Tam da canın bedene tutunduğu yerde varlığını hissettirir. Zahirden başlayıp gaybı ustaca devreye almak onun işi. Vefada onun gibisi yok. Yılda bir gelmeye söz verir ve her randevusuna erken gelir.

İnsana sunulan eşsiz bir nimettir oruç.

Biraz canın yanarken, ne kapılar açılacak önünde bilemezsin. İnsanın aklında olmayan, daha önce hissetme imkanı bulamadığı iyilikleri, gök çarşafı gibi serer yeryüzüne. Bilinmedik bir mekana taşır insanı, ruhun arındırılacağı, insanın anlam eksenine çekileceği süreç, takvimleri gezerek mümini bulur.

Can temizliğidir ramazan.

Köşelerin, kuralların sevgi ve merhametten yana esnediği, kolların görünenden daha geniş açıldığı bir ayla sınanır müminler.

Az bir mahrumiyetle dile gelmez kazanımlar...

Orucun sıcakla savaşı yok, mesele içimizdeki sesin kimliğini tespit etme mesaisi. Gün aynı değil, gece bir başka ve yeni kavramlar, yeni eylemler ve ruhta su sesi.

Aziz ve pak olma hamlesinde suyun işlevi. Nimetin kendinden öteyi gösterdiğini görme aşaması:

Oruç bitimsiz menzilin yolunu gösterir, anlaşılsın için her yıl tekrarlar.

Yoldan çıkma, sendeleme, ruh kararması, amaç eksikliği, hedefin flulaşması bütün hastalıklara karşı ramazan, gaflet perdesini aralamak için her daim, bıkmaz yenileyici olarak insanı onarır.

Onun gelişi hüseyni makamında esen imbata benzer.

Onun gelişi, suların da yıkandığı imsak vaktine benzer.

Yaşanılmaz bir dünyada, yeni bir diriliş hamlesinin meşalesini yakar.

“Kitap” ile gelir. Rahleyi kurar gök boşluğuna ve istisna bırakmadan seslenir insana. Örtüler altında saklanana, zalime, yolda kalmışa, mülteciye, başına bomba yağana, bombaların sahibine; seslenir bütün dillere, renklere; kadına, erkeğe, gence. Ve yemin eder kullanılan zamana, bilinen, görülen, şahit olunanlar üzerine.

Herkesin hesabına ne düşeceğini açıklar ve uyarır: “ Kuran en büyük haberdir” ( Sad- 67)

İstisna bırakmadan, her insana akbetini hatırlatan, bütün hücreleriyle onu kendiyle hesaplaşmaya çağırandan daha büyük haber ne olabilir?

Hakikatin haberi ramazanla gelmeye başladı ve onunla tamamlandı. Yeryüzünün bütün hazineleri onun yanında aciz kaldı. O Yaratan’ı tanıtır. O hayatı, ölümü ve ölüm sonrası sonsuz hayatı anlatır. İnsanı anlamaya, düşünmeye ve inanıp salih amele çağırır.

Kuran, hayatı barış yurdu yapma imkanını sergiye çıkarır.

Ramazan Kitap’ı açar ve müminin eline verir. “Anla!” der lisanı hal ile, bundan büyük rehber yok!

Orucun ikindiye vardığı aşamada ayet ayet açılır sayfalar ve yola çıkar mümin. Daha önce hiç yaşamamış gibi. Defalarca okuduğu halde sanki kimi ayetleri ilk defa okuyor gibi olur. Oruç zihnin tıkanıklığını, tutkuyla kesilen sezginin yolunu yıkayıp pürü pak eyler.

Bu imkan büyük, vakit az, ayetten ayete...

Ruhun yıkanışı, suya özlemle, sıcağın varlığıyla tezat bahsinde ortaya çıkar. Oruç tekrarları yıkar. Bir sahici zaman getirir ki, her anı farklı hissedişlerle hasada durur.

Müminlere mahsus yağmur, çiçeğin toprağı çatladığında iner ya, işte öyle…

Çocuğun gülümsemesiyle içimize akan iyimserlik nasılsa işte öyle.

Gecenin örtüsünü kaldıran, güneşin doğuş anını resmeden anın anlatımı gibi.

Ramazan mümine has ayrıcalıklı nimet.

Bir başkasına yar olmayan ayrıcalık. Mümini omuriliğinden tutup anlamın eksenine çeken ruhun çağrısı.

Bedeni ve ruhu aynı anda birbirine uygun hale getirmek için bir ay boyunca vakitten yeni vakitler devşiren mektep. Yenileyici, her dem kararlılıkla yeryüzünün ihtiyacını Müslümanlar üzerinden mekana eken bereket yüklü rüzgar.

Yaralı ümmete bakmasını, düşünmesini, insaf ve merhamet iklimine girmesini fısıldayan bedensiz güzel. Görünmez irfan sofrasından, isteyen istediği oranda nasiplenir ve o sesiz anlatımı, işaret dilindeki yeteneğiyle bayram der, toparlanır.

Halimiz bayramla ne kadar uyumlu? Bayram derken de bir başka uyarıya dikkat çekmek ister her defasında. Soruyu kendimize sormamızı ister:

Bir kitabın çocukları, kardeşim deyip kucaklaşamayınca, ümmet olunabilir mi?