Hasan Nasrallah’ın Arap Baharı’nda sergilediği duruş Arap dünyasındaki birçok kişiyi şaşkına çevirdi. Hizbullah lideri Ocak ayında Mısırlı ayaklanmacılara övgüler yağdırmış - sadece birkaç ay öncesinde - Hüsnü Mübarek’e karşı ayaklanma çağrısı yapmasına az kalmıştı. Her şeyden evvel Hizbullah üyeleri Gazze’deki Filistinlilerle sırf irtibat sağladıkları için hapse atılmışlardı. Nasrallah, ABD ve İsrail müttefiği bir otokrat olmakla suçladığı Mübarek’ten hazzetmezdi.
2008’de İsrail’in Gazze saldırısı sırasında Mısır ve Filistin arasındaki Refah sınır kapısını kapattığı için yaşlı Mübarek’i devirmeleri çağrısı yapmıştı Mısırlılara.
Aynı şey Libya konusundaki duruşu için de söylenebilir; Kaddafi’den alacağı bir hıncı vardı. Nasrallah’ın akıl hocası ve rol modeli İmam Musa Sadr 1978’de Trablus’u ziyareti sırasında Kaddafi tarafından kaçırılmıştı. Önde gelen Şii siyasetçiler serbest bırakılması için tam 33 yıl harcadılar ve İmam Musa Sadr’ın ortadan kaybolmasının suçlusu olarak Kaddafi’yi gördüler.
Söz konusu olan Bahreyn olduğunda, Nasrallah’ın sesi daha gür çıktı. Genç Bahreynlilere rejimi devirmeleri çağrısı yaptı ve Şubat ayından itibaren göstericilerin şiddetle bastırılmasını sert bir şekilde kınadı. Bahreyn’de Sünni yönetime karşı ayaklanan göstericilerin Nasrallah gibi Şii olduğunu da kaydetmelidir.
Nasrallah, Bahreyn ayaklanmasını asırlarca geri giden Sünni ve Şii Müslüman çatışmasının bir uzantısı olarak gördü.
Yemen’e gelince, Hutsiler olarak bilinen Yemenli Şiilerle yıllardır çatışan Cumhurbaşkanı Abdullah Salih’i güçlü bir şekilde eleştirdi. Nasrallah, Mısır, Tunus, Libya ve Bahreyn’den dersler çıkarmalı diye Salih’e uyarıda bulunarak çekilmesini, şeref ve şöhretinden geriye kalan ne ise onları kurtarmaya bakmasını öğütledi.
Ancak sıra Suriye’ye gelince çok başka bir ton kullandı. Olaylara onunla aynı yerden baktığımızda anlaşılabilir bir durumdur bu ve İran’daki müttefiklerinin duruşunu yansıtmaktadır.
Şam’ın 20 yıldır müttefiki olan Nasrallah, Mart ayından itibaren gittikçe kanlı hale gelen gösterilerdeki Suriyelileri övmeyi reddetti ve diğer Arap yönetimlerinin aksine Beşşar Esad rejiminin bunu hak etmediğini savundu.
Dinleyici kitlesine Suriye, Hizbullah’ın stratejik bir müttefikidir dedi ve çoğu Arap başka yöne bakarken iyi günde, kötü günde Suriyelilerin yanında olduğunu ilave etti. Bugün onun düşmanlarıyla yan yana olmak onun için şık olmaz ve hayal bile edilemezdi; ve göstericileri uluslararası komplonun parçası olmakla suçladı.
Kasım ayı ortalarında Dürzi lider Velid Canbolat’la görüşürken Suriye rejiminin bu krizden daha güçlü bir şekilde sağ çıkacağına inandığını söyledi. Lübnan, Irak ve Filistin’deki direnişi destekleyenlerin yanında olmak siyasi, ahlâki ve dini vazifemdir dedi.
Nasrallah, 10 yıldan fazla bir süredir Suriye’de en popüler ve en sevilen Arap şahsiyetiydi şüphesiz. Hizbullah marşları ve onun yaptığı konuşmalar cep telefonlarına indirilir, resimleri araçların ve dükkanların camlarına yapıştırılırdı.
İnsanı çoşturan konuşmaları geniş bir kitleyi her daim cezbetmiştir öyle ki gençler ve yaşlılar onun İsrail’i yok etme sözü verdiği konuşmalarını dinlemek için kafelere doluştuğundan dolayı caddeler boşalırdı. Pek çok Suriyeli onu bir aziz figürü olarak görürdü.
Çoğu Arap lider müsrif bir hayat tarzı sürerken Nasrallah siyasi parti liderinden çok bir keşiş gibi estetik bir hayat tarzı sürerdi. En büyük oğlu Hadi 1997’de hayatını kaybettiğinde, Arap liderlerinin pahalı arabalarla gezen, “başarılı” ticari kuruluşları idare eden ve Avrupa’da tatil yapan çocuklarını izleyen Suriyeli kitleler onu daha da sevdiler.
Nasrallah’ın çarpıcı başarısının sırrı, İsraillilerle karşılaşma ve onlara ciddi acılar yaşatma kabiliyetiydi. Her ne kadar Hizbullah lideri Suriyeliler nezdinde etkileyici bir güce sahip olmayı sürdürüyorsa da, bu sahne artık gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Nasrallah’ın Suriye’deki popülaritesinin azalmasında çeşitli sebepler rol oynamıştır. Çoğu kişinin inandığının aksine, bu sebeplerin hepsi birden Mart ayında patlak veren huzursuzluk karşısında Nasrallah’ın sergilediği duruşla alakalı değildir.
