“Direniş ulusu” ifadesi 1963’ten beri Baasçı Suriye’ye atıfla Suriye medyasında sık sık duyulur. Batı, Filistin’deki, Irak ve Lübnan’daki direnişe bağlılığından dolayı Suriye’yi hedefe koyuyor der Suriye medyası.
Duralım ve bunun hakkında biraz düşünelim: Suriye her daim bir “direniş ulusuydu.” “Direniş kültürü” Baas Partisi 1963’te iktidara gelmeden çok önceleri vardı. “Direniş” kelimesini ders kitaplarına sokan Baaşçılar değildi. Onların yaptıkları, ezici çoğunluğu Baasçı olmayan Suriyelilerin arasına karışmak amacıyla, Suriye toplumunun derinliklerine kök salmış direniş kültürü üzerine bina edilmiştir. Aslında Baas Partisi her şeyden evvel Suriye’nin direniş kültürü sayesinde kurulmuştur 1946’da. Tüm dünya - özellikle de modern Suriye tarihindeki rollerini fazla abartmamaları gereken Baasçılar - bunu açıkça bilmelidirler.
Fransa, 1920’de Suriye’yi niçin sömürgeleştirdi? Zira bu küçük Ortadoğu ülkesinde sömürecekleri büyük bir potansiyel görmüşlerdi ki 1946’da çekilene dek sömürdüler. Amerikalılar Arap dünyasındaki ilk askeri darbeyi niçin (1949) Şam’da gerçekleştirdiler? Çünkü Suriyelilerin – hem hükümetin hem de halkın – Ortadoğu’daki Amerikan çıkarlarına hizmet etmeyecek denli dikbaşlı ve açıkgöz olduklarını fark etmişti. Amerikalılar 1950’lerde niçin iki askeri darbe teşebbüsünde bulundular? Zira Suriyeliler Arap dünyasında Amerikan çıkarlarından bağımsız hareket ediyorlar ve Sovyetler Birliğiyle sıkıfıkı oluyorlardı.
Suriyeliler 1936’da ve 1948’te yani Baasçılar Şam’da iktidarı ele almadan çok önceleri Filistin’de savaştılar. Suriyeliler, hayatlarının veya hareketlerinin Baas gibi tek bir partinin yahut ister Londra, Paris, isterse Washington veya Moskova olsun, Batılı bir gücün emrinde olmasını asla istememiş gururlu insanlardır. Suriye ve Arap ulusçuluğunun tuhaf bir bileşimi Suriye caddelerinde birlikte akmaktadır. Bu “direniş kültürü”, ki artık Hizbullah ve Baas’tan işitilmektedir, 1940’larda Şükrü Kuvvetli ve 1950’lerde Edip Çiçekli ve Cemal Abdul Nasır dönemlerinde vardı. 1963’ten sonra Baasçılar döneminde devam etmesi tabiî’dir.
Suriye ulusal kimliğinin bir parçasıdır ve bundan dolayı da Suriyeliler ulusçulukları uğruna son 100 yılda büyük bedel ödemişlerdir. Şükrü Kuvvetli cüretkârdı. Bu yüzden de CIA tarafından 1949’da sistem dışına atıldı. Edip Çiçekli de cüretkârdı. Çiçekli’nin rejimi 1954’de devrilirken Amerika parmağını bile kıpırdatmamıştı bu yüzden. Haşim el Atasi, Nazım Kudsi, Nurettin el Atasi ve Hafız Esad da öyle. Suriye’deki her bir yöneticinin ortak paydası, Suriye ulusçuluğuna ve Arap ulusçuluğuna daha geniş bir bağlılığın parçası olan Filistin davasına sıkı bir bağlılıktır.
Suriyeliler, ülkelerinin küçük ama büyük bir markası olan – İsrail’i reddeden bir marka – ve 2011’den beri demokraside yaşamak isteyen bir ülke olduğuna inanmaktadırlar. Arzuladıkları demokrasi, hukukun hâkim olduğu, akraba kayırmacılığının ve yolsuzluğun olmadığı, her Suriyeli vatandaşın inkâr edilemez haklarının saygı gördüğü ve yönetim tarafından muhafaza edildiği bir yerdir. Demokrasi demek, düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Demokrasi, Suriye markasını güçlendirmeye yardım edecek ve Arap dünyasında emsalsiz bir direniş kültürü oluşturacaktır. Baas Partisi “devletin ve toplumun lideri” olmadığı takdirde Suriye’nin İsrail’le barış imzalaması için uluslararası baskı önünde unufak olacağına ve otomatik olarak Mübarek Mısır’ına döneceğine inanmak aptalcadır. Suriye halkının iradesi ve kudretiyle Suriye’de bunun tam aksi gerçekleşecektir.
Suriye’de kriz uç verirken iki gerçeğin ortaya konması gerekir. Birincisi, “direniş” Baasçılara münhasır değildir ve onlar tarafından tekelleştirilmemelidir. Suriye, Anayasaya göre Baas Partisi artık Suriye’ye liderlik edemeyeceği vakitten çok sonra da “direniş ulusu” olmayı sürdürecektir. Anlaşılması gereken diğeri, hür ve haysiyetli insanların Golan’ı kurtarmaları ve Filistinlilerin devlete kavuşmasına yardım etmeleri daha olasıdır.
Kaynak: Middle East Online
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı