Suriye devlet başkanı olarak babası Hafız Esad’ın yerine geldiğinden bu yana Beşşar Esad , ilk kez ülkesindeki durumu tam manasıyla ifade ediyor. Esad, son olarak Suriye’nin ‘gerçek bir savaş’ hali içinde olduğunu belirtti. Bu savaş, zilleti ve köleliği reddeden Suriyelilerle 42 yıllık rejim arasında. Bir yanda bittiğini itiraf etmeyen rejim, diğer yanda özgürlük ve saygınlık talep eden Suriye halkı.

Şam’ın gözleri körleşince
Rejim, Suriye’de halk devrimi başladığından beri konuyu ülkeye karşı bir komplo şeklinde sunuyor. Evet, ortada Suriye’ye karşı bir komplo var. Fakat bu komplonun arkasında Suriyelileri saygın yaşama hakkından mahrum bırakan ve onlara haklarını vermekten kaçınan mevcut rejim duruyor. Bu haklar, her ülkede her vatandaş için öngörülen doğal haklar.
Geçen 40 yılda Suriye- Türkiye ilişkilerinin gelişimi ise Şam’ın gerçeklerle yüzleşmekten aciz olduğuna dair bir fikir veriyor. Doğal olarak rejimin -kendisini dünyada tür itibariyle tek kılan- yaşadığı kendi özel dünyası hakkında da... Suriye’de kişi başına düşen milli gelir Hafız Esad’ın 1970’te iktidara gelmesinden itibaren sürekli olarak gerilerken, Türkiye ’nin ekonomik başarı hikâyesi kendisini dünyada ilk 20 ülke arasına koydu. Buna rağmen Suriye’de kişi başına düşen milli gelir, Lübnan veya Ürdün’dekinin altında yer aldı. Oysa Lübnan, bütün kriterlerde fakir bir ülke. Ürdün de adı insan olan serveti dışında doğal kaynak fakiri olmasından ötürü en fakir dünya ülkeleri arasında yer alıyor.
Birçok zenginliğe sahip Suriye rejimi, Türkiye ’yle komşuluktan istifade etmek yerine elindeki tüm araçlarla komşuyu provoke etmeye çalışıyor. Sanki Suriye’nin bölgesel rolü, Türkiye pahasına gerçekleşecekmiş gibi ve Suriye’nin gücü Türkiye ’yi karalamaya yetecekmiş gibi... Bu yüzden Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan , Suriye’nin Türk uçağını düşürmesine değindiğinde net konuştu. Erdoğan, oğul Esad döneminde Suriye’nin Türkiye yönelik politikasında değişim olmamasından duyduğu hayal kırıklığını gizlemedi. Sanki tarih tekerrür ediyor gibiydi ve Şam, Türkiye ’yle önceki deneyimlerinden hiçbir şey öğrenmedi. Türkiye bu rejimin yapısını ve onunla ilişki şeklini iyi biliyor.
Erdoğan Suriye’nin, kendi topraklarının yanı sıra Lübnan ve diğer ülkelerden hareket ederek faaliyet gösteren Gizli Ermeni Ordusu’na verdiği destek dosyasını açtı. Erdoğan ayrıca Soğuk Savaş dönemindeki Suriye- Türkiye ilişkilerini de gündeme getirdi. Örneğin Suriye, Türkiye - Bulgaristan ilişkilerinin, totaliter Bulgar rejiminin ülkedeki Türkleri, isimlerini değiştirmeye zorlamasıyla gerginleşmesinden sonra 1985’te Bulgaristan ’la dostluk ve işbirliği anlaşması imzalamıştı. Sanki bu dönemdeki Suriye politikasının tek hedefi, Türkiye ’yi kuşatmak ve bitkin düşürmekti.

Jivkov rejimi bir örnek
Suriye’nin Türkiye ’ye yönelik hamlesinin Soğuk Savaş’la ilişkisi olduğunu varsayalım. Peki Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin çökmesinde sonra bu hamle niye devam etti? Aslında değişmeyen bir şey var: Suriye rejiminin hiçbir zaman Arap ve Arap olmayan komşularıyla yürüttüğü şantaj ve ‘güvenlik’ dediği terör ihracı dışında başka bir politikası olmadı. Türkiye , Irak , Lübnan, Ürdün veya Bahreyn’le ilişki yönteminde hiçbir şeyi değiştirmedi. Türkiye 1990’ların sonunda anladı bunu. Özellikle Lübnan’ın Beka vadisiyle Şam arasında Abdullah Öcalan liderliğinde yapılan PKK eylemlerini sona erdirmek için Şam’ı doğrudan tehdit etmesi gerektiğini anladı.
Öcalan’ın cezaevine girmesi için doğrudan tehdit yeterli oldu. Dahası, Suriye ‘gasp edilen sancak’ İskenderun’u nihai olarak bıraktı. Türkiye , Suriye rejiminin değiştiğini, işbirliği, açılım, diyalog ve ortak ekonomik çıkarlara dayalı farklı bir yöntem izlemeye hazır olduğunu düşündü. Oysa Suriye, belli bir dönem Lübnan’a yoğunlaşmak ve ardından özellikle de devrimin patlak vermesinden itibaren Suriye halkını bastırmak için Türkiye ’yle ilişkilerini kullandı. Ankara , sonunda Şam’ın hiçbir şekilde ıslah edilemeyeceğini anladı. Erdoğan’ın konuşmasının özeti buydu.
Rejimin ıslahı mümkün olsaydı, Esad Suriye’deki savaşın dışarıyla ilgisinin olmadığını ve yapması gerekenin derhal gitmek olduğunu kabul ederdi. Çünkü hiçbir rejim, kendi halkına karşı zafer elde edemez. Bir rejim halkına karşı savaşı kazanabilseydi, Hafız Esad’ın 1980’lerin ortasında dostluk ve işbirliği anlaşması imzaladığı Theodore Jivkov liderliğindeki Bulgaristan rejimi hayatta kalırdı. Belki de Suriye’nin diğerlerinden tek farkı, rejimin sonunu ilan etme noktasındaki gecikmesinin mevcut Suriye oluşumu üzerinde yansımalarının olması. Herkesten önce Türkiye bunun farkında. (Lübnan gazetesi Müstakbel, 2 Temmuz 2012)

Kaynak: Radikal