“Yüksek tiyatroydu: Diz üstü çöküp dudaklarını yere dokundurdu ve vekili aracılığıyla hükmettiği toprağı öptü.” İngiliz Telegraph gazetesinden Robert Tait, Halid Meşşal’in 7 Aralık’ta Gazze’ye indiği ânı bu kelimelerle anlatıyordu. Gazze hakkında Tait’in ve diğerlerinin haberleri, İslami hareketin tarihinde bir dönüm noktasını teşkil eden bu olayı, işgal altındaki Gazze’yle ilgili merkez medya haberciliğiyle tutarlı olarak önyargılı, seçici, gerçek bir anlayış veya empatiden yoksun bir şekilde ele almaktadırlar.
Hamas hakkındaki haberler kat be kat kışkırtıcı, tartışmalıdır; ve Hamas’a yönelik siyasi tutumlara benzerdir. Ancak Hamas İsrail, İsrail medyası ve İsrail destekçileri nazarında İsrail’i yok etmeye yeminli emsalsiz bir terör örgütüdür; “ılımlı” Filistinlilerin aksine – mesela Batı destekli Filistin Otoritesi – İsrail’in “var olma hakkını” tanımayı reddetmektedir. Tait bu konuyu özenle vurgular. Tait ve benzer kişiler güçlü ve tabiatı gereği vahşi bir ordunun karşısındaki nispeten küçük bu hareketin üzerine bindirilmiş inanılmaz bu nitelemeye balıklama atlamakta veya kasıtlı olarak sorgulamamaktadırlar.
Hamas destekçileri ise 25 yaşındaki bu hareketi Filistin direnişinin cihannüması olarak görürler; laik Filistinli hiziplerin aksine tavizi reddeden ikonik bir örgüttür. Çeşitli çarpışmaları, 2004’te bir İsrail füzesiyle katledilen Şeyh Ahmed Yasin gibi Hamas liderlerine düzenlenmiş suikastları anarak görüşlerini temellendirirler. Siyasi ve ahlâki duruşu uğruna bu bedeli canıyla ödemeye hazır olan bir hareket eleştirilebilirse de her türlü şüphenin üstünde tutulmalıdır.
Fakat Solda yer alanlar için yeterli gelmiyor bu. Hareketin İsrail iç istihbaratı Şin Bet tarafından kurulduğu fikri yıllarca sol söylemdeki yerini korumuştur. Filistin ve İsrail hakkındaki pek çok sol idealde olduğu gibi bu konuda ciddi bir tartışma olmaksızın doğrudan kabul görür.
Her bir taraf, Hamas karşıtı ve Hamas yanlısı savlarını savunmak için ellerinden geleni yaparlar.
İsrail yanlısı medya, intihar bombalamaları hattında düşünmeye takılıp kaldı ki bu da seçicidir, bağlamdan yoksundur ve İsrail ordusunun binlerce Filistinliyi öldürdüğünü görmezlikten gelmektedir hatta Hamas bu taktikleri terk ettikten yıllar sonra bile.
Hamas destekçileri çarpışmaları anarlar, Hamas, İslami Cihad ve diğer direniş gruplarının İsrail’e karşı emsalsiz zafer diye algıladıkları 14 Kasım’da başlayıp 8 gün süren Gazze savaşını birlikte kazanmalarına rağmen. Filistin’in özlem ve direnişine sempati duyduğu halde Hamas’ın Suriye’deki dönüşünü, Katar’la şüpheli yakınlığını, kaypak ve şüpheli diye gördükleri siyaset tarzını kabul etmekte zorlananlar da var.
Tüm bu Hamas algıları arasında ortak bir payda var. Hepsi de gerçekleri, açık ve ince söylemleri mercek altına almış bir analizden yoksun tekdüze bir mantıkla değerlendirmekte ve çetrefilli bir olguyu büyük siyasi bağlamlara yerleştirmektedirler. Böylesi toptancı bir bakış sırf Hamas’a karşı değil Filistinli olan her şeye karşı sergileniyor. Medya çarpıtmalarının ve politik önyargıların doğal bir sonucudur. İsrail’in düşman diye algıladığı herkes derhal insanlık dışı ilan edilmekte, kaba ve saçma bir dille takdim edilmektedir. Sosyal medya bu dengesizliği bir yere kadar telafi etmektedir ancak kutuplaşmaya o da katkı sunmaktadır: Bir Filistinli ya soğukkanlı bir terörist veya müstakbel bir şehittir; kötüdür veya iyidir; Amerikan yanlısıdır yahut İran yanlısıdır.
Basit ve doğal bir analiz, Hamas’ın ne şiddet güdümündeki bir tehlike ne de kusursuz, mükemmel bir geçmiş performansı olan bir örgüt; ne İsrail istihbaratı ürünü ne de Katar’ın siyasi mecrası olduğu şeklindeki tüm sabit fikirlerden ve önceden varılmış hükümlerden uzaklaşmayı gerektirir.
