İlk bilgilere bakılacak olursa;  Topkapı avcısı Libya asıllı. Lakin bu bilgi kırıntısı olayla ilgili karmaşayı veya bilinmeyenleri çözmüyor. Suriye’den bir araçla birlikte Türkiye’ye geliyor ve İstanbul’da pusuya yatıyor ve Topkapı Sarayı ve çevresini tarassut altında tutuyor. Keşif yaptıktan sonra bir avcı gibi içeriye süzülüyor ve şeni eylemini gerçekleştiriyor! Eylemini gerçekleştirirken de ‘ ene Suriye’ yani  ‘ Ben Suriyeliyim’ veya  ‘Ben Suriye’yim’ ifadesini kullanıyor. Olay birçok açıdan esrarengiz. İki yönüyle adamın Suriye bağlantısı var. Birincisi, Suriye üzerinden Türkiye’ye geliyor. Pekala, Libya üzerinden uçakla da gelebilirdi. Neden özellikle Suriye’yi seçti?  Ve verdiği mesaj da Suriye ile alakalı. Mesajı verdiği yer ise tamamen sembolik bir mekan.  Hatta Suriye rejiminin düşman mekan olarak algıladığı bir yer. Yüzyıllar boyu Osmanlı’ya otağlık yapmış olan Topkapı Sarayı.  Ve eylemden önce de Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esat, ‘Osmanlı heveslilerini’ uyaran konuşmalar yapıyor.  Hemen akabinde adam göstere göstere ava gider gibi Topkapı Sarayına gidiyor. Hatta giderken ‘ava mı gidiyorsun?’ diye takılanlar oluyor.

Beşşar uzun zamandır Türkiye’de bazılarının Osmanlı hayali kurduklarını ve gördüklerini söylüyordu. Beşşar Esat bu sözlerini Türkiye ile ilişkileri bozulduktan sonra da söylemiyor. İlişkiler iyiyken de batı basınına rahatsızlığını dile getiriyor ve dışa vuruyordu. Türkiye ile ortaklığını Osmanlı çerçevesine oturtmuyor ve o sınırlarda görmüyor. Konuşmalarında zımni ve satır aralarında Türkiye’deki bazı odaklara hakim Osmanlı hevesinden veya rüyasından şikayet ediyordu. Demek ki bu suçlama ilişkiler bozulduktan sonra ortaya çıkan bir durum değil.  Kısaca Osmanlı’nın başka formlar altında dirilmesi ve canlanması Suriye rejimine göre hortlama niteliği taşıyor ve bu hususa hiç de sıcak bakmıyor.  Osmanlı’nın canlanmasını kendi ölümü olarak görüyor. Bundan dolayı Topkapı saldırısı göstere göstere geliyor.  

Sıradan bir adamın Topkapı Sarayına yönelmesi ve burada akıllarda yer eden bir eylem gerçekleştirmesi pek düşünülemez.  Daha önce de ASALA da 1980’li yılların başlarında Kapalıçarşı’da bir eylem gerçekleştirmişti.

*

Lakin ASALA her şeyden önce bir örgüttü.  Topkapı Sarayı eylemcisinin örgüt bağlantısı bilinmiyor.  Resmi çevrelerde eyleminin kişisel olduğu veya sahibinin yalnız bir kurt olduğu kanaati ve fikri ağır basmış görünüyor.   Libya uyruklu Samir Salim Ali Elmadhavri'nin bir yönüyle Norveçli yalnız kurt Anders Behring Breivik'e benzediği varsayılabilir. Bundan dolayı güvenlik uzmanları eylemcinin kişisel dürtülerle bu eylemi gerçekleştirmiş olabileceği üzerinde duruyorlar.  Bununla birlikte eylemi tekil ve ferdi işlese bile yine de Suriye istihbaratı tarafından yönlendirilme ve devşirilme ihtimali de göz ardı edilmiyor. Elbette ki eylem için şahsi yatkınlığı ve gözü pek veya soğuk kanlı olması önemli faktörler arasındadır. Bununla birlikte, Anders Behring Breivik’den farklı olarak Elmadhavri eylemini nispeten yabancı bir ülkede işliyor. Dolayısıyla soğukkanlı olması ‘eylemin selameti’ açısından yeterli değil. Lojistik destek alması da gerekiyor.  Suriye rejimi Samir Salim Ali Elmadhavri ve eylemi üzerinden Türkiye’ye mesaj ve gözdağı vermek istemiş olabilir. Zira Türk hacı kafilelerinin hac dönüşünde Suriye yolunda saldırıya maruz kalmaları da aynı ihtimali akla getiriyor.  Yine Şam’da görevli Suudlu bir elçilik mensubunun Hama’daki akrabalarını görmeye giderken öldürülmesi de benzeri bir eylem olarak tasnif ediliyor.

