Şu anda her zamankinden daha kalabalık olan Yakın Doğu sahnesinde her birinde 3 temel aktör olan İran, İsrail ve ABD'nin yerini aldığı üç zorlu ikilemin çözümü bekliyor.

Hz. Muhammed hakkında, hasta ruhlu ve sorumsuz bir adamın yapımcısı olduğu, en çapsız amatörlükle çekilmiş bir filmin internette dolaşan videosunun neden olduğu hem hoyrat hem iğrenç olay, en azından bir süre için, Arap dünyasında Müslüman Kardeşler ile Washington hükümeti arasındaki yakınlaşmayı öngörülmeyen şekilde kesen bir mekanizmayı harekete geçirdi. Yoğun halk öfkesiyle karşı karşıya kalan Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, Libya'da iktidarı ellerinde tutan İslamcılar gibi, bu olayların Batı ile ilişkileri geri düzelmez şekilde bozulmasını tahrik etmemesini umarak protesto dalgasına teslim olmaktan başka bir şey yapamadı.

Tersi yönde hareket eden El Kaide ve Tunus, Libya, Mısır ve Suriye'de daha geniş bir etki alanı olan Selefi çevreler ise yarı-demokratik Arap İslamcılığı ile Amerika arasında çatışmayı başlatma çabasındalar. Burada kesinlikle 1979 Tahran devriminin esnaf kanadının Amerikan büyükelçiliğini işgal etmeye karar verdiği zamanki duruş var. Dolayısıyla Mısır, Katar, Suudi Arabistan'ın bir cephede İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı'nın öbür cephede olduğu Suriye iç savaşının tahrik ettiği gitgide etkisi büyüyen karşıtlığı gölgelemek için 11 Eylül yıldönümünde şiddetli saldırıların gerçekleştirilmiş olması ihtimal dışı değildir. Aksi halde spontane gerçekleşen ve ideolojik saflık taşıyan bir gösterinin ortasında Bingazi'deki Amerikan konsolosluğuna yönelen ağır silahların varlığı nasıl açıklanabilir? Her ne olursa olsun, bu öngörülmeyen olaylar Obama ve Hillary Clinton'ın Mısır'daki arabuluculuklarında Müslüman Kardeşler lehine sarf ettikleri siyasi sermayeyi neredeyse sıfıra indirdi. Dolayısıyla Obama'nın seçim kampanyalarının tam ortasındayken yeni "mainstream" İslamcı müttefiklerinin idare etmek zorunda oldukları Selefilere karşı yükselttiği sesinden vazgeçmeden hızla bu çıkmazdan kurtulması gerekiyor.

İkinci ikilem ise İsrail'in ABD ile doğrudan siyasi çatışma içinde bulunduğu realitesidir. Burada durum İsrail Başbakanı Netanyahu Amerikan başkanlık seçimleri kampanyalarında İsrail yanlısı stratejik temelli bir Amerikan güvencesi adına Cumhuriyetçilerin adayı Mitt Romney için gitgide daha açık hale gelen desteğini meşrulaştırdığı için tam anlamıyla paradoksal hale gelmiştir. İsrail Başbakanı, akıl dışı içgüdüsel davranışa bağlı olduğu kuşkusuz olan bu siyasetin sonucu Amerika'da Washington-Kudüs arasındaki bağın zayıflamasını savunanların cephesinin gitgide daha kalabalıklaşması gerçekliğidir. İşte mesela Ehud Barak, Savunma Bakanlığı'nda tahrikçiliğe oynadıktan sonra şimdi tek taraflı bir İsrail tehdidini önemsizleştirmeye çalışıyor. Ona göre, İran ile sürtüşmenin temel yapısının zımni temellerinden biri de İsrail'in, Suudi Arabistan ve Sünni İslam'ı aynı eylemle koruma iradesiydi, bu ülkelerin de İran tehdidiyle karşı karşıya olduklarını ve İsrail'in kararlı tavrının ABD'nin yüksek çıkarlarını daha açık ve kararlı ifadesinden başka bir şey değildi.

Üçüncü ikilem ise İranlı yöneticiler Rusların, Esed Suriye'sinin yıkılışı karşısında hissedebilecekleri kaygıların çok ötesinde, çok yüksek düzeyde kaygılanmasıdır. İran yönetimi ancak dost Suriye topraklarında Hizbullah ile doğrudan ulaşma güvencesinin, şu anda ülkeye hâkim olan ailenin gitmesi ve bir uzlaşı hükümetinin kurulmasını kabul etmelerini sağlayacağını düşünmektedir. Tahran, nükleer cephesinden gerilimin düşürülmesine başlamaya girişmesinin gerektiği bir zamanda, kendisini stratejik bir yenilgiye açık hale getiren Moskova'dan daha fazla "sonuna kadar gitme" pozisyonuna saplandığı söylenebilir.

Burada da, sonuç olarak kördüğüm, mesela Washington ile diyaloğa yeniden başlamaya karar vererek ve Suriye diktatörlüğünü var gücüyle desteklemekten vazgeçerek parçalanmalıdır. Mısır egemenliğinde Sünni İslam'ın felaketsel bir şekilde aniden hareketlenmesi şimdiye kadar belirleyici olan üç art düşünceyi engellemektedir: Mısır'da Amerikan "yatıştırma politikası", İsrail'de İran karşıtı sonuna kadar gitme politikası ve İran'ın ikili nükleer ve jeopolitik sertlik politikası.

Le FIgaro, 15 Eylül 2012

Kaynak: Zaman