Meşşal’in Gazze ziyareti hakkında haber yazan bazıları onu bekleyen militan veya dini sembolleri vurguladılar. Tait "tezahürat yapan yüzlerce destekçi – bazıları tepeden tırnağa Kalaşnikoflarla ve roket güdümlü elbombalarıyla silahlanmış haldeydi – tarafından karşılandı” diye yazmış ilk paragrafında. Başkaları ise bir gün Gazze’de “şehit olma” arzusuna ışık tutmuşlar. Bu tür haberleştirme, inançları uğruna nihâi bedeli ödemeye hazır olduğu şeklindeki derin kültürel göndermeleri kahreder. İşin aslı Halid Meşşal 1997’de Ürdün Amman’da İsrail’in düzenlediği bir suikastle az kalsın hayatını kaybedecekti. İşte bu gerçeği haberlerde göremezsiniz.
Hamas kurulduğu günden beri münasip her şekilde büyüdü. İlk demeci, hareketin o vakitler tecrübesizliğini ve bahtsız Filistinlilerle Arap dünyasının geri kalanı arasındaki ilişkilerin doğasını tam olarak resmetmektedir: “Sözü Arap yöneticilere özellikle de Mısır yöneticilerine, Mısır ordusuna ve Mısır halkına yöneltmek vazifemizdir: Mısır’ın yöneticileri! Size ne oldu? Utanç ve teslimiyet antlaşması, Camp David Antlaşması döneminde uykuya mı daldınız?”
Siyasi manzara o zamandan beri defalarca değişti. Hamas’ın evrilişi bazı değişimlere yol açarken – mesela 2006’da seçimler katılması, el Fetih’le ihtilafı ve Gazze’deki durumu ele alış şekli – son iki yıl zarfındaki bazı dönüşümler kendi eseri değildir.
Suriye’de şiddet patlak verdiğinde Hamas tarafsız bir duruş sergilemeye teşebbüs ettiyse de olmadı. Suriye’deki siyasi hizipleşme, bu seyri imkânsızlaştırdı; 2012 Haziran ayında Şam’daki bir Hamas liderine, Kemal Ranaja’ya suikast düzenlenmesi bu işin doruğuydu.
Mısır’daki siyasi çalkantının henüz durulmadığı bir zamanda Hamas’ın daraltı yaşamasının İran’a daha da yakınlaşmasına yol açabileceğinden korkulduğu için Hamas’ı onun ve diğer Filistinli hiziplerin başlıca destekçisi olan İran’dan uzaklaştırmak üzere Katar’ın başını çektiği bir kampanya başlatıldı. Katar Emiri Şeyh Halife Ekim’de Gazze’yi ziyaret ederek Hamas’ı etkilemekte başı çekti. Hamas’tan Başbakan İsmail Haniye ablukanın sona erdiğini ilan etti ve üç hafta sonra durumun öyle olmadığını hatırlatmak üzere İsrail’in büyük saldırısı geldi. Ancak Hamas’ı caydırma çabası geri tepti ve İsrail savaşı kaybetti. Bu süreçte yeni keşifler de yapıldı: Gazze’deki direniş daha önce düşünüldüğünden çok daha zengin kaynaklıydı.
Gazeliler İsrail’in savaş amaçlarını mağlup etmeyi kutladıktan günler sonra direnişe verdiği destekten dolayı İran’a teşekkür eden afişler asıldı Gazze’ye. Hamas (ve İslami Cihadın) oyunu kendi kurallarına göre oynayacakları yönünde açık bir mesajı gönderme yoluydu belki de: Hiçbir kampa ait değildi; bağlılıkları herhangi bir yönetime veya fona değil ilkelerineydi. Ancak ilginçtir, afişlerde imza yoktu.
Meşşal’in Gazze’yi ziyareti ve çok sayıda Filistinli tarafından karşılanmasıyla birlikte Hamas son iki yıla göre daha bir açıklık ve özgüvenle hareketle ediyor gibidir. Meşşal gelir gelmez “direniş olmadan siyasetin bir anlamı yok” dedi. Anlam ve ima dolu bir ifadedir bu.
Hamas 25’indeyken statü ve önem bakımından şeklini değiştirdi ki bu sivrilmede hem güç hem de zayıflık vardır. Güç bakımından belirli bir düzeyi korumak, siyasi evrimini savunmak için (istikrarı hergün azalan) Mısır’a rağmen diğer taraflara bağımlı olmaktan başka şıkkı yoktu.
Hamas dâhil Filistin’e dair ne varsa İsrail mahreçli reçete artık yeterli değil. Batılı gazeteciler karmaşık gerçekliğin farkına varmak ve Filistinlileri klişelerle nitelendirip eski dille kataloglamaktan vazgeçmek durumundadırlar. Böylesi meseleleri anlamak için iyiler ve “İsrail’i yok etmeye can atan” ötekiler gibi yorgun bir ayrımdan daha fazlası icap eder. Hamas önce kendi mahalli bağlamında sonrada İsrail dâhil çevresindekilerle ilişkisi bağlamında doğru şekilde anlaşılmalıdır.
Aradan geçen 25 yıl sonra Hamas halen dar hudutlar içerisinde ve İsrail güvenliğini, muhayyel bir İran tehdidini takıntı yapmış son derece gereksiz söylem çerçevesinden değerlendirilmektedir. Batı medyasındaki Filistin ve Ortadoğu hakkındaki haberlerin köşetaşı olan İsrail güvenliğinin aksine Filistin hikâyesinin eşsizliğini, Filistin tarihini, mücadele ve haklarını hesaba katan yeni bir anlayışa vahim bir ihtiyaç var.
Kaynak: PalestineChronicle
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı