Eğer Lübnan'da bugünlerde sahne olan olaylara bir başlık atılması gerekseydi, İran'ın sonuna kadar gitmeye kararlı olduğunu ifade eden bir başlık seçilirdi. Çünkü bu aralar İran, Suriye'de yenilgiye uğramasının Lübnan'da da uğradığı anlamına gelmediğini ispatlamak için baya uğraşıyor. Yani daha açık bir Arapçayla denilebilir ki; Lübnan az ya da çok, İran tarafından sömürülmektedir ve Lübnanlılar hatta Araplar ve hatta tüm dünya bu durumu kabullenmelidir!
Hizbullah Genel Sekreterinin yaptığı tüm açıklamalar ve gerekçelendirmeler ne kadar ikna edici olmaya çalışsa da, Tahran'da Suriye'de Esad rejiminin bittiğine dair kanaatler oluşmaya başladı bile. Her şey, Suriye rejiminin halkıyla yüzleştiğine ve bu yüzleşmenin yirmi aydır devam ettiğini biliyor. Yani Lübnanlılar, Hasan Nasrallah'ın zannettiği gibi aptal değiller. Ve sadece Hizbullah'ın rejimin düşmeyeceğine dair çırpınmalarından bile çöküşün kaçınılmaz olacağını çok iyi anlıyorlar.
Lübnanlıların ezici bir çoğunluğu ne Hizbullah'a ne de Velayet-i Fakih'e bağlı değiller. Aynı şekilde aracıya aracılık yapmak gibi önemli bir rolü olmadıkça varlığının hiçbir gerekçesi olmadığına inanılan Michel Aoun'u da desteklemiyorlar. Aoun'un 1988, 1989 ve 1990 da Şam rejimiyle çalışan Lübnanlı partilerden kendisine gelecek ve aslında tek amacı Lübnanlı kuvvetler üzerindeki savaşı sürdürme yoluyla Hıristiyan bölgelerini yok etmek ve ülkeden olabildiğince çok sayıdaki Hıristiyan'ı tasfiye etmek olan Suriye yardımının hemen öncesinde Lübnan üzerinde oynadığı rolü kim hatırlamak ister ki?
Şu anda Lübnan sahnesinde özellikle de İran'ın doğrudan müdahalesi sonrasında ve kararlaştırılan tarihten altı ay sonrasında yapılan parlamento seçimlerinin ortaya çıkardığı çirkinlikten sonra Lübnan'ı boyun eğdirmeye çalışmak ve Lübnanlıları evcilleştirmek için başka bir bölümün oynandığını görüyoruz. İran büyükelçisi Bekaa'daki Zahle kentine gidiyor ve oradaki Katolik piskoposluğunu ziyaret ederek yardım sözü veriyor. Tüm detaylar İran'ın bir sonraki temsilciler meclisinde koalisyon kurabilmek için açık hedeflerini ortaya çıkarıyor. Tahran aynı şekilde 14 mart grubunun 2009'daki seçimlerde başarıyla çıktığı Zahle kentine mecliste daha fazla özgürlük ve egemenlik garanti verileceğini söylemeyi de ihmal etmiyor. Çünkü İran Zahle'yi bir kere daha kaybetmekten korkuyor. Bu nedenle Katolik Rum mezhebinin başkenti sayılan Zahle'yi ve tüm Lübnan'ı milletvekili sandalyesi üzerinden tutmaya çalışıyor.
2009 seçimlerindeki meclis çoğunluğu Hizbullah'ın Lübnan halkına silah doğrultmaya başladıktan ve kendi taraftarları için endişe eden Dürzi lider Velid Canpolat'ın 14 Mart grubundan ayrılıp Necip Mikati başkanlığında kurulan İran yanlısı bir partinin hükümetine katılmasına zorlamasından sonra artık yok olmaya başladı. Bu nedenle Tahran sunduğu projesine karşı direnen bir Lübnan halkı buldu. Çünkü Zahle'ye giden büyükelçi önümüzdeki otuz yıl içinde milyarlarca dolar yatırım yapmayı hedefledikleri proje için halkı ikna etmeye çalışırken aslında tek hedefi Lübnan'daki Şii toplumunun tabiatını değiştirmek ve Lübnan ekonomisine zarar vermekten başka bir şey olmadığı artık anlaşılabiliyordu
İran çok aceleci davranıyor. Bunu kendi kurduğu Necip Mikati hükümetinin, Suriye rejimiyle ters düştüğü için düşürülen eski başkan Saad Hariri'nin reddettiği şeyi gerçekleştirmedeki beceriksizliği ortaya koyuyor. Çünkü Saad Hariri Lübnanlı bir Arap... Ve özgür. Her şeyden önce o özgür bir adam. Bu nedenle Tahran'dan gelen iki ülke arasındaki vizelerin kaldırılması talebini reddetti. Bu nedenle "İslam Cumhuriyeti" ile ortak savunma işbirliği yapmayı ve İran'ın Lübnan ekonomisine doğrudan müdahalesini reddetti.
