Kimse ABD’nin Müslümanların gücünü veya şevketini istediğini söyleyemez. Özellikle de komplo teorilerine karşı çıkanlar tarafından. Bu durum kelamcıların ifadesiyle ‘tercih bile müreccih’i iktiza eder. Neden istesin?
Neden Amerikalılar bizi kayırsınlar ki? Başlarına bela mı arıyorlar? Dolayısıyla dış politikayı iyi niyet üzerine kuranlar ya saflar ya da iyi niyetten yoksunlar! Geçtiğimiz günlerde benim de ifadesini aradığım lakin paluzeleştirme dediğim deyimi Taha Akyol keşfetmiş. Bir yazısında ‘pelteleştirme’ deyimini kullanıyor. Daha doğrusu, ABD’nin İslam dünyasında pelteleştirme politikası izlediğine dair argüman veya yaklaşımları reddediyor. Bunun karşılığı ya da mefhumu muhalifi ABD’nin İslam dünyasının şevketini istediği anlamına gelir. Bediüzzaman da bir gün gelecek ABD ve Batı’nın İslam dünyasının birlik veya beraberliğini istemeye mecbur kalacağını söylemektedir. Lakin hala o gün varsa bile uzaklardadır. Ukrayna olaylarından sonra bile Obama idaresinin tutumunu değiştirmemesi İslam alemine Rusya rekabeti üzerinden bakmadığını göstermektedir. Bizatihi bakmaktadır. Binaenaleyh paçalı İslam dünyası onun hayatiyet alanını temsil ediyor. Bundan dolayı 11 Eylül’den sonra Bush ilk refleks olarak hayat tarzlarının tehdit edildiğini söylemiştir. Kısaca ABD’ye göre İslam dünyası yer altı zenginlikleri itibarıyla hayat alanını temsil ettiği gibi, temsil ettiği değerler itibarıyla da hayat tarzına yönelik bir tehdidi temsil etmektedir. Rusya ile sadece rakiptir ve onun varlığını ve gücünü içselleştirmiştir. Kanıksamıştır. İslam dünyasını ise ne ortak ne de dost kategorisine sokmaktadır.
*
AB veya Avrupa ABD’nin dostu olduğu gibi Obama döneminde ortak olarak da algılanmaktadır. İslam dünyası ise ne ortaktır ne de dost. Bundan dolayı ona yönelik en iyi tarz böl-yönet politikasıdır.
Kürtlerin de facto bir biçimde bölünme arzusuna ilk karşılık ve desteğin Batı’nın ileri karakolu İsrail’den gelmesi manidardır. Zaten İsrail var oldukça Batı İslam aleminin birlik ve beraberliğini asla savunmayacaktır. İsrail olmasa da kuşkuludur! İsrail’in politikası şudur: Filistinlileri birbirinden uzak tut ve Kürtleri de dindaşları Araplardan ve Türkiye’den ayrıştır. Elbette sonuçtan sadece Kürtler sorumlu değildir. Bunun sosyolojik ve siyasi zeminini kurgulayanlar ve içte birlik ve beraberliğe hizmet etmeyen politikalar izleyen yönetimler de İslam aleminin pelteleşmesine katkı sunmuşlardır. Binaenaleyh onlar da sorumludur. Hakiki manada kardeşlik tesis etmekten uzak olan bizler hep birlikte sorumluyuz.
Bununla birlikte, denildiği gibi Irak’ta ilk günah Amerikalılara aittir. Sonra da işgalden itibaren sekterci kontenjan politikasına ram olan Amerikan ortağı Şiiler ve Kürtlerde sürecin olumsuz gelişmesinden sorumludurlar. İşgalde ABD ile ortak olanlar ardından kendi aralarında geçimsizliğe düşmüşlerdir. İşgalcileri bölünmek için Truva Atı olarak kullanmışlardır.
*
Taha Akyol’un, ABD’nin İslam aleminin pelteleşmesini istemediğine dair yorumu veya tespiti elbette doğru değildir. ABD hem melezleştirme hem de pelteleştirme politikası izlemektedir. ABD’yi yakından tanıyan Şükrü Elekdağ ABD’nin daime karma yani melezleştirme politikası peşinde koştuğunu söyler. Diri ve şevketi olan yapılar istemez. Amerikalılar bunu ‘hybrid’ ifadesiyle karşılamakta ve kavramlaştırmaktadırlar.
Melezleştirmenin başka bir basamağı ise pelteleştirmedir. Araplar buna ‘hülamiye’ diyorlar. ABD İslam dünyasının sınırlarının bir biçimde bütünleşmeye değil ayrılıklara açık olmasını yeğlemektedir. Aksi halde, İsrail neden Filistinlilerin birlik ve beraberliğini hedef alıyor? ABD Filistinlilerin birlik ve beraberliğini çok mu istiyor? Sudan’ın bölünmesinde ABD’nin rolü açıktır. Mısır’ın bu ülkenin ortak çatı altında kalması teklifini ABD reddetmiştir. 2003 yılından itibaren Irak’ı bölünmeye hazır saatli bir bomba haline getiren kimdir? Ardından da Şiilerle anlaşınca Kürtleri frenlemeye kalkışmıştır. Bu mantığa göre bölünme veya bütünleşme zati güçlerin değil ABD’nin keyfine ve çıkarlarına göre şekillenecektir. ABD’nin iyi niyetine inanan veya aldanan ya saftır ya da kötü niyetlidir. Kısaca, ABD İslam dünyasının şevketini değil pelteleşmesini ve melezleşmesini istiyor. Kendi ölçülerine göre bir İslam dünyası arzuluyor. Yaşadığımız kargaşalardan bir kısmını bu meş’um planlara borçluyuz. ABD’nin sınırları kevgir haline getiren politikaları yerine sınırların genişletilerek muhkem haline getirilmesinden yana olmalıyız. Pelteleşme yerine şevketimizi yeniden tamir etmenin peşinde koymalıyız. Hala bundan uzak olsak da, kalkış için doğru zemin bellidir.