Türkiye’de ulusalcılar farklı değerlendirseler de Suriye hariç Arap Baharıyla birlikte devrilen rejimler Amerikan hanesine yazılı rejimlerdi.  Suriye rejimi ise farklı olarak İran hanesine yazılı bir rejim. Bundan dolayı İran özellikle de Mısır’da gerçekleşen devrimi selamladı.

Arap Baharının akıbeti 1991 yılında Cezayir’de yaşananlara benzemedi. Bir kısmı kansız oldu ve sonuç alındı. Daha doğrusu ABD ve Batı Cezayir’in hilafına Arap Baharında manevra yapacak kudret bulamadı.

Tunus’ta çok açıktan, Mısır’da ise ikircikli olsa da ordu nispeten halkın yanına tercih etmiştir. Bu da sonucu etkilemiştir. Ordunun Amerikan telkinleriyle hareket ettiğini düşünenler  Bin Ali ve Mübarek’in kimliğini unutarak konuşuyorlar. 

Mısır’da Savunma Bakanı Tantavi değişim sürecinde daha kararlı hareket ederken, Genelkurmay Başkanı  Sami Anan daha ikircikli davranmıştır.  Amerikalılar dost rejimleri kaybetmeyi bir dereceye kadar sineye çekmişlerdir. Bu İsrail’i kızdırdığı gibi aynı zamanda Hicaz’daki bazı dost rejimleri de kaygılanmıştır.

Suriye dışında Arap Baharının estirdiği rüzgarla kaybeden genelde İsrail ve ABD olmuştur. Buna rağmen Washington serinkanlı davranmış ve olan biteni sineye çekmiştir. Elbette akabinde toparlanarak süreci etkilemeye koyulmuş ve çalışmıştır da.  Kısaca devrim sürecinde ABD esnek davranmıştır. 

ABD’nin Tunus’da Bin Ali rejimini ayakta tutmak için hiçbir seçeneği yoktu.  Lakin Mısır’da kısmi bir manevra alanı vardı. Bundan dolayı ‘göç yolda düzülür’ hesabı yaptı. Göç ne kadar yolda düzülür? Bunun cevabını zaman gösterecek. Suriye dışındaki Arap Baharı ülkelerinde Amerikan yanlısı rejimler dökülünce İran bayram etti.  Özellikle de Mısır’da.  Bunun iki nedeni vardı. Mısır rejimi, Ortadoğu’nun dominant rejimlerinden birisiyi ve 1979 yılından beri İran’la ilişkileri temelli kesikti. Bir iki tamir denemesi yapılmış ama dikiş tutmamıştı.  Mübarek rejiminde her çeşidine karşı bir İslamcı fobisi vardı.

*

Bu nedenle İran, Mısır’daki devrimi Allah’ın bir nimeti ve lutfu olarak görüyordu.  Bir de bu baharın İran devriminin rüzgarıyla gerçekleştiğini propaganda ediyordu.

İran, Libya’da da NATO müdahalesine karşı çıkmakla birlikte Suriye’de müdahalesiz bir NATO seçeneğini ağzından hiç düşürmedi. İran’ın iki ülke yaşananlara karşı kullandığı üslubu karşılaştırdığınızda sanki NATO müdahalesi Libya’ya değil Suriye’ye yapılmış sanırsınız. 

Bununla İran, Suriye rejimine ideolojik desteğini meşrulaştırmak istemiştir.  Libya’da gerçek bir NATO müdahalesi olmasına rağmen Suriye’deki kadar ses çıkarmadı.  Ruslar için de benzeri bir durum söylenebilir. Bununla birlikte İran’ın Suriye’ye bakışıyla müspet olarak gördüğü Arap Baharının yeni rejimlerinin bakışı aynı değil. 

