ŞAM - Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'tan resmen geri çekildiğine dair haberler Arap medyasında sıradan bir olay gibi yer alıyor. Mesela El Arabiya ve El Cezire televizyonlarında Irak haberleri sıralamada Suriye, Mısır, Libya ve Yemen'den sonra geliyor.
Şark-ül Evsat gibi popüler Arap gazetelerinin hepsinde manşetleri Irak'tan ziyade Suriye kaplıyor. Dokuz senenin ardından - çok uzun ve hiç hoş karşılanmayan bir kalışa son verilerek - Amerikalıların terk etmelerinden sevinç duymakla birlikte Arap kitleleri, yemek tabaklarında Arap Baharı'nı tecrübe eden ülkelerden çok fazla şey olduğunu, Irak meseleleriyle ilgilenmek üzere pek yer kalmadığını hissediyorlar.
Aynı şey 60 seneden fazla bir zaman Arap aleminin ana - ve tek - saplantısı olan Filistinlilerle ilgili şeylerde de geçerli. 2003-2011 arasında Irak, 1948'den itibaren de Filistin'e çok fazla çaba, zaman, para harcandı, gözyaşı döküldü.
Arap sokağı, Irak'ın ancak Suudi Arabistan, Suriye, Ürdün ve İran'da demokrasilerle sarılması halinde küllerinden doğacağını savunarak artık başka yerlere bakma zamanının geldiğini söylüyor. Irak'ın başarılı olması için, Arap Baharı'nın tüm Arap aleminde başarılı olması ve bir noktada Irak'a da ulaşmasına ihtiyaç var.
Ancak o zaman Irak gerçek demokrasiyi tadar. Irak'ta rejim karşıtı protestolar bu sene mart ayında başladı, Başbakan Nuri El Maliki'nin, 2014'te üçüncü dönem için seçilmeye çalışmayacağını açıklamasını sağladı.
Bir zamanlar isyan merkezi olan Selahaddin gibi bazı Sünni eyaletler zaten, Bağdat'taki İran yanlılarını devirme maksadıyla 2012 başlarında Sünni bir ayaklanma ya da "Sünni Baharı" planlıyorlar. Açıkçası, askeri diktatörlüklerle çevrili bir demokratik Irak, işlemez. Çünkü Arap ve İran diktatörlükleri, 40 seneden fazla bir zamandır Lübnan'da yaptıkları gibi daima bunu devirmeye çalışacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Leon Panetta, savaşı resmen sona erdiren merasime katılmak üzere perşembe günü uçakla Bağdat'a geldi. Sekiz sene, sekiz ay ve 25 gün süren ABD işgalinin sona erdiği ilan edilerek ABD bayrağı indirildi ve katlanıp kaldırıldı.
ABD kuvvetlerinin Irak'taki son komutanı General Lloyd J Austin III, son birkaç personeliyle birlikte uçakla ülkeden ayrıldı.
Başkan George W Bush'un 2003'te, sonradan vakitsiz olduğu ortaya çıkan "Görev başarıyla tamamlandı" ifadesinde olduğu gibi cesur ifadeler olmadı. Kuşkusuz Arap Baharı'nın gölgede bırakmasıyla çok sessiz bir geri çekilme oldu.
Bağdat'a gelmek üzere uçağa binmeden önce Afganistan'da açıklama yapan Panetta, ülkesinin Irak'taki savaşı hakkında değerlendirmede bulundu:
Sanırım biz, Irak’a girmemizin lehinde ya da aleyhinde olmanıza bakmaksızın birçok yönden biraz memnuniyet duyabiliriz. Irak’a kendisini yönetebilme ve geleceğini sağlama alma ve ümit ediyoruz ki demokrasinin faydalarından tad alma fırsatı veriyoruz. Bu kolay olmayacak. Sorunlar olacak. Terör meselesiyle karşı karşıya kalacaklar. Ülkeyi bölmek isteyenlerin yol açtığı sorunlarla karşı karşıya kalacaklar.. Demokrasiyi denemenin yol açacağı sorunlarla karşı karşıya kalacaklar.
Üç sene once devlet başkanlığı için yaptığı kampanya sırasında ABD askerlerini ülkeye geri getireceği taahhüdünde bulunan Başkan Barack Obama da ABD’nin geride "egemen, istikrarlı ve kendine güvenen bir Irak” bıraktığını söyleyerek benzer bir görüşte bulundu.
Bazı Cumhuriyetçiler uygulamayı eleştirseler de Amerikalıların çoğu bunu destekledi. Bu hafta Irak’tan dönen askerlere hitap eden Obama, ABD askerlerinin ülkeye “başları dik” halde döndüklerini ifade ederek askerlerin "olağanüstü başarılarını" alkışladı. O, "Irak’taki savaş yakında tarihe geçecek, hizmetleriniz unutulmayacak" diye de ekledi.