*

Türk yazarları ve yorumcuları da olayı genelde böyle yorumladılar. MURAT YETKİN’in  ‘Sanctions on Syria, attack on Topkapı’ başlıklı makalesi neden Topkapı sorusunun cevabını aralarken; Suriye rejiminin Osmanlı’ya olan husumetine ve Osmanlı’nın yeniden diriltilmesi projelerine olan aleyhtarlığına da temas ediyor. Topkapı’nın hedef seçilmesini aslında Osmanlı’nın diriltilmesi projelerine yönelik olduğunu savunuyor (November/30/2011 /Daily News).  Bu yaklaşım, Murat Yetkin ile birlikte Türk basınında Topkapı saldırısını ve avcısını analiz eden yazarların tamamının katıldığı bir yaklaşım veya görüş. Beşşar Esat gönülsüz bir adamı intihar saldırganı haline getiremez. Lakin yalnız kurt da kendi başına bu kadar sofistike ve karmaşık bir eylemi gerçekleştiremez. Demek ki,  söz konusu saldırıda ikili bir boyut olmalı. Aslı Aydıntaşbaş ve Ahmet Altan da bu görüşe katılıyorlar. Topkapı adlı makalesinde Ahmet Altan daha da öteye giderek ‘ Sırça köşkte oturan başkalarının evine taş atmasın’ deyimini hatırlatan bir yaklaşımı benimsiyor ve iç düzeni iğreti ve kırılgan yapıda olan ülkelerin bölgesel bir rol kapma peşinde koşmaması gerektiğini savunuyor. Bu uyarı, bir yönüyle gerçekçi bir tavsiye. Lakin ikinci yönüyle, tam da mesaj vermek isteyenlerin arzusu ve planlarıyla örtüşüyor. Zaten bu saldırının arkasında tekil bir icraat lakin kolektif bir akıl varsa bu akla hükmeden akil adamlar Ahmet Altan’ın mantığını yürütmüş olmalılar.

Dışarıda güçlenmek ve rol kapmak isteyen ülkeler öncelikle kendi iç bünyelerini sağlamlaştırmalı ve güçlendirmelidirler. Bu mantığa teslim olduğunuzda, PKK endişesiyle tamamen siyaseten köşeye çekilmeniz ve bölgeden tecrit olmanız lazım. Lakin IRA meselesine rağmen İngiltere dünyanın her yanında ve yöresinde   sadece at koşturmuyor, rol kapmıyor aynı zamanda askeri operasyonlar da yapıyor.  Dolayısıyla Ahmet Altan gibi gazeteciler verilen mesajı tahlil etmekten ziyade onu alıyor ve kabulleniyorlar.  Belki hükümetten beklentileri de budur.

Kocaeli’de deniz otobüsünü kaçıran eylemcinin de mesajı benzerdi.  Kocaeli'nde kaçırılan Kartepe isimli deniz otobüsünün eylemcisi Mensur Güzel’in mesajı da aynıydı:  Türkiye’yi durdurmak!  Ahmet Altan gibilerine karşı ne diyelim: Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Altan örneğinde nitekim ‘kalemi kırılsın’ da denilebilir.