2007 sonbaharında, çok sayıda stratejik ön seçimlerin birleşimi, büyük mücadelenin altı ya da dokuz aylık bir sürede başlayacağını ya da yitirilmiş olacağını gösterecektir. Sonuçta, takvimdeki bu ivmenin bir sonucu da, bir dark horse'un ortaya çıkmasını, öngörülmeyen bir adayın yarışın düzenini bozmasını çok zor hale getirmesi olacaktır. Gelecek haftalarda önemli bir müdahale olmazsa, kabaca, solda ve sağda karşılıklı olarak ikişer güçlü adayın, Demokrat adaylar Hillary Clinton ve Barack Obama ile Cumhuriyetçi adaylar John Mc Cain ve Rudy Giuliani'nin olduğunu söyleyebiliriz. Başka adaylar da yok değil; ama yeni sistem nedeniyle daha şimdiden ikincil planda kalan bu kişilerin son derece güçlü bir şekilde finanse edilmiş bu büyük mekanizmalara etki etmek için hiçbir şansları bulunmamaktadır. Başkanlık seçimlerine W.Bush'un sıkıntısını çektiği dışlama güçlü bir biçimde damgasını vurdu. Şu anki diplomasiyle baskının karışımının [oluşturduğu yeni politikanın] Ortadoğu'da bazı olumlu sonuçlar getireceğini tahayyül edebiliriz. Örneğin, Irak'ta şiddetin bir gerileme içine girmesi ve Ahmedinejad'ın marjinalleştirilmesinin güçlendiği bir ortamda İran'la bir diyalog başlangıcı umulmaktadır. 1992'de başkanlık seçimlerinden birkaç ay önce gerçekleşen; ama sonucu etkilemek için artık çok geç kalmış olan geri çekilmenin baba Bush'un ikinci dönem başkanlık yapmasını engellediği gibi, 2008 kışına doğru ön seçimlerde adaylar arasında seçimini zaten yapmış olacak olan kamuoyu için muhtemel bazı olumlu jeopolitik gelişmelerin artık etkili olmayacağı gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Bu koşullar altında, Cumhuriyetçi cephede büyük bir kararsızlıktan söz edemeyiz: Bush döneminin aşırılıklarına karşı, parti sola, 2001 11 Eylül'ünde görev yapan eski New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani'ye değil, 2000 yılında [Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adaylığını] George W.Bush'a karşı kaybeden Arizona Senatörü Mc Cain'e yönelecektir. Öte yandan, Demokrat Parti'deki yarışmanın sonucu hâlâ belirsiz. Genç ve başarılı Illinois senatörü Obama'nın partinin ileri gelenlerine kendini kabul ettirmesi güç olacaktır. George W.Bush'un eleştirisi dönemi bitmiş olacak. Ve anketlere göre seçim yarışına belli bir avantajla başlayan, ancak Vietnam Savaşı'nın tersine tek yanlı bir geri çekilmeyle savaşı durdurma imkanına sahip olmayan Demokratlar, Ortadoğu'da anti-terörist bir çatışmayı sürdürme stratejileri konusunda sorgulanacaklardır. Ancak, New York ve kendi bölgesi dışında her iki kanat tarafından, kendi eşinin bile frenlemeye çalıştığı yola gelmez bir solcu olarak gören sağdan; II. Dünya Savaşı kahramanlarının manipüle edilmiş zavallı sefiller olduğunu ve Güneş Krallığının Japon paralı askerlerinin otantik kahramanlar olduğunu bize öğretmek isteyen Clint Eastwood gibi Hollywood yıldızlarınca desteklenen, Bush'un Irak seferine koşulsuz destek vermekle suçlayan, geveze, izolasyoncu ve pasifist solun dünya görüşüyle bağlantılı soldan eleştirilen bir Hillary Clinton için de büyük bir zafer elde etmek güç olacaktır. Bakalım ne zaman Leonardo Di Caprio'nun Zawahiri'yi George Clooney'nin Michael Moore'un bir senaryosuna göre oynayacağı bir film seyredeceğiz? Belki de, bu Hollywood hastalığı aşırılıktan kurtuluş, eski başkan yardımcısı Al Gore tarafından en iyi belgesel Oscar'ının temsil ettiği dostluk ödülünün alınması sayesinde gelebilir. Çok sayıda oy getirebilecek olan 2000 seçimlerinin şanssız kahramanı merkeziliğinden ve Demokrat Parti'nin akılcı teşkilatındaki müttefiklerinden hiçbir şey yitirmedi. "Bakalım, Moore'un senaryosunu yazdığı bir filmde ne zaman Leonardo Di Caprio'nun Zawahiri, George Clooney'nin de Bin Laden'i oynadığını göreceğiz?" (Le Figaro, 3 Mart 2007)