Obama, Irak’ta ölen 4.487 Amerikalının hayatı ve askeri operasyonlar için vergi mükelleflerinin paralarından harcanan bir trilyondan fazla dolar hakkında ise ciddi hiçbir şey söyleyemedi.
Obama, Amerikalıların neredeyse dokuz sene önce Irak’a gittikleri zaman gayelerinin Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarını bulmak, Irak diktatörünü devirmek ve Arap alemini demokrasi için daha güvenli bir yer yapmak olduğu temel gerçeğini bilmezden geldi.
Her ne kadar bugün demokrasi Arap aleminde yayılıyorsa da Irak’ın bunda hiçbir payı yoktur. Arzu edilen domino etkisi asla gerçekleşmedi. Saddam gerçekten devrildi ama Saddam sonrası siyasetçileri, kendilerini gerçek demokratlar olarak kabul ettiremediler.
Gerçekte Irak bugün demokrasi gibi görünüyor ama dini güdülerle hareket eden siyasetçilerin, şeker kaplı, henüz bir diktatörü olmayan diktatörlüğüdür.
Bugünün Irak’ında laiklere zulmediliyor, Hristiyanlar mülteci olmaya zorlandı, Baasçıların devlet dairelerinde görev yapmaları yasaklandı ve Bağdat’ta Sadr Semti gibi Şii mıntıkalarında İran modeline dayanan mini teokrasiler hüküm sürüyor.
Ekonomi yerlerde sürünüyor, geceleri sokaklarda silahlı adamlar dolaşıyor. 2003’te Saddam’ın devrilmesinden bu yana, Iraklı arkadaşlarını öldüren hiçbir Iraklıdan hesap sorulmadı. Mesela, Maliki'nin Dava Partisi’nden tek bir yetkili bile mahkemeye çıkarılmadı. Amerikalılara göre ölen Iraklıların sayısı "100 bini aştı.” Iraklılar ise bu rakamın bir milyonun üzerinde olduğunu söylüyorlar. Bu korkunç şartlarda hiçbir demokrasi ciddiye alınmaz.
2008’de Bush ve Maliki arasında imzalanan anlaşmaya göre tam geri çekilme tarihinin 31 aralık olması gerekiyordu. Anlaşma, dünyanın çok iyi hatırladığı üzere tam olarak iki sene önce imzalanmıştı. Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi 14 aralıkta Bağdat’ta basın toplantısı sırasında “Bu sana Irak halkından bir veda öpücüğüdür, seni köpek” diyerek her iki ayakkabısını Bush’a fırlatmıştı.
Amerikan karşıtlığı yüksekti. O zaman olduğu gibi şimdi de öyle. Ama bu kez ayakkabı fırlatma olayı olmadı. Sadece bir zamanlar Sünni isyanının merkezi Felluce’de, ölenleri için kızgın Iraklılar tarafından Amerikan bayrakları yakıldı. Çoğu Iraklı, ABD işgalinin sona erdiğini görmekten sevinçlidir.
İran, Suudi Arabistan ve Suriye, farklı zamanlarda hep korkunç derecede Irak’la meşgullerdi ve “işgal sonrası” senaryosu planlıyorlardı. Bu ülkeler, Amerikalıların çekilmesiyle bir boşluk meydana geleceğine inanıyorlar. Maliki ülkeyi kendi başına yönetemez, onun bakanları, polisi, ordusu ve güvenlik kuvvetleri, iş devlet inşa etmeye geldiğinde çok zayıftır.
Boşluk sadece, sırasıyla Şii ve Sünni sokaklarını kontrol eden İran ve Suudi Arabistan tarafından doldurulur. İran Sünni topraklarında maceraya giremez, Suudi Arabistan’ın da Ammar El Hekim, Muktada El Sadr ve Maliki gibi Iraklı Şiilerin ağırtopları üzerinde herhangi bir nüfuzu yoktur.
Her iki mezhep üzerinde topluluklararası nüfuza sahip tek ülke Suriye’dir. Onda Mukteda’nın kulağı vardır, o aynı zamanda Irak İslami Parti’deki Tarık El Haşimi’ye de kuvvetle nüfuz eder.
Ama Suriye, Suudi Arabistan ve İran’ın hepsi kendi problemleriyle meşguller. Bu da Irak’ta tahrik edici ifadelerde olduğu kadar intihar saldırıları ve hedefli suikastlerin tüm zamanların en düşük seviyesinde olduğunu açıklıyor.