Nasrallah, cazibesinin çoğunu güvenlik nedeniyle Lübnan’daki kamusal hayattan çekilmesiyle kaybetti; şöhretini borçlu olduğu kalabalık meydan konuşmaları yerine televizyondan yaptığı canlı konuşmalarla hitap etmeye başladı dinleyici kitlesine. Televizyondaki bir kişiyi dinlemek başka, şahsen görmek başkadır. Bu ikincisi, kitle ve konuşmacı arasında bağ tesis eder ve duyguları ateşler.
Ortadan kaybolması, Nasrallah ve (hem Lübnan hem de Suriye’deki) sevenleri arasında fiziki ve ruhi bir engel ortaya çıkardı. Arap ve İslam dünyasında yeni taraftarlar edinmesini de engellemiştir bu.
Sonra da Lübnan eski başbakanı Refik Hariri suikastını soruşturan özel mahkemeyi takıntı haline getirdi. İddianamede isimlerini verdiği dört Hizbullah üyesine işaret ettiğinden dolayı İsrail projesi olmakla itham etti mahkemeyi.
İnsanlar Nasrallah’a saygı duydular ve onu alkışladılar çünkü ona katılsalar da katılmasalar da, onun bencillikten uzak bir siyasetçi olduğunu, parti politikasından ziyade davasını umursadığını hissediyorlardı. Nasrallah birdenbire Hariri davasını soruşturan özel mahkemeyi başka her şeyden daha çok umursamaya başladı.
Özel mahkemeyi eleştirmek ve mahkemeyi yok etmeye odaklanmak bir şeydir fakat Nasrallah’ın yaptığı, Lübnan siyasetindeki her şeyi unutmak oldu sırf özel mahkeme yüzünden. Hizbullah bugünkü yere kendisi için dikkatlice inşa ettiği (özellikle de Şii camia içerisinde) “fakirin ve muhtacın kurtarıcısı” şöhreti sayesinde gelmişti hâlbuki.
Nasrallah, seçmenlerinin sosyal, siyasi ve askeri kahramanı olarak öne çıktı; onlara içme suyu getiren, iyi hastaneler inşa eden, okulları iyileştiren, ucuz sağlık hizmetleri sunan ve cephede etkileyici bir performans sergileyen bir kahramandı. Ancak Hizbullah son yıllarda direniş ve ulus inşasıyla arasına mesafe koyup ucuz siyasete daldı.
Şam’daki rejim karşıtı sokaklar Nasrallah’a çok kızgın. Gerçekçi olmayan bir şekilde, rejim karşıtı sokakları destekleyeceğini sanmışlar, İran’ın Suriye’ye verdiği sabit desteği ve Suriye’de rejimin çökmesi durumunda bunun Lübnan’daki direnişe zarar vereceğinden Nasrallah’ın korku duyduğunu unutmuşlardı.
Göstericiler krizin başlarında Hizbullah’ın yeşil bayraklarını yaktılar ve bazı vakalarda Hizbullah liderinin posterlerini çiğnediler.
Bu esnada, rejim yanlısı göstericiler Nasrallah’ı övdüler ve “Nasrallah’ı koruması için semaya yakardılar.” Nasrallah, bilmediği ve dilini anlamadığı bir Suriye sokağının olduğunu fark etti.
Nasrallah, her kesimden Suriyelinin kendisini ve Hizbullah’ı desteklediğine inanmıştı yıllarca –ki yanlıştı. Bu yanılsama, tüm Suriyelilerin kendisini desteklemediğini fark ettiği Mart ayında yok oldu.
Tam aksine, bazıları ya Sünni çoşkunluktan veya o bir Şii savaşçı olduğundan yahut da Suriye yönetimine verdiği sabit destekten dolayı ona karşı hiçbir sevgi beslemiyordu.
Yaz ayları geldiğinde, Hizbullah, Suriye’deki “öteki sokağı” inceleyerek, hakkında daha fazlasını öğrenmeye çalışarak onunla köprüler inşa etmeye başladı zira olan bitene bakınca, Hizbullah sadece rejim yanlısı sokaklardan haberdardı.
Hizbullah’ın resmi duruşu Suriye hükümetinden yana oldu fakat Suriyeli müttefiklerine ciddi siyasi ve iktisâdi reformlar yapma çağrısı yaptılar ve bir noktada Suriye sokakları, muhalefet ile yönetim arasında aracılık yapmayı denediler. Söz konusu olan rejim karşıtı sokaklar olduğunda, bunun işe yaramamasının sebebi Hizbullah’ın dürüst bir aracı olmayışıydı; açıkça rejimden yana taraf tutuyordu.
Suriye’deki kriz daha bir ortaya serildikçe Nasrallah da geleneksel dostlarıyla ittifakını korurken toplumun diğer kesimlerine de erişmek maksadıyla ip üstünde yürümek zorunda kalacaktır.
Nasrallah için siyasi kurnazlık bu zamana dek sadece karmaşık Lübnan siyasetinde gerekiyordu. Suriye’deki kitlelere kendisini sevdirmek için manevra yapma ihtiyacı hissetmemişti bugüne değin. Ne de olsa hiçbir şeye aldırmadan onu destekliyorlardı. Yapması gereken tek şey kendisi olmasıydı; Suriye sokaklarının tam desteğini garantilerdi bu.
Artık durum böyle değil. Nasrallah kısa bir süre öncesine kadar Suriye’de sahip olduğu popülariteyi sürdürmek istiyorsa – Suriye tarzı- bir siyasi çıkarcılıktan uzak durmak zorunda kalacaktır.
Kaynak: Atimes
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı