Medyaya yönelik şikâyetler, Tunus ve Mısır’ın devrik liderleri Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek’le Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’yi buluşturuyor. Bu iktidar üçlüsü, zirvedeki son günlerinde medyadan şikâyette bulundular, daha doğrusu haksız medya kampanyalarına maruz kaldıklarını iddia ettiler. Bu üçlü, medyanın önemini ve etkisini geç anladı. Oysa her birinin, güvenlik ve baskı araçlarının da üzerinde bir medya aracına sahip olma imkânı vardı.

Medyaya önem vermediler
Tunus’taki Bin Ali rejimi, belli bir düzeyde kalan medyayı iyileştirmedi. Rejim, çok sınırlı imkânlara sahip ve yönetimi pohpohlamaya önem veren gazete ve dergilerde rejim lehinde açıklamalar yayımlayan bir kurum inşa etmenin ve başkan hakkında tozpembe görüntüler vermenin garanti olduğunu düşündü. Önceki Tunus rejimininse, etkili medyayla uzaktan veya yakından hiçbir ilişkisi olmadı. Sorun, Bin Ali’nin kendisindeydi. Daimi olarak medyaya veya kendisine ‘hayır’ diyebilecek ve gerçekçi sorular yöneltebilecek bir gazeteciye açılma düşüncesine karşı çıktı. Bu nedenle devrik devlet başkanını savunmak zordu. Oysa Bin Ali, Tunus’ta, bilhassa kadınlar için birçok şey yaptı. Tunus’u zor bölgesel şartlar içinde aşırılıkçı dini hareketlerden korudu.

Tunus’un etkin bir medyaya sahip olmasını sağlayacak kaynağı olmadığı iddiası yanlış. Medyanın önemini, ilişkilerini ve kullanım biçimini anlayacak, gelişmiş siyasi bir aklın olmadığıysa doğru. Tunus, Bin Ali döneminde medya silahına muhtaçtı. Devrik lider, başka konulara para harcamayı yeğledi. Bir akrabası medya organlarını ele geçirdiğindeyse hedef, medyada karartmaya gitmek ve gerçekleri örtbas etmekti.

Tunus’ta Bin Ali için söylenenler, büyük ölçüde Mısır’daki Mübarek için de geçerli. Burada sorumluluk, sadece önceki başkanda değil, ayrıca kurulduğundan bu yana en azından medya alanındaki uluslararası değişikliklere adapte olamayan rejimde. Üstelik Mısır’ın uluslararası alanda bir kamptan diğerine geçmiş olmasına rağmen durum bu. Dünyada ve hatta Mısır içinde yaşananlarla ilişkisi olmayan böyle bir medya, Kahire’nin ileri gelen zihniyetlerine mahkûm kaldı ve kendilerine dünyayı büyük bir köye dönüştüren teknolojik devrimle ilişkili farklı bir döneme geçme izni verilmedi.

Süreklilikle ilgili bir konu
Kaddafi’yse, medyanın önemine dikkat çekmekte erken davrandı. Şimdilerde iktidardan düşme yoluna giren Libya lideri, gençliğinde bir medya algısına sahipti. Kaddafi, 1970’lerin başında bir gazete ve araştırma merkezleri kurdu. Hatta bir dönem, Libya’nın asıl enformasyon bakanı kendisiydi. Fakat kendi kurumlarının takip gücü sınırlı kaldı. Fakat bütün bunlardan daha da önemlisi, medyaya yatırım yapmanın dönemsel bir konu değil, süreklilikle ilgili bir durum olduğunu anlayamadı. Kaddafi, silaha harcadığı paranın küçük bir kısmını medyaya harcamayı bilseydi, bunun kendisine daha iyi sonuçlarla döneceğini görebilirdi, fakat göremedi.

Medya desteksiz kalan Libya lideri, birkaç gün önce kameralar karşısında neredeyse tamamen savunmasızdı. Zamanında oğlu Seyfülislam’ın, medyadan anlayıp anlamaması bir yana, yaşayabilir bir gazeteye veya ciddi bir medya organına sahip olmasına dahi izin vermemişti. Dolayısıyla Arap dünyasının yaşadığı devrimlerden çıkarılacak bir ders varsa, o da medya oyununun devlet liderlerini kuşatan kimselere bırakılmayacak derecede önemli olduğudur. (Lübnan gazetesi Müstakbel, 3 Mart 2011)

Kaynak: Radikal