Suriye’ye aynı zaviyeden bakmıyorlar.  Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ilk günden beri Esat’ın gitmesini istedi. Esat rejimi buna tepki de gösterdi.  Bununla birlikte Mursi İran’a kapıları tamdan kapatmadı. Kritik bir diyalog zemini izledi. Bağlantısızlar Toplantısı yeni Mısır rejimiyle İran arasında bir prova niteliği taşıyor. Mursi daveti kabul ettiğini açıkladı ve en yüksek düzeyde toplantıya katılacağını duyurdu. Bununla da kalmadı ve Suriye meselesinin çözümü için dörtlü bir mekanizma  önerdi. Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye’ye mukabil  İran’ın da aralarında yer alacağı temas grubu teklif etti. Kofi Anan da bunu yapmaya çalışmıştı. Bölge ülkeleri ve Batılılar karşı konumundan dolayı İran’a sıcak bakmadılar. 

Böyle bir çağrı pratik yararlar sağlar mı yoksa havanda su dövmekten ibaret mi kalır? Pratik değeri var mı? Tartışılır. Bununla birlikte İran rejimi, Mursi’nin teklifine olumlu cevap verdi ve Suriye meselesinde yalnız kaldığından olsa gerek; biraz yalnızlığını yırtmak, biraz da meşruiyet sağlamak için kendisinin içinde bulunmayı istemeyeceği bir formüle evet dedi. A.Nejad’ın  Kral Abdullah’ın davetiyle İslam Konferansı zirvesine katılması gibi.

*

Belli ki Muhammed Mursi fiili durumla değil de ikna ile İran’ı Suriye’de taraf değiştirmeye zorlayacak. Veya deneyecek. Diyalog ve ikna formülünü kullanmak istiyor. İran da esasında Bağlantısızlar Zirvesiyle tam da Mursi’nin niyet ettiğini yapmak ve uzletini kırmak istiyor. Biraz da gövde gösterisi yapma derdinde.  Mursi’nin ziyareti bölgede yeni bir tartışma başlığı açtı. Mursi’nin İran’a gitmesi ne yarar sağlayacak? İran ikna mı olacak yoksa zaman mı kazanacak? 

Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, Mısır’ın Bağlantısızlar Zirvesinde bu düzeyde temsilini doğru bulmadıklarını söyledi. Bunu İran devriminden beri bu çizginin dostu olarak beliren ‘İçeriden İran’ gibi kitaplar kaleme alan Fehmi Huveydi eleştirdi ve pervasızca Mısır’ın içişlerine karışmak olarak nitelendirdi.  Buna mukabil, Fehmi Huveydi gibi düşünmeyen hatta İslami cephede Nuland’ı bile gölgede bırakan çıkışlar da oldu. Özellikle Suriye Müslüman Kardeşler kolunun böyle bir ziyarete sıcak baktığını ve onayladığını düşünmek mümkün değil. 

Nitekim Karadavi’nin başında bulunduğu Dünya Müslüman Alimler Birliği üyesi olan Suriye ulemasından Muhammed Beşir Haddad,  Mursi’den İran’ın Suriye politikasını fiili olarak askıya alıncaya kadar bu ülkeye bu tarz ziyaretleri iptal etmesini istemiştir. Müslüman Kardeşlerle İran arasında 30 yıllık süreç içinde derin farklılıklar hatta çatlaklar meydana geldi. Bunların ilki Hama meselesiydi. İkincisi de yeni Suriye Baharı oldu. Ali Hameney, Seyyid Kutup’un Yoldaki İşaretler kitabını çevirse ve Irak’ta Davet Partisi tamamen kendisine İhvan’ı model alsa da köprünün altından çok sular aktı. Bununla birlikte özellikle Mısır İhvanı içinde Yusuf Neda, Mahmut İzzet ve Kemal Helbavi (ayrılanlardan) gibi iki kanadı (ılımlı ve radikal) temsil eden isimler arasında da İran ile stratejik ilişkiler kurulmasını savunan isimlere rastlanıyor.  Bu biraz da Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra İhvan içinde yaşanan tavır çatlaklığına benziyor. Bu ziyaretle birlikte en azından Mursi İran’la geleceğe dayalı sağlam ilişkiler kurmanın imkanı olup olmadığı sorusuna cevap aramış olacaktır.  Ama peşinen iki devrimci ülkenin Suriye konusunda birbirinden son derece farklı düşündüğü de bir gerçek.