Necip Mikati hükümetinin ilk yaptığı uygulamalardan biri İran vizesini kaldırmak ve özellikle körfez ülkeleri vatandaşlarının Lübnan ziyareti olmak üzere Arapların ülkeye girişini tehdit eden engelleri göz ardı etmek oldu. Ortak savunma anlaşmalarında ise, hükümet İran'ın Lübnan'dan kalkıp İsrail'in hassas bölgelerinde casus uçuş yapan "Eyüp uçağı" ile ilgili fotoğrafları İran medyasına vererek Tahran'daki ilgililere sunulduğunu ve bu şekilde İran'ın arkasında durduğunu göstermesiyle ispatlanmış oldu.
Uzun yıllar boyunca İran'ın Lübnan'daki bankacılık sistemini delmeye çalıştığı ve bu çabanın uzun vadede Lübnan ekonomisine zarar verebilecek kapasitede olduğu pek bilinen bir şey değil. Ancak kesin olan bir şey var ki, İran mevcut hükümeti suiistimal ediyor ve bir takım suçlarla onu kaplamaya çalışıyor. Bunların başında da Visam Hasan'a yönelik bombalı saldırı geliyor. Aslında İran burada Lübnan üzerinde ilk ve son sözün kendisine ait olduğunu Suriye üzerindeki egemenliğinin Lübnan üzerindeki otoritesiyle alakalı olmadığını söylüyor.
İran açık bir şekilde Lübnan devletinin kurumlarını yok etmek, ekonomisini çökertmek ve halkını fakirleştirmek için çalışıyor. Ancak Lübnanlıların Suriye sömürüsüne karşı ayaklandığını ve Suriye askerini ülkelerinden çıkarmayı başardıklarını unutuyor. Nihayetinde, Lübnan halkı Suriye askerini İran'ın sömürgesi olmak ve trajikomik bir şekilde ortaya çıkan Hizbullah'ın gölgesi altına girmek için çıkarmadı!
Herkesten önce Lübnanlılar, İsrail'in Müslüman Kardeşler'in ısrarı üzerine bölgeyi teslim etmek için Gazze'nin bir parçasını bile işgal etmeye ihtiyaç duymadıklarını çok iyi biliyorlar. Aynı şekilde, Suriyeliler gibi Lübnanlılar da 2006 yazında Lübnan'ı bitiren yenilginin ne kadar yıkıcı olduğunun farkında. Çünkü İsrail savaşta sadece Lübnan'ın alt yapısını yok etmekle kalmadı, aynı zamanda Lübnanlılara eziyet eden ve ülke ekonomisini çökertmek için çalışan bir hükümet kurup bölgeden özellikle de körfez ülkelerinden uzaklaştırmayı başaran, bununla da kalmayıp en alt seviyede de olsa vatan duygusu barındıran Şiileri, Dürzileri, Hıristiyanları ve Sünnileri aşağılayan –İran'ın sözcüsü konumundaki- Hizbullah'ın memnuniyetini de göz önünde bulundurmuş oldu.
İran'ın Lübnan hükümetini kontrolü altında tuttuğu ve Lübnan'da savaşa veya barışa kendilerinin karar verdikleri şeklindeki iddiaları doğrudur. Ama bir doğru daha var ki o da Lübnan'ın bu duruma karşı direniş gösterdiği. Lübnan'da onur sahibi herkes direniyor. Bunların başında da, İran'ın kendi toplumlarına verdikleri zararın farkında olan Lübnanlı Şiiler geliyor. Bundan da önemlisi, Suriye üzerine oynanan bahsi kaybettiğini reddeden İran ve Suriye için, halk Lübnan'ı ve Zahle seçimlerini aşan sonuçlar hazırlayacak. Yani Suriye'de kaybeden İranın lübnanda kazanması mümkün olmayacak.
Artık sürekli değişen bir bölgeden söz ediyoruz. Artık İran da dâhil olmak üzere haritası sürekli yenilenen bir Arap dünyası var. Ancak İran rejimi mezhep duygularını karıştırarak ve titrek ekonomiler yaratarak bölge haritasını yeniden çizenlerin arasına katılamayacak. Bir zamanlar İran'dan kat kat güçlü olmasına rağmen sonu gelen Sovyetler Birliği deneyimi bunun en önemli delillerinden biri olabilir.
Kaynak: Elaph
Dünya Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız