Kurban Bayramı'ndan 2-3 gün önce Fatih Camii'nin arka tarafında kurulan kurban pazarına giderdik. Babam önce şöyle bir bakardı, sonra birkaç tanesini eliyle yoklardı, fazla pazarlık etmeden bir tanesinde karar kılardı.

Bir hamal tutup eve getirirdik. 2-3 gün onu besler severdik kardeşlerimle. Kurban Bayramı sabahında, babamın tanıdık kasabı gelir, biz çok geri plana çekiliriz, küçük bahçemizde tekbirler arasında kesim yapılırdı. Kan falan görmezdik. Yapılan iş Allah'ın emriydi. O hayvan da herhangi bir hayvan değil, bir kurbandı. Duygularımız çok dengeli ve sağlıklıydı; çünkü öyle olması için büyüklerimiz özen gösterirdi. Tabii ki içimizde bir burukluk oluşurdu ama, gösterilen manevi özen onu iyileştirirdi; o hayvanı sanki bir rütbe kazanmış gibi görürdük. Allah yolunda kurban edilmek biraz manevileşmek gibi gelirdi bize.

Biz çocuklar; kasap, işini bitirene kadar, bahçeye bakmazdık. Bahçeye bakışımız tekbir sesleriyle perdelenirdi. Kurban kesemediğimiz bazı yıllar da oldu ve o yılların hüznünü hiç unutmadım. Usulüyle adabıyla özeniyle kurban kesmenin kendine mahsus bir huzuru vardır. O kurbanla kesim öncesinin 2-3 gününde adeta konuşurdum ve bana kurban edileceğini biliyor gibi gelirdi. Her şey tamamen manevi bir iklimde cereyan ederdi.

Ne düşünürdük çocuk aklımızla?.. Cenab-ı Hak, yarattığı mahlûkunu, bizim istifademize vermiş. Bizim için yaratmış onu. O'nun rızası için kesiyoruz, ama biz yararlanıyoruz. Daha nice nimetler lütfetmiş... Bu hayatın böyle bir hikmetli düzeni var... Fakir fukara da yiyecek... Merhamet duygularımız zedelenmiyor. Meşrû olanda, Allah'ın rızasına uygun işlerde, sırlı güzellikler var... Üç gün önce ben o koçu besliyordum ama, şimdi de üzüntülü değilim. Allah, yüreğimize ruhumuza farklı bir hal veriyor... Böyle düşünürdüm çocuk aklımla... Ve bu düşünceleri telkin eden, ailevî ortamdaki özenli ve bilinçli davranışlardı.

Köyde babaannem amcam vardı. "Hadi bu bayram onlara gidelim" türünden bir şey olmazdı. Babaannem gelecekse bir ay öncesinden gelirdi. Kimse evini boşaltıp terk etmezdi. Bayram telaşının da özel bir sükunet disiplini vardı. Patırtı gürültü, bağırış çağırış, anlamsız koşuşturmalar olmazdı. Hele öyle kapı kapı dolaşan çocuk kafileleri hiç bilinmezdi. Bayram namazının vakti, bizce sabah namazının vakti gibiydi; babamın elinden tutup o vakitte giderdik camiye.


DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