Suudi Arabistan'ın kralı Abdullah hastadır. Prens Nayif, veliaht prens olarak yeni işine yavaşça adapte oluyor. Suudi Krallığı’nı düzene sokmak ve kendisini tahta çıkarmaya hazırlanmakla meşguldür. Kasım ayında hemen hemen tamamen Şiilerin yaşadığı, petrol açısından zengin El Katif bölgesinde 10 kişinin ölmesiyle beklenmedik sıkıntılar kaydedildi.
Suriye şimdi onuncu ayına giren kendi kanlı ayaklanmasına batmış vaziyettedir. Suriye hükümeti giderek artan bir tecrit ve ABD, Avrupa Birliği ve Arap Birliği tarafından uygulanan yaptırımlarla karşı karşıyadır.
İran da dini lider Ayetullah Ali Hamaney’le Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad arasındaki kendi iktidar mücadelesiyle karışmış haldedir.
Araplar ve İranlılar başka tarafa bakarlarken Iraklılar nihayet, dışardan müdahaleler, kaynaklar ve talimatlar olmaksızın, ayrılıklarını giderme şansı elde ediyorlar.
Bununla beraber, Suudi Arabistan ve Suriye’nin aksine İran, Irak’ın yakın bir zamanda kendi kontrolünden kayıp gitmesine müsaade etmeyecektir. Saddam’ın devrilmesi İranlılar için bir nimetti. Bu, onlar için İran destekli bir dizi siyasetçinin Bağdat’ta üst makamlara gelmelerine yol açtı. Hamaney en uçuk hayallerinde bile, Irak’ta İbrahim El Caferi ve Maliki gibi İran’ın himayesindeki güvenilen şahısların gün gelip art arda başbakan olacaklarını tahayyül edememiştir.
Bunların mevcudiyeti, Irak siyasetinde İran nüfuzunun sürmesine yol açıyor. Fadıla Partisi, Dava Partisi, Sadrcılar, Bedir Tugayı ve güçlü Irak Yüksek İslam Konseyi gibi güçlü oyunculardaki ağırtopların mevcudiyeti de öyle.
Hatta İranlılar Irak’taki kutsal Necef şehrine eski İran yargı erki başkanı Ayetullah Mahmud Haşimi Şahrudi’yi getirmeye çalışıyorlar. Bunu başarırlarsa, Maliki üzerinden siyasi kurumların kontrolünü ele geçirmelerinde olduğu gibi Irak’taki dini kurumların da kontrolünü ele geçirecekler.
Şahrudi, Hamaney’e çok yakındır ve onun gözü-kulağı olarak hizmet ediyor.
İran, Irak’ta yeniden kas göstermeye hazırlanır, ABD de çıkarken sıradan Iraklılar kendilerine bol bol soru soruyorlar. Bunlardan biri şudur: "2003 savaşı olmamış olsaydı bizim kendimizi Saddam Hüseyin’den kurtarmak için en ufak bir şansımız oluır muydu?" Cevap hayır. Savaş olmasaydı muhtemelen Iraklılar Saddam’a bağlı kalacaklardı. Belki de o iktidarı oğlu Uday’a bırakırdı.
İkinci soru da şudur: "Geriye bakınca, buna değer miydi?" Yine açık cevap -Irak perspektifinden- hayırdır. Saddam yönetiminde insan hayatı tarumar edildi. İnsan hayatı, Amerikalılar tarafından da eşit derecede tarumar edildi. Irak’ın mevcut liderleri mini diktatörlerdir. Elbette bunlarda bir tek Saddam'ın vahşeti eksiktir. Ama bunlar da eski muktedir şahıs kadar kibirli, inatçı ve bencildirler.
Saddam yanlısı Iraklılar, işgalci bir kuvvetin Iraklıları öldürmelerinin farklı olduğunu savunurlar. Ama Saddam, Bush ya da Maliki gözetiminde yapılmış olsa da cinayet, cinayettir, bunda çifte standart yoktur.
Son dokuz sene, Irak tarihinde çok ilginç bir döneme tekabül ediyor. Bir diktatörle birlikte yaşamak kâbustu ama ondan bu şekilde kurtulmak da bir kâbustu.
Iraklılar için bedel çok yüksek oldu. Zulümlerin hafızalardan silinmesi için tam bir nesil geçmesi gerekecek.
Ama en azından Iraklılar şimdi başlarını dik tutabilirler. Onlar hem Saddam’la hem Amerikalılarla yaşadılar. Bir gün, - çok uzak değil - Maliki’den de kurtulacaklar. Ancak o zaman – ve dış müdahaleler durunca - Iraklılar "Görev başarıyla tamamlandı" diyecekler.
Kaynak: Asia Times
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas